balance

  1. terazi.
    precision balance: hassas terazi.
    spring balance: yaylı terazi.
  2. denge, muvazene.
    to lose one's balance and fall: dengeyi kaybedip düşmek.
    the balance of powers:
    (politikada) kuvvetler dengesi.
    to keep balance: dengeyi korumak.
    to throw someone off his balance: birisine dengeyi kaybettirmek.
    balance of trade: ticarî denge.
  3. ruhsal denge, akıl dengesi, aklî muvazene.
    His mind is off its balance: Aklî muvazenesi bozuktur.
  4. Fine Arts âhenk.
  5. balance weight ile ayni anlama gelir. dara.
  6. tartma, tartı.
  7. kalan, bakiye, artakalan/geri kalan şey.
    May I take the balance of my holidays before the end of June?
    I paid $60 of the $90 and she paid the balance (= $30).
  8. (muhasebecilikte) (a) hesap dengesi, balans: borç ve alacak toplamlarının eşitliği, (b) borç ve alacak
    tutarları arasındaki fark, (c) bakiye: ödenmemiş borç/alacak.
    balance carried/brought forward: nakliyekûn.
    balance due: alacak/zimmet bakiyesi.
    balance of an account: hesap bakiyesi.
    balance of payment: ödeme dengesi.
    balance sheet: bilânço.
    credit balance: alacak/matlup bakiyesi.
    debit balance: borç/zimmet bakiyesi.
    trial balance: geçici/muvakkat mizan.
  9. tartmak.
  10. ölçüp biçmek, takdir etmek, gözönüne almak.
    to balance all the probabilities of a situation: her
    türlü olasılığı göz-önüne almak.
  11. ağır basmak.
    The advantages more than balance the disadvantages: Yararları zararlarından daha ağır basıyor.
  12. dengelemek, dengede tutmak, denge/muvazene sağlamak.
    to balance a budget. to balance oneself on one foot.
  13. ayarlamak, dengeli hale getirmek.
  14. eşit olmak/gelmek, denk gelmek.
    I am always happy when cash on hand balances expenses. One side of
    an equation must balance the other.
  15. (muhasebecilikte) (a) denge/muvazene sağlamak, (b) farkını ödeyerek denge sağlamak.
  16. (dansta) eşine uymak, eşi ile âhenkli hareket etmek.
    to balance one's partner.
  17. ikircimlenmek, tereddüt etmek, karar verememek.
    He would balance and temporize endlessly before reaching
    a decision: Bir karara varmadan önce uzun müddet tereddüt eder ve oyalanır.
  18. telâfi etmek.
    One thing balances the other.
dengesini kaybetmemek Verb
dengesini korumak Verb
birinin hesabında zimmet (borç) bakiyesi bırakmak Verb
borç bakiyesi bırakmak Verb
dengesini yitirmek Verb
dengesini bulmak, düşecekken kendini toplayıp düşmemek.
dengesini yeniden bulmak Verb
denge sağlayan hesap
hesap bakiyesi Noun, Accounting
alacaklı bakiye
lehte ödemeler dengesi
kasa mevcudu efektif
düzeltilmiş bakiye bilançosu Noun
ters bakiye
aleyhte bakiye
(Br) yıllık bilanço
ayar tayininde kullanılan terazi, ayar terazisi.
disponibl
bir meblağdan masraf ve borçlar düşüldükten sonra geri kalanı
emre hazır
ortalama alacak bakiyesi
bir ay boyunca bir hesaptaki günlük bakiye toplamının o ay içindeki gün sayısına bölünmesiyle elde edilen rakam
(a) bankadaki alacak/matlup, (b) bir bankanın sayışım odasındaki alacak bakiyesi.
