catch

Verb yakalamak.
The dog caught the ball in its mouth.
Verb tutmak, ele geçirmek.
Cats like to catch mice.
to catch fish: balık tutmak.
He caught her arm.
Verb suçüstü yakalamak.
Police caught him stealing from the shop.
catch in the act: suçüstü
yakalamak.
If I catch you at it again … : Bir daha bunu yaptığını görürsem …
Verb takılmak, sıkışmak.
Her skirt caught in the door. My foot caught in the hole.
Verb (vapur, tren, uçak vb.) yetişmek, ulaşmak, binmek.
I had to run in order to catch the bus. I caught
a train to go to Ankara.
Verb (soğuk) almak, (hastalık) kapmak, yakalanmak.
to catch cold: soğuk almak.
be caught by the
storm: fırtınaya yakalanmak.
Verb asmak, tutturmak, iliştirmek, takmak.
I caught my dress on a nail. to catch the clasp on a necklace.
Verb çarpmak, vurmak, sıkıştırmak.
catch someone a blow: birine bir yumruk vurmak/aşketmek.
The
closing door caught his arm: Kolu kapıya sıkıştı.
Verb çekmek, celbetmek, cezbetmek.
His speech caught our attention.
catch someone's eye/attention:
birinin dikkatini çekmek.
Verb (a) gözüne çarpmak/ilişmek, bir an için görmek.
catch a glimpse = catch sight of: gözüne ilişmek.
(b) (koku vb.) duymak, (ses) çarpmak.
I thought I caught a smell of burning: Bir yanık kokusu duyar gibi oldum.
A sound caught my ear: Kulağıma bir ses çarptı.
I didn't quite catch your name: Adınızı iyi işitemedim.
Verb tutuşmak, ateş almak, yanmaya/işlemeye başlamak.
catch fire: ateş almak, tutuşmak.
The plane's
engine is having difficulty in catching so the flight will be late in leaving.
Verb işitmek, duymak, anlamak, kavramak.
I didn't catch what you said, please repeat it: Dediğinizi
anlamadım, lütfen tekrarlar mısınız?
She failed to catch his meaning: Onun ne kastettiğini kavrayamadı.
Verb toplamak.
catch rain water in a barrel.
Verb katılmak, kapılmak, nüfuz etmek, kendini bırakmak.
I caught the spirit of the occasion: Eğlencenin
havasına kendimi bıraktım/kaptırdım.
Verb büyüle(n)mek, teshir etmek, etkile(n)mek, aldanmak, kapılmak.
He was caught by her smile and beauty.

to be caught by sugary words: tatlı sözlere aldanmak.
Verb görmek, (sinema, TV vb.) seyretmek.
to catch a show.
Verb (beyzbol) topu yakalamak, yakalayıcı olarak oynamak.
He catches for the Yankees.
Noun yakalama, tutma, kapma, ele geçirme, yakalayış, tutuş, kapış.
a catch of the breath: birdenbire nefesi tutulma.
Noun tutulan şey/av miktarı, bir partide tutulan av/balık.
The fisherman lost his hole catch.
Noun tutan şey: sürgü, kol, çengel, mandal, susta, kilit vb.
The catch on this door seems to be broken; it won't open.
Noun hile, düzen, dalavere, bityeniği, oyun, göze çarpmayan mahzur/müşkülât, püf noktası.
That house is
for sale very cheaply; there must be a catch in it somewhere!
There's a catch in it: Bir bit yeniği/püf noktası vardır.
Where's the catch? Püf noktası neresi?
Noun devlet kuşu, kelepir, yağlı kuyruk, müstakbel eş olarak düşünülen uygun kişi.
a good catch: devlet
kuşu, kelepir koca.
Her husband was a good catch, they say he's got a fortune in the bank.
He (it) is no great catch: Bulunmaz Bursa kumaşı/matah değil!
Noun parça, bölüm, bir şarkının hatırda kalan birkaç mısraı.
catches of a song.
Noun birkaç kişinin sıra ile söyledikleri şarkı, rondo.
Noun top oyunu: birkaç kişinin topu birbirine atıp tutarak oynadıkları oyun.
to play catch.
Noun topu yere düşmeden tutma/yakalama.
Adjective aldatıcı, hileli, hatıra ilk gelen cevabı yanlış olan.

