country

  1. Noun memleket
  2. memleket.
    foreign country: yabancı memleket.
    Mountainous country. Canada is a cold country.
    How many countries have you traveled to?
    go up country: memleketin içerlerine doğru gitmek.
  3. ülke, yurt, vatan.
    country of origin = native country: anavatan.
    After many years abroad he
    wanted to return to his country.
  4. millet, ulus, bir devletin yönetimindeki halk, ahali.
    The country is opposed to war. The whole country
    backed the President in his decision.
  5. Law jüri.
    trial by the country: jüri huzurunda muhakeme.
  6. doğum yeri, bir kimsenin doğduğu ülke, tabiiyet.
  7. kır, köy, kırsal bölge, taşra.
    We gave up our apartment in the city and bought a house in the country.

    open country: kır(lar), ormansız dağ/ ova.
    strike/go across country: (yolu bırakıp) tarlalar arasından gitmek.
  8. kırsal, kır+, köy+, taşra+.
    country life: köy hayatı.
    a country house: köy evi.
    a country road: köy yolu.
  9. kaba, kabasaba.
    country manners.
  10. memlekete/ülkeye/sılaya/anavatana ait.
  11. taze, temiz, çiftlikten yeni gelmiş (yiyecek).
Savaş Malullerinin Tıbbi Tedavileri Maksadıyla Avrupa Konseyine Üye Ülkeler Arasında Değişimine Dair Anlaşma Noun, International Law
vatanının medar-ı iftiharı (övünç kaynağı) olmak Verb
Sömürge İdaresi Altındaki Ülkelere ve Halklara Bağımsızlık Verilmesine İlişkin Bildiri Noun, International Law
memleketini savunmak Verb
ülkesine iyi hizmet etmek Verb
vatanı için ölmek Verb
Avrupa Konseyine Üye Devletler Arasında Genç Kişilerin Müşterek Pasaportla Seyahatlerine Dair Avrupa Sözleşmesi Noun, International Law
memleketin savunması için savaşmak Verb
memleket savunmasi için savaşmak Verb
vatanı uğruna savaşmak Verb
ülkeden kaçmak Verb, Law
canını vatanına feda etmek Verb
kır kesiminde yerleşmek Verb
ülkeye giriş yasağı Noun, International Law
vatanına hizmet etmek Verb
s vatanına hizmet
vatanına hizmet
üçüncü ülke vatandaşı Noun, International Law
ileri ülke
gelişmiş ülke
tarım memleketi
tarım ülkesi
(AT) Avrupa Topluluğu üyesi
(US) hinterland
geri kalmış ülke
geri ülke Noun, Sociology
sınır ülke
ödünç alan ülke
alıcı memleket
uygar ülke
takas ülkesi
tüketici ülke
konvansiyona üye ülke
alacaklı ülke
ülkeyi baştanbaşa kateden
yol dışından
açık arazi üzerinden
müşteri memleketi
borçlu ülke
dış ödemeler dengesi açık veren ülke
bir ülkeyi geliştirmek Verb
gelişmiş ülke
gelişmekte olan ülke
dolar ülkesi
bağış yapan ülke
bağışta bulunan ülke
bir memleketi yağma etmek Verb
bir memleketin ekonomisi
düşman ülke
ihraç memleketi
ihracatçı ülke
geminin kayıtlı olduğu ülke Noun
düz ülke
bir ülkeden kaçmak Verb
yurtdışına kaçmak Verb
yabancı ülke
döviz rejimi olmayan ülke
altın standardını benimseyen ülke
(İskoçya) jüri üyeleri Noun
Körfez ülkesi Proper Name, Place Names
güçlü ödemeler dengesine sahip ülke
parası sağlam ülke
arızalı arazi
(Br) anavatan
ev sahibi memleket
ev sahibi ülke
evsahipliği yapan memleket
ithal eden ülke
sanayi ülkesi
sanayileşmiş memleket
sanayileşmiş ülke
ülkenin içi
bir memleketi istila etmek Verb
bir memlekete saldırmak Verb
dışardan işçi getiren ülke Noun
karayla çevrili ülke
ödünç veren ülke
az gelişmiş ülke
kır hayatı
üreten ülke
kıyı memleketi
üye devlet
bir memlekete göç etmek Verb
anavatan
anayurt
dağlık ülke
türlü ırkları barındıran ülke
anavatan
komşu ülke
komşu ülke
anlaşmaya dahil olmayan ülke
işbirliği yapmayan ülke Noun, Criminal Law
üye olmayan ülke
posta birliğine dahil olmayan devlet
kliring anlaşması
petrol ihraç eden ülke
özyurt, anayurt, göçmenin eski vatanı. Noun
açık arazi
kırlık
sahra
düz arazi
anavatan
bir memleketin paylaşılması
düz arazi
içki yasağı uygulayan ülke
bir ülkeye akın yapmak Verb
(IMF) alıcı ülke
alıcı ülke
(Br) sayfiyeye taşınmak Verb
yerleşik ülke
gümüş standardını benimseyen ülke
(AT) Avrupa para yılanı üyesi
ucuz para memleketi
üçüncü ülke
turizm ülkesi
transit olarak geçilen ülke
memleketi bir uçtan öteki uca geçmek Verb
bir memleketi dolaşmak Verb
tropikal ülke
azgelişmiş ülke
az gelişmiş ülke
azgelişmiş ülke Noun, Economics
bir ülkeyi birleştirmek Verb
beyaz azınlıkça yönetilen devlet
beyaz azınlıkça yönetilen devlet
bütün halk
taşra bankası Noun
(Br) taşra bankası Noun
Federal Merkez Bankası'nın 12 şubesinden birinin bulunmadığı şehirdeki banka (taşra bankalarında kanuni
rezerv bulundurma şartları büyük şehir bankala
(Br) taşra bankeri
villa
(Br) sayfiye evi
taşra şubesi Noun
hödük
taşra bankası çeki
(Br) taşra bankası çeki
(Br) taşra bankası kliringi
açık hava spor/eğlence kulübü. Noun
taşra bankası tahsilatı
bağ evi Noun
bidayet mahkemesi
taşralı/dışarlıklı/ görgüsüz akraba. Noun
sigortalı malın ıslak zeminden nemlenmesi veya havayla teması veya rüzgâr veya kötü hava şartları nedeniyle
malın içine toz veya kum dolmasından dolay
(Br) kır bölgesi
malikâne
çift çubuk
kırsal bölgedeki arsa
gayri menkuller
köy halkı
kırda yaşayan kimse
sayfiyede oturan zengin. Noun
sayfiye evi, yazlık, köşk. Noun
kır hayatı
köy hayatı
köy müziği: Güney ve Batı ABD kovboylarını taklit ederek yaratılan müzik. Noun
(Br) taşra bankası senedi
taşra bankası senedi
menşe ülkesi
köylü ve çifçiler partisi. Noun
taşralı
köylü
kır koşusu. Noun
sayfiye evi
ülke riski
kır yolu
köy yolu
maden cevherini çevreleyen kaya. Noun
kovboy ve rok müziği. Noun
memleket içi sevkiyatçı
memleket içi sevkıyatçı
kır bölgesi
(US) köy dükkânı
taşra kasabası Noun
taşra kasabası.
iç ticaret
tarım işçisi
kroskantri uçuşu
vatandaşlığına girdiği ülke
sakin inziva yeri
kır hayatının baştan çıkarıcı yanları Noun