game

English-Turkish Translation

  1. oyun.
    Children's game: Çocuk oyunu.
    Let's have a game of chess: Haydi satranç oynayalım.

    game of chance: kumar.
    game of cards: iskambil partisi.
    card game: iskambil oyunu.
  2. oyuncak, oyun aracı, oyun/spor malzemesi (satranç tahtası ve taşları gibi).
    We got several games for
    Christmas. A store selling toys and games.
    This isn't a game! Bu oyuncak değil! (Bu iş ciddîdir, şakaya gelmez).
  3. eğlence, seyirciler karşısında oynanan yarışmalı oyun.
    Are you going to the game tonight?
  4. (spor, yarışma vb.) karşılaşma, (bir defada oynanan) oyun, yarışma, parti.
    to have/play a game of:
    bir parti oyun oynamak.
    to be good at games: iyi sporcu olmak.
    The final game of the season: Mevsimin son karşılaşması.
  5. (a) bir oyunu kazanmak için gereken sayı, (b) herhangi bir anda kazanılan sayı/puan.
    After 10 minutes
    of play, the game was 6-6. At the end of first period the game was 7 to 3 in our favor.
  6. kurnaz davranış, manevra, taktik, zekâ/kurnazlık/sebat/maharet vb. isteyen şey.
    The game of life/of
    diplomacy. The game of politics.
  7. meslek, iş, uğraşı, meşgale.
    The teaching game: Öğretim mesleği.
    It's a profitable game:
    Kârlı bir iştir.
    How long have you been in this game? Ne kadar zamandır bu işin içindesin(iz)?
  8. hile, düzen, tertip, plân, bir amaca ulaşmak için tasarlanan hareket tarzı.
    He tried to trick us,
    but we saw through his game.
    What's the game? Ne oluyor? Ne dolaplar dönüyor?
    What's his little game? Ne dolaplar çeviriyor?
    Now, none of your little game! Bana oyun oynayamazsın/külâh giydiremezsin.
  9. şaka, eğlence, önem verilmeyen/hafife alınan şey.
    To her, love is merely a game. Stop your games and nonsense!
  10. oynayış, oynama tarzı, oyunda gösterilen yetenek/maharet, oyunculuk.
    His game of golf is not very good.
  11. av, avlanma, av hayvanı.
    a game bird: av kuşu.
    game laws: avlanma yasaları.
    big game:
    (aslan vb. gibi) büyük av.
  12. av eti.
    Do you like game: Av etini sever misiniz?
  13. alay/eğlence konusu, eleştirmeye/küçük düşürmeye hedef olan şey.
    They were fair game for scorn.
  14. mücadele ruhu, azim, yiğitlik, cesaret.
  15. topal, sakat.
    a game leg.
  16. cesur, yiğit, gözüpek, atılgan, yılmaz.
    a game sportsman.
    to be game: cesur olmak, yılmamak.

    die game: sonuna kadar sebat/cesaret göstermek.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

