away

  1. uzak(ta), uzağa, öteye, ötede.
    get/go away: uzağa gitmek, uzaklaşmak, uzak durmak, ayrılmak.
    Get
    away from the fire: Yangından uzaklaşın!
    Don't go away! Uzaklaşma!
    to be away: bulunmamak, başka yere gitmiş olmak.
    He is away: Evde değil.
    I shall be away 3 weeks: 3 haftalığına uzaklaşacağım (başka yere gideceğim).
    to walk/ride away: yürüyerek/atla uzaklaşmak.
    The ball rolled away: Top uzağa yuvarlandı.
    carry away: alıp (uzağa) götürmek, sürüklemek.
    be carried away: sürüklenmek, kapılmak.
    come away: bırakıp gelmek.
    cut away: kesmek, kesip atmak.
    drive away: uzaklaş(tır)mak, kovmak, defetmek.
    eat away: aşındırmak, yeyip bitirmek.
    fall away: terketmek, hâmisiz bırakmak.
    far away: çok uzağa/uzaklarda.
    fire away: hemen ateş etmek; durmadan konuşmak.
    fly away: uçup gitmek, kaçmak.
    hide away: sakla(n)mak.
    pass away: ölmek, vefat etmek.
    snatch away: kapmak, kapıp kaçmak.
    take away: almak, alıp götürmek.
    throw away: fırlatıp atmak, (işe yaramayacak bir şeyi) bir tarafa atmak.
    away from the subject: konudan uzak.
    We are 5 km away from the station: İstasyondan 5 km uzaktayız.
    away from home: evden uzak(ta), gurbette.
  2. bir tarafa, bir yana.
    turn (one's face) away from something: (birşeyden) yüz çevirmek, yüzünü
    başka tarafa döndürmek.
    put away: kaldırmak, bir tarafa koymak.
  3. biteviye, hep, daima, durmaksızın, sürekli olarak.
    to work away: durmadan/biteviye çalışmak.
    The
    sea is eating away the rocks: Deniz biteviye kayaları aşındırıyor.
  4. derhal, hemen.
    Fire away! Derhal ateş et!
    right away = straight away: hemen, derhal, derakap.
  5. sonuna kadar, bitip tükeninceye kadar, herşey(i).
    The water boiled away: Su buuharlaşıp bitti.