English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

Indirim kodları, kupon ve kampanyalar için Jarrt

English Turkish Phrases

soluk/nefes almak, nefesini toplamak, dinlenmek.
Let me catch my breath before I begin anything new.

(a) nefesini tutmak, (heyecan, korku vb.'den) soluğu kesilmek.
The news was so unexpected I caught

my breath from shock. (b) soluk almak, nefesini toplamak, dinlenmek.
Let me sit down for a moment while I catch my breath.

catch one's connection

aktarmasına yetişmek Verb

catch one's death of

az kalsın ölmek, öleyazmak.
He fell in the icy water and almost caught his death of cold.

catch someone's eye

birinin dikkatini çekmek, gözüne çarpmak.
A notice in the paper caught his eye.

catch with one's pants down

mahcup/rezil olmak, fena vaziyette/suçüstü yakalanmak.
He thought he could succeed in robbery, but

he got caught with his pants down.

to catch one's breath

korkudan

to catch one's breath

şaşkınlıktan

(cold) to catch

almak Verb

(disease) to catch

kapmak Verb

(door) which has a latch (window) which has a catch

mandallı

(fish) catch

(illness) to catch

yakalanmak Verb

(train) to catch

atlamak Verb

(window) to fasten with a catch

mandallamak Verb

drop a catch

topu kaçırmak Verb, Baseball

drop a catch

topu yakalayamamak Verb, Baseball

fair catch

(alıp kaçmayacağını işaret ederek) futbol topunu yakalama.

fastened with a catch

mandallı

glottal catch

gırtlak vuruşu, hemze.

büyük parti

dalga

kötü giden iş

safety ile ayni anlama gelir. (tüfek vb.) emniyet mandalı.

shoestring catch

topu yere çok yakın yakalama.

sth which has a safety catch

sustalı

catch (someone) on the hop

(birini) gafil avlamak, zayıf bir durumda yakalamak.

catch a cold

kârsız bir iş sonucu zarar etmek Verb

catch a crab

(sandal) küreği çok derine daldırmak.

catch a crab

küreği ters yönde suya çarptırmak, bu yüzden sandalın dengesini bozmak.

catch a disease

hastalık kapmak Verb

catch a disease

hastalığa yakalanmak Verb

catch a plane

uçağa yetişmek Verb

catch a Tartar

belaya/zorlu adama çatmak.

catch a train

trene yetişmek Verb

catch at

tutunmak, sarılmak.
A drowning man will catch at anything, even a straw.

catch at a straw

eften püften şeylere bel bağlamak Verb

catch at a straw

ümitsizlikten yılana bile sarılmak Verb

catch at shadows

gölgeler peşinde koşmak Verb

catch away

koyup kaçmak Verb

catch basin

ıskara çukuru, çamur/toplama kuyusu. Noun

catch cold

(a) soğuk almak, üşütmek, nezle olmak, (b)
k.d. hazırlıksız yakalanmak, şaşırıp kalmak.
I had

not studied my lesson carefully, and the teacher's question caught me cold.

catch crop

ara-ürün: iki ürün arasında toprağın boş kalmaması için ekilen ve çabuk olgunlaşan ürün.
catch cropping:

ara ürün yetiştirme.

Noun

catch dead

zaafını/zayıf tarafını yakalamak, mahcup duruma düşürmek.
You won't catch him dead working as a waiter:

Utandığı için garsonluk yapmıyor.

catch drain

toplama hendeği. Noun

catch fire

ateş almak, tutuşmak, alevenmek.
First the paper caught fire and then the sticks.

catch fish in a net

ağ ile balık tutmak Verb

catch flat footed

suçüstü yakalanmak Verb

catch flat-footed

gafil avlamak, hazırlıksız yakalamak.

catch forty winks

azıcık uyumak, şekerleme kestirmek.

catch get to , stop to a packet

(askerlik) oldukça ağır yaralı olmak Verb

catch in the act

suçüstü yakalamak Verb

catch infection

mikrop almak Verb

catch it

azar işitmek, zılgıtı/paparayı yemek.
You'll catch it! Paparayı yiyeceksin!
You better hury

home; you'll catch it from mother if you're late.