be off one's game
formunda olmamak Verb
game changer
çığır açan şey Noun
game changer
devrim niteliğinde şey Noun
game changer
dönüm noktası Noun
game changer
altüst eden şey Noun
game changer
ezber bozan şey Noun
game-changing
çığır açan Adjective
game-changing
devrim niteliğinde Adjective
game-changing
altüst eden Adjective
game-changing
ezber bozan Adjective
have the game in one's hands
duruma hâkim olmak, başarıdan emin olmak.
off one's game
(oyunda) başarısız, formunda değil, her zamanki başarısından düşük.
be off one's game: iyi oyun
çıkaramamak, formunda olmamak.
play someone's game
birinin ekmeğine yağ sürmek, keyfince hareket etmek, nabzına göre şerbet vermek.
I'll play his game
for a while: Bir süre onun keyfince hareket edeceğim.
Don't play his game: Onun oyununa gelme/ona aldanma/ayağını denk al.
recover one's losses in a game
kurtarmak Verb
spoil someone's game
birinin işini/plânını bozmak.
to have skin in the game
eli taşın altında olmak Verb, Idioms
to have skin in the game
bir işte menfaati olmak Verb, Idioms
to have skin in the game
bir işin, girişimin sonucundan olumlu veya olumsuz etkilenecek olmak Verb, Idioms
an away game
deplasman
any card game
iskambil
arcade game
bilgisayar oyunu Noun
arcade game
jetonlu oyun Noun
away game
deplasman maçı Noun, Sports
badger game
tavlama : kadının erkeği tuzağa düşürdükten sonra kocası veya akrabası olduğunu iddia eden adamın baskın
yapması ve hadiseyi örtbas etmek için para sızdırmaları.
be game
her türlü alçakça harekete hazır olmak Verb
be in advertising game
reklam işlerinde çalışmak Verb
be on the game
formunda olmak Verb
be playing a deep game
gizli bir iş yapmak Verb
beat someone at his own game
Düşmanı kendi oyunuyla yenmek/birisini kazdığı kuyuya düşürmek.
being a player (of a game
oyunculuk
big game
büyük av, büyük av hayvanı.
A big game hunter in Africa. Noun
big game
iri balık: kılıç balığı vb. Noun
bowl game
bowl ile ayni anlama gelir. seçme takımlar arasında mevsim dışı oynanan futbol oyunu.
business game
iş oyunu
close game
başabaş, beraberliğe yakın (oyun, yarış vb.). Noun
con game
confidence game
confidence game
dolandırıcılık, tavlama, kandırarak dolandırma. (Konuşma dilinde
con game denir). Noun
department of fish and game
Balık ve Av Hayvanları Dairesi
dice game
barbut
die game
yiğit gibi ölmek Verb
die game
dövüşerek ölmek Verb
easy game
yiyip yutması kolay
easy game
yemesi kolay
fair game
(a) avlanması sakıncasız hayvanlar, (b) meşru hedef, sözle hücum edilebilecek kimse.
A politician
is a fair game for everyone: Politikacılar herkes için meşru hedeftir.
fly at a higher game
gözü daha yükseklerde olmak.
fly at too high game
gözü çok yüksekte olmak Verb
fradulently arranging a game
şike Noun, Sports
friendly game
dostluk maçı Noun, Sports
ground game
(Br) kara av hayvanı
It's all in the same game
Hesapta bu da var (Bir işin hem iyi hem kötü tarafına razı olmalı).
know sb's little game
birinin neler karıştırdığını bilmek Verb
know sb's little game
birinin oynadığı oyunu bilmek Verb
loose a game
oyun vermek Verb
love game
kaybeden takımın hiç sayı yapamadığı tenis oyunu. Noun
make-or-break game
kader maçı Noun, Sports
management game
işletme planı oyunu
management game
işletme yöneticilerinin yetiştirilmesinde hayali işletme olayları ile oynanan oyun
management game
hayali işletme olayları ile oynanan oyun
middle game
oyunun ortası, özellikle satrançta ilk açılımı izleyen gelişme/ilerleme safhası. Noun
mug's game
budalalık, aptallık, budala işi.
Writing is a mug's game; I think I'll get a job in a shop. Noun
Murphy game
el çabukluğu (ile para zarfını sahte şeylerle dolu zarfla değiştirme hilesi). Noun
name of the game
oyunun adı
name of the game
politikada hedef
name of the game
asıl amaç
not playing the game
mızıkçılık
not to play the game
(a) mızıkçılık etmek, (b) dürüst davranmamak.
numbers game
sayı piyangosu: gazetede çıkacak bazı istatistik, yarış sonucu vb.'yi önceden tahmine dayanan yasa dışı
piyango.
numbers, numbers pool, numbers racket, policy ile ayni anlama gelir.
Noun
obey the rules of the game
oyunun kurallarına uymak Verb
on the game
orospu olarak çalışma
one-shot game
statik oyun Noun, Competition Law
parlo u r game
salon oyunu
parlour game
salon oyunu, kapalı yerde oynanan oyun.
play (a game
oynamak Verb
play a dangerous game
tehlikeli bir oyun oynamak Verb
play a double game
ikili oynamak Verb
play a losing game
yenilgiyle biteceği belli bir oyuna devam etmek Verb
play a losing game
sonu başarısızlıkla sonuçlanacak bir oyunu oynamaya devam etmek Verb
play a safe game
bir şeyi sağlam kazığa bağlamak Verb
play an underhand game
saman altından su yürütmek Verb
play sb's game
birine niyeti olmaksızın yardımda bulunmak Verb
play the ego game
kendi fikrini kabul ettirmek Verb
play the game
(a) oyunu töresince/usulüne göre oynamak, (b) dürüst davranmak.
play the game
game1 (17).
playoff game
baraj maçı Sports
power game
(Br) kişinin başkalarının üstünde kudretini artırmak için başvurduğu her türlü yol ve manevra
