end

English-Turkish Translation

  1. Noun son, nihayet.
    the end of the road: yolun sonu.
    from the beginning to end: baştanbaşa, başından
    sonuna kadar.
    bring to an end: son vermek, sona erdirmek.
    The end justifies the means: Gaye vasıtayı meşru kılar.
  2. Noun uç, sınır.
    Every stick has 2 ends. Those trees mark the end of their property.
    the ends of
    the earth: dünyanın bir ucu, cehennemin dibi.
    from end to end: baştanbaşa, bir uçtan bir uca.
    begin at the wrong end: tersinden başlamak.
  3. Noun (zaman) son, bitim, hitam.
    the end of the year/of his life.
    by the end of the day: günün
    sonunda.
    the end of time: kıyamet günü.
  4. Noun amaç, erek, gaye, niyet, maksat, meram.
    He wants to buy a house and is saving money to/for this end.

    to the end that: gayesiyle.
  5. Noun sonuç, netice, akibet, encam.
    It is hard to tell what the end will be.
    to come to a bad end:
    kötü bir sonuca varmak, akibeti kötü olmak.
    And that's an end of it! Vesselam! İşte bu kadar!
  6. Noun ölüm, yokolma, mahvolma, fena bulma.
    He met his end in the accident: Kazada öldü.
    His end was
    peaceful: Huzur içinde öldü.
  7. Noun ölüm sebebi.
  8. Noun artık, parça kalıntı.
    cigarette ends: sigara izmaritleri.
    ends and trimmings: parça ve kırpıntılar.
  9. Noun (iş, ticaret, bazı oyunlar vb.) kısım, bölüm.
    My partner looks after the advertising end. Our team
    was beaten in the last end.
  10. Noun uç, dış: dizinin uçlarında yer alan oyuncular.
    change ends: haftaymda alanda yer değiştirmek.
  11. Noun en uzak yer, öbür uç.
    The police will hunt the murderer to the ends of the earth.
  12. Noun (a) sabrı taşıran şey, (b) en üstün nitelik.
  13. Verb bit(ir)mek, son vermek/bulmak, sona/nihayete er(dir)mek, hitam vermek/bulmak.
    The war ended in 1945.
    He ended his letter with good wishes to the family. Let's end this fight.
    end in a point: sivri bir uçla son bulmak.
  14. Verb öl(dür)mek, imha etmek, ortadan kaldırmak/kalkmak, mahvolmak.
  15. Verb tamamla(n)mak.
  16. Verb (başkalarını) geçmek/geride bırakmak, üstün olmak.
    It was a holiday to end all holidays: Bir daha
    böyle bir bayram görmedik (Bütün bayramlardan üstün bir bayramdı).
  17. Verb ambarlamak, (hububatı/samanı) ambara koymak.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

(be) at the end of one's tether
gücünün/takatinin/tahammülünün/sabrının vb. sonunda (olmak).
achieve one's end
amacını gerçekleştirmek Verb
at one's wit s'end
çözüm yolu bulamayan
at one's wit s'end
iyice şaşkın
at one's wits' end
=
at ones wit's end: apışıp kalmış, işin içinden çıkamaz halde, ne yapacağını şasırmış.
be
at one's wit's (wits') end: apışıp kalmak, işin içinden çıkamamak, ne yapacağını bilememek.
at the end of one's rope
takatinin/tahammülünün üstünde, hadden aşırı.
be at the end of one's rope: çaresiz kalmak, bıçak
kemiğe dayanmak, takati/tahammülü tükenmek.
