brush

  1. fırça.
    cloth brush: elbise fırçası.
    hair brush: saç fırçası.
    paint brush: yağlı
    boya fırçası.
    tooth brush: diş fırçası.
  2. fırçalama.
    I'll just give my coat/hair a quick brush.
  3. tüylü kuyruk (tilki vb. kuyruğu).
  4. hafif çarpışma, dokunup geçme, sürtünme, kısa temas.
    He felt the brush of her silk dress against him as she passed.
  5. kısa at yarışı/gezisi.
  6. Electronics (a) toplaç, fırça: elektrik üreteçlerinde akımı sargıdan dış iletkene (motorlarda dış iletkenden sargıya)
    ileten kömür parçası.
    brush discharge: saçaklı boşalım: gazlar içinde ışıklı boşalma ile kıvılcımlı boşalma arasında oluşan durum.
  7. (şapkalara takılan) tüy, püskül.
  8. fırçalamak, süpürmek.
    to brush one's teeth/hair/coat: dişlerini/saçını/elbisesini fırçalamak.

    to brush the floor: yeri süpürmek.
  9. değ(dir)mek, hafifçe dokun(dur)mak/temas et(tir)mek, sürünmek.
    The light wind lightly brushed his cheek.
  10. silkmek, hafifçe vurup uzaklaştırmak.
    His hand brushed a speck of lint from his coat.
  11. aceleyle/telâşla hareket etmek, aldırış etmeden geçip gitmek.
    I wanted to speak to her, but she just brushed past me.
  12. Noun sık çalılık/fundalık.
  13. Noun çalı-çırpı (demeti).
  14. Noun yer yer meskûn ormanlık arazi.
diş fırçalamak Verb, Medicine
İngilizce bilgisini tazelemek Verb
pasta fırçası Noun, Food-Kitchen
bütün gücü ile elde etmeye çalışmak, çok gayret etmek, elinden geleni yapmak.
The mayor was beating
the bushes for funds to build the school.
elbise fırçası Noun
kontakt kömürü
kontak kömürü
kontakt fırçası Noun
kontak fırçası Noun
kokarca kılından fırça.
saç fırçası Noun
mürekkep fırçası Noun
diş arası fırçası Noun, Dental Health
(sapsız) saç fırçası.
tırnak fırçası. Noun
boya fırçası Noun
pasta fırçası Noun, Food-Kitchen
tahta fırçası.
tıraş fırçası Noun
İkisi de aynı mal; ikisinin de huyları/kusurları aynı; al birini vur ötekine.
tuvalet fırçası Noun
tel fırça.
bir kenara itmek, bertaraf etmek, kulak arkasına atmak, nazarı itibara almamak, umursamamak.
Our complaints
were simply brushed aside.
to brush difficulties/opposition aside: zorlukları/muhalefeti bertaraf etmek.
bir itirazı susarak geçiştirmek Verb
itirazı susarak geçiştirmek Verb
bir kenara itmek, bertaraf etmek, kulak arkasına atmak, nazarı itibara almamak, umursamamak.
Our complaints
were simply brushed aside.
to brush difficulties/opposition aside: zorlukları/muhalefeti bertaraf etmek.
alabros: fırçavari saç kesimi/traşı. Noun
üstünü (baştanbaşa) fırçalamak/süpürmek/temizlemek, (atı) tımar etmek.
funda/çalılık yangını. Noun
(a)
ABD- argo terslemek, şiddetle reddetmek, geri çevirmek, sepetlemek, başından savmak.
He
had never been brushed off so rudely before. (b) tozunu almak.
fırça ile temizlemek, süpürmek.
boya vb. sürmek.
fırça baskısı Noun, Textile Industry
ilk tashih provası Noun
(bilgiyi) tazelemek, ilerletmek.
brush up one's English: İngilizce bilgisini tazelemek.
I must
brush up my French before going to Paris.
(bilgiyi) tazelemek, ilerletmek.
brush up one's English: İngilizce bilgisini tazelemek.
I must
brush up my French before going to Paris.