put someone off his game
birinin plânlarını altüst etmek/akamete uğratmak.
repeated game
tekrarlanan oyun Noun, Competition Law
rigged game
danışıklı dövüş
rigging a game
şike Sports
road game
deplasman maçı Noun, Sports
sb who won't play the game
mızıkçı
see through sb's game
birinin oyununu çakmak Verb
see through sb's little game
birinin oyununu çakmak Verb
shell game
üçkâğıtçılık.
skin game
hileli kumar oyunu, hileli, iş, dolandırıcılık.
small game
ufak av hayvanları (tavşan keklik, vb.). Noun
static game
statik oyun Noun, Competition Law
take all of sb's money during a poker's game
temizlemek Verb
telephone game
kulaktan kulağa Noun
testimonial game
jübile maçı Noun, Sports
the name of the game
asıl sorun, esas mesele, önemli olan husus.
In fishing, patience is the name of the game: Balıkçılıkta
önemli olan sabırdır.
the odd game
berabere kalındığında sonuç için oynanan oyun
the rules of a game
oyunun kuralları Noun
throw a game
oyunda şike yapmak.
thrown game
danışıklı dövüş
totally different ball game
bambaşka bir olay Noun, Idioms
totally different ball game
çok farklı bir durum Noun, Idioms
totally different ball game
apayrı bir alem Noun, Idioms
Two can play at that game
Bu oyunu başkaları da bilir.
unlawful game
kanuna aykırı şans oyunu
video game
görüntü oyunu.
waiting game
daha elverişli bir zamanı kollama stratejisi.
war game
harp oyunu. Noun
whole new ball game
bambaşka bir olay Noun, Idioms
whole new ball game
çok farklı bir durum Noun, Idioms
whole new ball game
apayrı bir alem Noun, Idioms
win a game
oyun almak Verb
word game
kelime oyunu. Noun
zero- sum game
politikada ya da diplomaside
zero- sum game
durumu kurtarıcı bir yolun bulunmadığı ve bir tarafın kaybedeceği öteki tarafın kazanacağı karşı karşıya geliş
game act
avlanma kanunu
game bag
av çantası Noun
game bird
av kuşu, özellikle bıldırcın. Noun
game dog
av köpeği
game farmer
av sahasını kira ile veren
game farmer
av sahasını kira ile tutan
game field
oyun alanı Noun, Sports
game fish
av balığı:
Salmonidae familyasına mensup herhangi balık (alabalık, som balığı vb.). Noun
game fish
avlanmasına yasal izin verilen balık. Noun
game for
mücadeleye/dövüşmeye/oyuna vb.) hazır, istekli, tehlikeyi göze almış.
to be game for something:
bir şeye hazır/istekli olmak.
He is game for anything: Her şeye cesaretle atılır/gözünü budaktan sakınmaz.
The explorer was game for any adventure.
game fowl
dövüş horozu. Noun
game fowl
av kuşu. Noun
game hog
av suçu
game hog
(US) ruhsatsız avlanma
game hunter
avcı
game hunting
av
game law
av yasası.
game laws: av hukuku. Noun
game laws
avlanma kanunları Noun
game licence
av ruhsatı. Noun
game licence license
av ruhsatı
game license
(US) avlanma ruhsatı
game of chance
kumar, şans/baht oyunu. Noun
game of checkers
dama
game of hazard
şans oyunu
game of skill
beceri oyunu
game plan
kalkınma plânı: ekonomik bir amaca ulaşmak için dikkatle hazırlanmış plân. Noun
game preserve
özel av korusu
game preserve
av hayvanlarına ayrılmış koru
game regulations
avcılık nizamnamesi
game reserve
avı korumak için ayrılmış arazi
game room
oyun salonu. Noun
game season
av mevsimi
game tenant
av avlamak için bir yeri kiralayan kiracı
game tenant
av sahasını kira ile tutan
game theory
oyunlar kuramı: içinde çıkar çatışması bulunan durumlarda en iyi/kazançlı yolu seçmekte kullanılan uzbilim kuramı. Noun
game theory
oyun teorisi Noun, Competition Law
game warden
av polisi: kamu arazisinde avcılık yasalarını yürütmekle görevli memur. Noun
be fair game for sb
biri için bir şeyin avlanması caiz olmak Verb
big game shooting
büyük av hayvanı avlama
give the game away
gizli plânları açığa vurmak, sırrı ifşa etmek,
k.d. baklayı ağzından çıkarmak.
have a game with someone
(a) birisiyle oyun oynamak, (b) birisine oyun oynamak.
how about a game of chess ?
bir satranç oyununa ne dersiniz
make game of sb
birini alaya almak Verb
make game of someone
alay etmek, eğlenmek, matrak geçmek, alaya almak.
not play the game according to set rules
oyunu kurallarına göre oynamamak Verb
not to play the game according to set rules
bir oyunu kurallarına göre oynamamak Verb
not to play the game according to the set rules
oyunu kurallarına göre oynamamak
play the game by the rule
oyunu kurallarına göre oynamak Verb
play the game by the rules
oyunu kurallarına göre oynamak Verb
pursuit a game av
peşinde olma
put the game away
oyunu kazanmak Verb, Sports
put the game away
rakibini yenmek Verb, Sports
put the game away
rakibini mağlup etmek Verb, Sports
put the game away
oyunun galibi olmak Verb, Sports
put the game away
maçı almak Verb, Sports
put the game away
maçı kazanmak Verb, Sports
put the game away
maçın galibi olmak Verb, Sports
The game is not worth the candle
Zahmete değmez/Astarı yüzünden pahalı/Yapılan masrafa, harcanan emeğe değmez.
The game isn't worth the candle
Zahmete değmez.
The game's up
Hapı yuttuk! Yandık! Plan suya düştü!
argo Şapa oturduk! Çuvalladık!
English-Turkish phrases from Zargan's own database