attain one's end by diplomacy
amacına insanları idare ederek varmak Verb
be at a dead end in one's job
işinde çıkmaza girmek Verb
be at a dead end in one's job
iş inde çıkmaza girmek Verb
be at one's wits end
aklı başından gitmek Verb
be at one's wits end
şaşırıp kalmak Verb
be at one's wit's end
ne yapacağını bilememek Verb
be at one's wit's end
sabrı taşmak Verb
be at one's wit's end
ne yapacağını şaşırmak Verb
be at the end of one's petrol
benzini bitmek Verb
be at the end of one's resources
maddi olanakları tükenmiş olmak Verb
be at the end of one's resources
parası pulu kalmamak Verb
be at the end of one's tether
canına tak demek Verb
be at the end of one's tether
kuvvet veya sabrının son haddinde olmak Verb
be at the end of one's tether
çaresizlikten kıvranmak Verb
be at the end of one's tether
sabrı tükenmek Verb
be nearing one's end
bir ayağı çukurda olmak Verb
come to the end of one's endurance
tahammülünün son haddine gelmek Verb
come to the end of one'sendurance
tahammülün son haddine gelmek Verb
end off one's speech
konuşmasını bitirmek Verb
end one's career
mesleğini bırakmak Verb
end one's days in a workhouse
ahir ömrünü yoksullar evinde geçirmek Verb
end one's days in peace
son günlerini sükûn içinde geçirmek Verb
end one's ds
ömrünün sonuna gelmek Verb
end one's quarrel
kavgasına son vermek Verb
end one's speech
konuşmasını bitirmek Verb
end-to-end transparency
uçtan uca şeffaflık Noun, Management
for one's own end
kendi çıkarı için
get one's end away
cinsel temasta bulunmak,
kaba sikmek.
keep one's end up
(a) dayanmak, mukavemet etmek, zorlukları cesaretle karşılamak/yenmek, (b) sorumluluğunu çok iyi bilmek,
(c) kendini çok iyi savunmak.
make one's hair stand on end
korkutmak, dehşete salmak, tüylerini diken diken yapmak.
It was enough to make your hair stand on
end.
His hair stood on end at the sight: Görür görmez düyleri diken diken oldu.
meet one's end
eceli gelmek.
pay one's rent at the end of each quarter
kirayı her üç aylık dönem sonunda ödemek Verb
pursue one's studies to an end
(okulda) okumasını tamamlamak Verb
put and end to one's life
hayatına son vermek Verb
reach one's journey's end
yolculuğunun sonuna varmak Verb
resort to tricks to gain one's end
amacına ulaşmak için hilelere başvurmak Verb
warranty start date
garanti başlangıç tarihi Noun, Quality
abnormal end
olağandışı son Information Technology
advertising end
reklamın hedefi
axle end
muylu
beginning of the end
sonun başlangıçı
bitter end
acı/feci/hoşa gitmeyen sonuç, zahmetli/sıkıntılı bir işin sonu.
to the bitter end: (zahmetli/sıkıntılı/zor
bir işin) sonuna kadar, feci akibeti bekleyerek.
They knew the war would be lost, but the men fought to the bitter end : Savaşın kaybedileceğini biliyorlardı, fakat sonuna kadar savaştılar.
Noun
bitter end
kablo veya zincirin ucu. Noun, Maritime Traffic
book end
kitap desteği/dayanağı, kitapların devrilmemesi için iki uca konulan destek. Noun
business end
(aletin/silahın vb.) iş gören ucu.
the business end of a revolver/of a screwdriver. Noun
candle end
kırık dökük
candle end
pılı pırtı
cigarette end
izmarit
come to an end
kapanmak Verb
come to an end
tamam olmak Verb
connection end
bağlantı ucu
dead end
çıkmaz sokak. Noun
dead end
ucu (kör tapa ile) tıkalı boru. Noun
dead end
çıkmaz, içinden çıkılması/çözümü imkânsız durum/sorun.
We've come to a dead end in our effort to reach agreement. Noun
draw to an end
bitmek Verb
draw to an end
sona ermek Verb
fag end
son, akibet.