catch it

belaya çatmak, başı derde girmek.

catch it in the neck

azar işitmek, zılgıtı/paparayı yemek.
You'll catch it! Paparayı yiyeceksin!
You better hury

home; you'll catch it from mother if you're late.

catch line

manşet

catch on

(a) halk arasında tanınmak, tutunmak, tutulmak, sevilmek, ün kazanmak, alıp yürümek, rağbette olmak,

moda olmak, (b) anlamak, kavramak.
Do you mind repeating what you said, I didn't quite catch on? (c) (ateş vb.) tutuşmak, ânide başlamak.

catch on fire

ateş almak, tutuşmak, alevenmek.
First the paper caught fire and then the sticks.

catch out

gafil avlamak, (yaparken) yakalamak, alt etmek, bastırmak.

catch penny article

değersiz makale

catch phrase

özlü-tümce: dikkati çeken tümce. Noun

catch sb's attention

birinin dikkatini çekmek Verb

catch sb's eye

göz göze gelmeye çalışarak dikkatini çekmek Verb

catch sb's fancy

birinin hoşuna gitmek Verb

catch sb's point

birinin demek istediğini anlamak Verb

catch scraps of a conversation

bir konuşmanın bazı parçaları kulağına çalınmak.

catch shadows

gölgeler peşinde koşmak Verb

catch sight of

görüvermek, gözüne ilişmek.
I caught sight of her hurrying away but I didn't try to speak to her.

catch some rays

güneşlenmek.

catch some Z's

(horul horul) uyumak.

catch someone doing sth

birini bir şey yaparken yakalamak Verb

catch someone in the act

birini suçüstü yakalamak Verb

catch someone off balance

(birisini) gafil avlamak, zayıf tarafından yakalamak.

catch someone on the hip

birini zayıf noktasından yakalamak Verb

catch someone on the wrong foot

(birisini) gafil avlamak, zayıf tarafından yakalamak.

catch someone unawares

gafil avlamak Verb

catch someone with the goods

(US) birini mallarla suçüstü yakalamak Verb

catch the eye

göz almak Verb

catch the fancy of

beğenilmek, hoşa gitmek.

catch the gist

özünü kavramak Verb

catch the public imagination

halkın hoşuna gitmek Verb

catch the speaker's eye

(Br) konuşmacının dikkatini çekmek Verb

catch the sun

güneş almak/görmek.
This room catches the sun.

catch time charter

geminin fiilen kullanıldığı süre karşılığı kira ödenmesini öngören gemi kiralama sözleşmesi

catch time charter

geminin fiilen kullanıldığı süre karşılığında kira ödenmesini gerektiren gemi kiralama sözleşmesi

catch title

alt başlık

catch up

(a) (âni hareketle) yerden almak, tutup kaldırmak, (b)
catch up on/with: yetişmek, (bilgisini)

tazelemek/yenilemek, güncelleş(tir)mek.
to catch up on one's reading. (c)
catch up with: ulaşmak, yetişmek, haklamak, hakkından gelmek.
I'll catch up with you: Size yetişirim.
Let's hurry and catch up with them. When will Britain catch up with Japan in industrial production?
He told the police where the murderer was hiding, so the police caught up with him: Katilin saklandığı yeri polise bildirdi, böylece polis katili hakladı (yakalayıp tevkif etti). (d)
catch up in: dalmak, kapılmak, yakalanmak, (istemeyerek) kendini kaptırmak, garkolmak.
He was caught up in his work: İşine dalmıştı.
He was caught up in the war in China: Çinde savaşa yakalanmıştı. (e)
catch up on: (bir kimsenin) ufak hatalarını/yanlışlarını yakalamak/düzeltmek.
We caught the teacher up on a number of details. (f) bitirmek, tamamlamak.
I have to catch up on writing letters, so I can't come out.

catch up a speaker

konuşmacının sözünü kesmek Verb

catch up to

üstüne almak.

catch up with another car

başka bir arabaya yetişmek Verb

catch up with sb

birine yetişmek Verb

catch up with schedule

programa göre açığı kapatmak Verb

catch up with the competitors

rakiplere yetişmek Verb