    The sounds died away: Sesler uzaklaşıp kayboldu.
    He slept away the day = He slept the day away : Bütün gün uyudu.
    He gave everything away: Herşeyini (varını yoğunu) verdi.
  6. (a) çekilmek, terketmek, gerilemek, uzaklaşmak, desteklemekten vazgeçmek, sadakatten ayrılmak, isyan
    etmek, dininden dönmek, (b) fenalaşmak, kötüleşmek
    The profit fell away to nothing: Kazanç gitgide sıfıra düştü. (c) tahrip edilmek, yıkılmak, devrilmek, (d) zayıflamak, incelmek, zail olmak, (e) ayrılıp düşmek.
özgürlüğünü satmak Verb
vaktini boşa harcamak Verb
dalga geçmek, vaktini hayal kurarak geçirmek.
to dream away the afternoon.
zaman öldürmek Verb
(US) spekülasyonlarla parasını kaybetmek Verb
bütün mühimmatını kullanmış olmak Verb
namusunu beş paralık etmek Verb
parasını har vurup harman savurmak Verb
boş gezmek Verb
vaktini boşa harcamak Verb
çok kızmak Verb
parasını har vurup harman savurmak Verb
zamanını boşa harcamak Verb
servet inin yarısını kumarda kaybetmek Verb
servetinin yarısını kumarda kaybetmek Verb
servetini kumarda kaybetmek Verb
kendini çevresinden kurtarmak Verb
cinsel temasta bulunmak,
kaba sikmek.
bütün parasını bağışlamak Verb
üniversite derslerine çok çalışmak Verb
kalbinde bir sır saklamak Verb
zamanını öldürmek Verb
kazancını düzeltmek Verb
kazancını yiyip bitirmek Verb
yalan söyleyerek gözden düşmek/başkalarının güvenini kaybetmek.
vakit öldürmek Verb
zaman öldürmek Verb
servetini eritmek Verb
fırsatlarını iyi kullanamamak Verb
bir fırsatı değerlendirememek Verb
uykusunda ölmek Verb
vaktini boşa harcamak Verb
yaşlılık için saklamak Verb
kitaplarını (dolaba) kaldırmak Verb
hayatını boşa harcamak Verb
parasını har vurup harman savurmak Verb
(US) zamanını boşa harcamak Verb
paranın bir kısmını biriktirmek Verb
bütün mühimmatını harcamak.
bütün cephanesini tüketmek Verb
emlakteki bir hakkını devretmek Verb
eşek gibi çalışmak Verb
alay ederek bir kimsenin haysiyetini kırmak/şöhretine halel getirmek.
halkın gözünde itibarını düşürmek Verb
(hayretten/heyecandan) donakalmak, nefesi kesilmek, dili tutulmak, heyecan/hayret uyandırmak, (insanın)
nefesini kesmek.
The sheer beauty of the sea took away my breath: Sırf denizin güzelliği karşısında heyecandan donakaldım.
(hayretten/heyecandan) donakalmak, nefesi kesilmek, dili tutulmak, heyecan/hayret uyandırmak, (insanın)
nefesini kesmek.
The sheer beauty of the sea took away my breath: Sırf denizin güzelliği karşısında heyecandan donakaldım.
paket servisi Noun
paketlenmiş sıcak yemek Noun
paket servisi yapan restoran Noun
anafikir, temel mesaj, akılda kalacak şey, meram Noun
durmadan konuşmak Verb
boş zamanını öldürmek Verb
hayatını heder etmek.
parasını israf etmek Verb
(korkudan veya yer açmak için) gerilemek, geri gitmek.
(a)
k.d. azimle/gayretle/çok sıkı çalışmak.
I haven't finished this work yet; I'll have to
keep banging away at it until this evening: Bu işi henüz bitiremedim; akşama kadar sıkı çalışmam gerekiyor. (b)
argo-kaba biteviye/durmadan sikişmek, mütemadiyen cinsî münasebette bulunmak.
They've been banging away all night: Bütün gece durmadan sikiştiler.
ucuza elden çıkarmak Verb
satmak, feda etmek, heba/payimal etmek.
barter away one's honor: şerefini/haysiyetini satmak/payimal
etmek.
to barter away one's rights/liberty: haklarını/hürriyetini satmak.
seyahatte olmak Verb
(a) alıp götürmek, taşımak, uzaklaştırmak.
She bore the child away. (b) kazanmak, elde etmek.

to bear away the prize: ödül kazanmak. (c)
den. yönelmek, dümen kırmak.
to bear away for a point.
deli gibi uğraşmak Verb
aralıksız ateş etmek Verb
(kaynayarak) buharlaşıp tükenmek.
(a) sıyrılmak, (kaçıp) kurtulmak, firar etmek, yakasını kurtarmak.
He broke away from arresting officer.
(b) vaktinden önce harekete geçmek.
The horse broke away from the starting gate. (c) kırılıp kopmak, dağılmak, ayrılmak, (dinî/siyasî) bağları koparmak.
uzaklaştırmak, götürmek.
bir kenara itmek, bertaraf etmek, kulak arkasına atmak, nazarı itibara almamak, umursamamak.
Our complaints
were simply brushed aside.
to brush difficulties/opposition aside: zorlukları/muhalefeti bertaraf etmek.
yanıp tükenmek, yakıp tüketmek/yok etmek.
The pile of paper burnt away to nothing.
saklamak Verb
çağırmak, celbetmek, göndermek.
to be called away on business: göreve çağırılmak, görev ile uzaklaşmak/gitmek.