The fag end of the day. Noun
fag end
izmarit, sigara ucu. Noun
fag end
artık, kalıntı, kumaş parçası. Noun
for days on end
günlerce Adverb
for months on end
aylarca Adverb
for weeks on end
haftalarca Adverb
from start to end
başından sonuna kadar Adverb
from start to end
baştan aşağı Adverb
front end
ön uç Information Technology
front- end
süpermarkette yazar kasaların bulunduğu bölüm
front- end
(US) bir şirketin (imalatla ilgili değil de) pazarlama ile ilgili yüzü
front- end
otobüs ve benzeri taşıtların ön camları altındaki reklam yerleri Noun
front- end
(US) bir projeyi başlatmak için paranın önceden ödenmesi
gable end
bir yapının sonundaki ilan yeri
gable end
kalkan duvarı
have trouble without end
başını büyük belaya sokmak Verb
have trouble without end
sonsuz belada olmak Verb
head end
kablolu televizyonun anten ucu
high end
üst uç Information Technology
high- end
piyasanın üst tabakası için üretilen ve bundan ötürü de çok pahalı olan Adjective, Economics
high- end
normal olarak
latter end
ölüm, zeval, son.
loose end
sarkan uç, bağlanmamış/kullanılmamış parça.
There's a loose end hanging from the hem. Noun
loose end
yarım kalmış/tamamlanmamış işler, henüz bir karara bağlanmamış ayrıntılar, çözülmemiş/halledilmemiş/izah
edilmemiş/müphem hususlar.
We've finished the main job, but there are still a few loose ends to tie up. There are too many loose ends in this case.
Noun
low end
alt uç Information Technology
move towards its end
sonuna yaklaşmak Verb
on end
(a) (zaman) sürekli/devamlı olarak, üstüste, biteviye, sonsuz.
ten days straight/right on end:
üstüste on gün.
He sat there for hours on end. (b) ardarda, birbiri ardınca, pek çok.
It snowed for days on end. (c) dik (durumda) dikine.
We had to stand the table on end to get through the door.
open end
açık son (radyo ya da televizyon programının tarihi önceden saptanmamış bitişi
or end
ters
period end
dönem sonu Noun, Accounting
pilot end
muylu mil kasnağı
political dead end
herhangi büyük bir kentin belediye başkanlığı
rear end
arka/ art uç, geri kısım, arka taraf. Noun
rear end
kıç, arka.
tail end ile ayni anlama gelir. Noun
rear- end
bir aracın arkasına çarpma
standing on end
kalkık
tag end
artık
tag end
sarkık uç
tag end
bir şeyin son ve adi kısmı
tail end
kuyruk
the far end
dip
the sharp end
bir işin
the sharp end
örgütün
to the end
son ana kadar Adverb
twin end
eş
upper end
baş
without end
sonsuz, bitmez, sonu gelmez.
year's end
yıl sonu Noun
end abutment
köprübaşı payandası Noun
end around
bir nevi futbol oyunu. Noun
end bulb
duyma sinirinin ucu. Noun
end carriage
(demiryolu) son vagon
end cleared zone
(havaalanı) temizlenmiş bölge
end consumer
son tüketici
end consumer
nihai tüketici
end corpuscle
duyma sinirinin ucu. Noun
end corrections
(istatistik) uç düzeltmeler (maksimum ve minimum düzeltmeler Noun
end date
bitirme tarihi Noun
end date
bitiş tarihi Noun
end even
(basım) son sayfayı tam doldurmak Verb
end for end
uçları ters çevrilmiş.
end in a draw
berabere bitmek Verb
end in a failure
fiyasko ile sonuçlanmak Verb
end in itself
başlıbaşına amaç oluşturma
end item
nihai ürün
end line
(futbol, basketbol) saha sınırı, sınır çizgisi. Noun
end man
dizinin/sıranın sonunda bulunan adam. Noun
end man
seyyar şarkıcı grubunun güldürücüsü/komedyeni Noun
end mark
işaret etmek için kullanılan göstergedir
end mark
son işareti
end mark
bir veri biriminin veya bir bilgisayar kelimesinin sonunu göstermek Verb
end matter
kitabın asıl metninden sonra gelen ilâveler (kaynakça, bulduru, dizin, ekler vb.). front matter
end matter
back matter
end money
yedek akçe
end of series
seri sonu
end of the meeting
toplantının sonu
end of the year
yıl sonu Noun
end of will
vasiyetname sonu
end of-month-figures
ay sonu rakamları Noun
end on
(a) uç uca, kafa kafaya, baş başa, karşı karşıya, burun buruna.
meet end on: burun buruna çarpışmak.