bloke hesap
bütçe dengesi
sermaye dengesi
kasa mevcudu
işyeri kasasında herhangi bir zamandaki nakit para
nakit dengesi Noun, Accounting
elde mevcut nakdin tümü
cari hesap alacak bakiyesi
kasa defteri bakiyesi
takas bakiyesi
takas odasının gün sonundaki bakiyesi
kapanış bakiyesi
denkli pandül
denkleştirmeli terazi
açık kapayan bakiye
bir çek hesabı açtıran şahsın kendi rızasıyla bankadan almış olduğu borcun belirli bir yüzdesini çekemeyeceğine dair teminatı
konsolide bilanço
konversiyon bakiyesi
alacak bakiyesi Noun, Accounting
alacaklı bakiye
alacak hanesindeki bakiye
cari hesap bakiyesi
müşteri hesap bakiyesi
günlük bakiye
borç bakiyesi Noun
zimmet veya matlup bakiyesi
borçlu bakiye
borç bakiyesi Noun
borçlu bakiyesi
ters bakiye
ödemeler dengesi açığı
mevduat bakiyesi
likit mevcut para
elde mevcut para
kâr payı bakiyesi
dolar alacağı
atıl hesap
atıl hesap (uzun süre kullanılmadığı için bakiyesi değişmeyen hesap
kullanılmayan bakiye
ekolojik denge Noun, Environment-Ecology
ekonomik denge
elektrolit dengesi Noun, Medicine
döviz bilançosu Noun
döviz dengesi
dış denge
nihai bakiye
nihai kapanış bilançosu Noun
sıvı dengesi Noun, Physiology
dış ülkelerdeki mal varlığı
yabancı ülkelerdeki bakiyeler
nakliyekûn
çek hesabında müsaade edilen en az bakiye
serbest bakiyeler
gaz terazisi
genel bilanço
altın terazisi
brüt bakiye
ısı dengesi Noun
yetersiz alacak durumu
bankalar arası denge
faiz bakiyesi
(US) faiz bakiyesi
ara bilanço
iç denge
ödemeler bilançosunda görünmeyen ödemeler dengesi
görünmeyen ödemeler dengesi
(Br) mektup terazisi
mektup terazisi
mektup bu terazisi
likidite bilançosu Noun
kredi bakiyesi
eksi bakiye
zarar bakiyesi
akli muvazene
(US) ticaret bilançosu Noun
(Br) aylık bilanço
negatif bakiye
borçlu bakiye
eksi bakiye
net bakiye
bulunması gereken mevcut
itibari bilanço
bir bankanın diğer bir bankadaki bakiyesi
her husus etraflıca düşünüldüğü takdirde.
açılış bakiyesi
açılış açılma bilançosu Noun
bir hesabın yeni muhasebe dönemi başındaki bakiyesi
borç bakiyesi Noun
genel denge
ödeme bilançosu Noun
artı bakiye
faiz dışı denge Noun, Economics
faiz ya da primin dışında bir ipotek ya da başka bir borcun ana meblağı
kâr bakiyesi
malvarlığı bilançosu Noun
mal varlığı bilançosu Noun
kalan bakiye
bakiye kalan
yedek bakiye
perakende bakiyesi (nakit avanslarının aksine , toplam bakiyenin mallar ve hizmetler satın alımını gösteren bölümü
perakende bakiyesi
tahmini bilanço
bilanço tasarısı
açıkla kapanan bilanço
toplumsal denge
yaylı terazi/kantar.
hazine garantili kısa vadeli senetler ve mevduat
bankalar
sterlin bölgesi ülkelerinin Londra'da tutulan hesapları Noun
yatırımlar ve iş adamlarınca Londra'da tutulan hazine bonoları Noun
yabancı hükümetler
yeterli alacak durumu
(ödemeler dengesi) pozitif ödeme dengesi
burulum tartacı/terazisi.
toplam bakiye
ticaret dengesi
dış ticaret dengesi
reorganizasyon bilançosu Noun
trete bakiyesi (reasürans tretesine ait bir prim hesabı ve hasar ödemeleri tahtında reasürörün asli sigortacıya
veya asli sigortacının reasürörüne ola
talep edilmeyen bakiye
teminatsız bakiye
zimmet bakiyesi
ödenmemiş bakiye
borç bakiyesi Noun
paranın üstü
muvazene hesabı
bilanço hesabı
terazinin öteki kefesine koymak Verb
ödeme bilançosu yardımı
bakiye makbuzu
bakiye defteri
bilanço defteri
bütçeyi dengelemek Verb
daha önceki bir hisse senedi belgesinde belirtilen senetlerden bir kısmını satmış bir kişiye firma tarafından verilen belge
bilanço muhasebecisi
borç bakiyesi Noun
vadesi gelmiş bakiye borç
denge hatası Noun
bilanço kalemi
bakiye listesi
bilanço yapan kişi
bilanço yapan
dengelemek Verb
paranın üstü
önceki hisse senedi belgesinde ayrıntıları belirtilen hisselerden bir kısmını satan hissedara şirketin geçici olarak verdiği belge
alacak bakiye
bakiye havalesi
bilanço Noun, Accounting
bir işin belli bir zamandaki net varlığını gösteren toplam aktif ve toplam pasifini liste halinde veren ayrıntılı cetvel
bilanço
(saat) pandül yayı.
balance staff: pandül mili.
hisse senedi sertifikası transferini yaptığı hisse senedi sayısından daha yüksek meblağlı olduğu durumda
hisse senedi transferi yapan kişiye verilen belge
emanet edilen hisse senetleri karşılığında verilen pusula
balance ile ayni anlama gelir. dara.
saatin denge çarkı. pandül.