-
satınalmak, almak, mubayaa etmek.
to buy grocery/gas/plane ticket: erzak/benzin/uçak bileti almak.
to buy and sell goods: mal alıp satmak.
Money cannot buy it: Paha biçilmez, çok değerli. -
(karşılığında bir şey vererek) elde etmek, temin etmek, sağlamak
. to buy favor with flattery:yüzüne gülerek çıkar sağlamak.
to buy peace with freedom: hürriyet karşılığında barış elde etmek. -
işe/hizmete almak, (maaş/ücret karşılığında) istihdam etmek/çalıştırmak.
The Yankees bought a new center fielder. -
rüşvet vermek, rüşvet karşılığında elde etmek/çıkar sağlamak.
The lawyer was accused of trying to buy the jury. - Theology günah çıkarmak, günahını affettirmek, kefaretini ödemek.
-
(iskambilde) kart çekmek/almak.
He bought an ace. -
(a) inanmak, kabul etmek, ikna/tatmin olunmak.
No one will buy that nonsense. (b) aldatılmak,yutmak, kandırılmak, inandırılmak.
He bought the whole story. - satın alma, mübayaa.
-
alışveriş, satın alınan mal.
The coat was a sensible buy. -
kelepir, kârlı alışveriş.
The car was a real buy.
bir tüketici örgütünce dikkatle denendikten sonra paranın karşılığını en iyi sağlayan ve rakip mallar
arasında en iyisi olarak önerilen bir ürün
yeniden satın alma indirimi (ilk satın almadaki mal miktarı göz önüne alınarak alıcıya uygulanan iskonto
anında ya da kararlaştırılmış bir tarihte teslim için sabit bir fiyat üzerinden sipariş vermek
Verb
(a) toptan almak, stok yapmak, depo/istif etmek, (b) artırmada kendi malını satınalmak, malını geri almak,
(c)
buy into olarak da söylenir.
argo (bir şirketin) hisselerini satınalmak.
They tried to buy into the gas company.
buy into olarak da söylenir.
argo (bir şirketin) hisselerini satınalmak.
They tried to buy into the gas company.
vurulmak, öl(dürül)mek, (savaşta) vurularak ölmek.
He bought it at Gelibolu.
I'll buy it:
He bought it at Gelibolu.
I'll buy it:
Cevabını bilmiyorum, sen (siz) söyle(yiniz).
(US) fiyatların ileride artacağını umarak tahvil veya emtia satın almak ve elinde tutmak
Verb
hisse senetlerinin fiyatı düşeceği kanısıyla o şirketin hisse senetlerinden satın alma stratejisi
(a) bütün hisse senetlerini vb. satın almak, toptan satın almak.
He bought out an established pharmacist
He bought out an established pharmacist
and is doing very well. (b) para vererek (ordudan) ayrılmak, serbest kalmak.
to buy someone out (of the army).
to buy someone out (of the army).
para vererek kurtulmak/sıyrılmak, (birisini) satın almak, rüşvetle kendi tarafına çevirmek.
aralarından bazılarının diğerlerinin paylarını satın almaya mutabık kaldığı ortaklar veya hissedarlararası anlaşma
Noun, Law
bir borsa simsarına bir menkul kıymetle ilgili tüm hisse senetlerini tüm öteki simsarlardan satışa sunulan
cari fiyatlarla satın alması talimatı
insanların satılacak eşya getirdikleri ve başkalarının oraya getirdiği eşyaları satın aldıkları hayırseverlik satışı
piyasa analistlerince hiç düşünmeden satın alınması tavsiye edilen hisse senetleri
Noun
Turkish Dictionary (Kubbealti Turkish Dictionary)
- Koku