The two train hit each other end on. (b) kirişleme.
stand/set end on: kirişlemesine koymak.
end organ
sinir ucu: duygu/hareket sinirlerinin uçları ve bunlarla işbirliği halinde duygu/hareket sağlayan organ. Noun
end plate screw
kapak vidası Noun
end platform
hatbaşı peronu
end point
dönüm noktası: oylumsal çözümlemede ayarlı derişimdeki tepkenle, belirlenmek istenenin eşdeğer olduğu
ve kullanılan belirtecin renk değiştirdiği eşdeğerlik noktası.
Noun
end product
son ürün/mahsul, mamul madde, üretim sonunda elde edilen madde. Noun
end rate
son fiyat (en yüksek oranda iskonto uygulanmış reklam yeri ya da zamanı
end rhyme
uyak, kafiye: mısra sonlarının ses uyumu. Noun
end run
(futbolda) top kaçırma, topu karşı oyuncudan kaçırıp yandan ilerleme. Noun
end run
muhalefeti/formaliteyi atlatma, kestirmeden sonuca varma. Noun
end sleeve (cable)
kablo çarığı
end sweep
(futbolda) top kaçırma, topu karşı oyuncudan kaçırıp yandan ilerleme. Noun
end sweep
muhalefeti/formaliteyi atlatma, kestirmeden sonuca varma. Noun
end table
sehpa: sandalye/kanape yanına konulan küçük masa. Noun
end tipper
arkaya devirme tertibatlı kamyon
end to end
uç uca, sıra ile.
We can provide seats for 8 people if we place these 2 tables end to end.
from
end to end : bir uçtan bir uca.
end up
en sonunda … olmak, bitirmek, son vermek, sonu … olmak.
He ended up by saying … : Sonunda … dedi.

Many of their friends have ended up in prison for terrorist activities: Yıldırma eylemlerine katılan arkadaşlarının çoğu sonunda hapsi boyladı.
end up like someone
sonunda biriyle aynı duruma düşmek Verb
end up like someone
sonunda birine benzemek Verb
end user
nihai kullanıcı
end user
nihai tüketici
end user
son kullanıcı Noun, Advertising
end zone
alan ucu, futbol alanının iki ucu. Noun
big end bearing
biyel yatağı
bring an end to ...
...'e son vermek Verb
closed end closed end credit
genellikle taksitle olan bu kredi türünde müşteri ile banka arasında yapılan anlaşmada ödenecek meblağın tümü
closed end closed end credit
taksit sayısı ve her taksidin tarihi yazılıdır
closed end fund
(US) hisseleri menkul değerler borsasında veya borsada kota edilmemiş ve dolayısıyla piyasada işlem görmeyen
kâğıtların alım satımını yapanlarca yönet
collide end on (ship)
(gemi) başbaşa çarpışmak Verb
dead end job
çıkış yolu olmayan durum
from end to end
baştan başa
front end fee
yönetim komisyonu
open- end bonds
(US) ipotekli borç senedi
open- end contract
vadesi tespit edilmemiş teslimat sözleşmesi
open- end credit
birçok kez kullanılabilecek kredi
open end fund
fon açık uçlu fon
open end unit trust
menkul kıymetler yatırım fonu
tail end of discourse
bir müzakerenin sonu
tread the room from end to end
volta atmak Verb
tread the room from end to end
odada ileri geri yürümek Verb
year end dividend
(Br) yıl sonu temettüsü
year end entries
yıl sonu envanter kayıt ydıları Noun
English-Turkish phrases from Zargan's own database