to be called away from a meeting: (daha önemli bir iş için) toplantıyı terketmek (zorunda kalmak).
vadesinden önce itfa edilmiş (geri ödemesi yapılmış) tahvil
heyecanlan(dır)mak, coş(tur)mak, kendinden geç(ir)mek, büyülemek, meftun etmek.
to get carried away
by sth: (öfkeden/heyecandan) kendini tutamamak, (iş) çığırından çıkmak, tepesi atmak, kan beynine çıkmak.
I got carried away: Tepem attı/kendimi tutamadım.
Don't get carried away: Kendine gel! İtidalini kaybetme! Sakin ol!
hırsızlık kastıyla alıp götürme
(gemi kazası sonucunda) denizde/ıssız adada bırakmak.
be cast away: (gemi) kazaya uğramak, karaya sürüklenmek.
koyup kaçmak Verb
har vurup harman savurmak Verb
atmak Verb
temizlemek Verb
toplamak Verb
terk etmek Verb
devir ve temlik etmek Verb
temlik etmek Verb
vakit öldürmek Verb
(ses) yavaş yavaş kesilerek ortadan yok olmak Verb
(para) tükenmek Verb
(beyin) göç etmek Verb
(su) akıp gitmek Verb
hayallerle vakit öldürmek Verb
taramak Verb
kaçırmak Verb
kovmak Verb
defetmek Verb
gittikçe küçülmek Verb
(siyasi parti) gittikçe ufalmak Verb
ayartma
aşınmak Verb
eriyip gitmek Verb
gözden kaybolmak Verb
daha az duyulur olmak Verb
geçip gitmek Verb
düşmek Verb
dökülmek Verb
ayrılmak Verb
yerinden çıkmak Verb
birden bire hafiflemek Verb
aşağı inmek Verb
azalmak Verb
yerinden kopmak Verb
birden bire geçmek Verb
aşağı doğru eğimli olmak Verb
(parti) parçalanma
çok uzak
(ses ya da bakış) hülyalı
uzaklara dalmış
bir yana koymak Verb
dosyaya koyup kaldırmak Verb
(US) el altından satmak Verb
karaborsacılık yapmak Verb
uçup gitmek Verb
hereket
gidiş
(a) hediye etmek, (b) (nikâhta) gelini güveye vermek, (c) ihbar etmek, ele vermek.
ıramak Verb
gitmek Verb
ıraklaşmak Verb
defolmak Verb
defol
(borsa) hemen satmaları amacıyla yatırımcılara simsarlar tarafından satın alınan tahviller
bir şeyi daha iyi yapayım derken beter etmek Verb
uzak durmak.
gülüşle sorunu kapatmak Verb
(US) yedeğe ayrılan mallar
kapatmak Verb
bakışlarını çevirmek Verb
başka tarafa bakmak Verb
deve yapmak Verb
sıvışmak Verb
kaçıp gitmek Verb
ortadan kaldırmak Verb
imha etme
yok etme
tefessüh etmek Verb
çürümek Verb
sızmak Verb
ölüm
üşenmeden çalışma
erimek Verb
yavaş yavaş güçten düşmek Verb
tayfaları güverteye çağırmak Verb
bir yere çabucak sokarak gizlemek Verb
kaldırma
kaçma
kaçış
kovmak, başka yere göndermek, uzaklaştırmak.
sıralamak Verb
çekinmek Verb
kaçınmak Verb
resmen başkasına devretmek Verb
ihtiraz
köle gibi çalışmak Verb
ağır koşullar altında çalışmak Verb
çok çalışmak Verb
(zaman) geçip gitmek Verb
çıkmak Verb
ayrılmak Verb
kopmak Verb
saklamak Verb
gelmemek, başka yerde kalmak.
biriktirip saklamak Verb
geride kalarak dağıtmak Verb
geride kalmak Verb
(taksi saati) çalıştırmak Verb
satıp savmak Verb
düşük fiyatla elden çıkarmak Verb
ilerlemek Verb
gitmek Verb
yürüyüş yapmak Verb
(Br) iştahla yemek
tıka basa doldurmak Verb
oylama ile ortadan kaldırmak Verb
su ile sürüklemek Verb
telef
silmek Verb
sildirmek Verb
silme
gayretle çalışmaya başlamak Verb
başlamak Verb
sararıp solmak Verb
yazarak sipariş etmek Verb
deplasman maçı Noun, Sports
deplasman forması Noun, Sports
deplasmandaki takım Noun, Sports
konuk takım Noun, Sports
(a) uzaklaştırmak, alıp götürmek.
away with him! Defolup gitsin! Gözüm görmesin! Canı cehenneme!

away with it! = take it away! Götür/defet şunu! Uzaklaştır! Gözüm görmesin! (b) git!, defol! yıkıl!
away with you! Defol karşımdan!
Nereye? Ne tarafa?