living

English-Turkish Translation

  1. Adjective hayatta bulunan
  2. canlı, diri, sağ, yaşayan, hayatta.
    a living person. living or dead. He is still living. There wasn't
    a living soul. He's the greatest living poet. No living man could do better.
  3. mevcut, (halen) kullanılan.
    living languages.
  4. sağlam, kuvvetli, sarsılmaz.
    a living faith: sarsılmaz iman.
    a living hope: kuvvetli ümit.
  5. yanan, ateşli, kor halinde (kömür vb.).
  6. akar, akıcı, akışkan (su vb.).
  7. canlı, hakikî, tıpkı (benzeri).
    He's the living image of his father: Tıpkı babasına benziyor.

    a living picture: canlı tablo.
  8. yaşayan kimselere ait.
    within living memory.
  9. geçim, yaşama, geçindirebilecek, geçim sağlayabilecek.
    living conditions: yaşama koşulları.
    a
    living wage: geçim sağlayabilecek ücret.
  10. yerli, doğal, tabiî, yerinden ayrılmamış.
    living rock.
  11. pek çok, son derece, fevkalâde, (ifadeye kuvvet vermek için kullanılır).
    to scare the living daylight
    out of someone: bir kimseyi son derece korkutmak (bir kimsede şafak attırmak).
  12. yaşam, yaşama, hayat, canlılık.
    The sheer joy of living makes up for one's troubles.
  13. hayat (tarzı).
    luxurious living: lüks hayat.
    good living: hali vakti yerinde olma, rahat
    yaşama.
    healthful living: sağlıklı yaşama.
    Such reckless living can ruin your health.
  14. (a) geçim, geçinme, maişet.
    The standard of living in Turkey: Türkiyede geçim düzeyi/hayat standardı.

    to earn one's living: geçimini sağlamak.
    make one's living: geçinmek, geçimini sağlamak, hayatını kazanmak.
    to make a living in commerce: ticaretle geçinmek.
    cost of living: geçim masrafı.
    What do you do for living? Ne ile geçiniyorsun(uz)? Ne iş yapıyorsun(uz)?
  15. bir yere papaz ata(n)ma hakkı.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

be mainly dependent for one's living on tourism
geçimini genelde turizmden sağlamak Verb
break in one's way of living
yaşama biçimini değiştirme
depend on one's pen for a living
kalemiyle geçinmek Verb
earn one's living
hayatını kazanmak Verb
earn one's living by writing
kalemiyle geçinmek Verb
gain one's living
hayatını kazanmak Verb
get one's living
hayatını kazanmak Verb
living languages
yaşayan diller Noun, Language-Literature
make one's living by one's (the) pen
kalemiyle yaşamak Verb
make one's living by one's pen
kalemiyle yaşamak Verb
place where one earns one's living
geçim kapısı
scrape for one's living
güç bela geçimini sağlamak Verb
scrape for one's living
güç bela geçiminısağlamak Verb
scrub for one's living
geçimini zar zor kazanmak Verb
the place where one works for one's living
ekmek kapısı Noun
unable to earn one's living
geçimini sağlayamaz
win one's living
hayatını kazanmak Verb
work for one's own living
geçimini sağlamak için çalışmak Verb
work for one's own living
geçiminısağlamak için çalışmak Verb
work hard for one's living
geçimini sağlamak için çok çalışmak Verb
a living
geçim
advanced cost of living
hayat pahalılığının artması
be fond of good living
iyi yaşamaktan zevk almak Verb
be tired of living
canından bezmek Verb
capable of making a living
geçimini sağlayabilecek yetenekte
cheap living
ucuz yaşama
clean living
namuslu yaşam süren
conditions of living
yaşam koşulları Noun
cost of living
hayat pahalılığı: bir ferdin/ailenin gıda, giyim, konut vb. için ayda ödediği ortalama para Noun
dearness of living
hayat pahalılığı
demonstrate against the rising cost of living
artan hayat pahalılığına karşı gösteri düzenlemek Verb
earn a bare living
ancak geçimini sağlamak Verb
earn a bare living
geçinecek kadar para kazanmak Verb
earn a good living
rahat bir hayat sürecek şekilde hayatını kazanmak Verb
earn a good living
müreffeh bir hayat sürecek şekilde hayatını kazanmak Verb
earn a living
hayatını kazanmak Verb
earn a living
geçinmek Verb
eke a scanty living
kıt kanaat geçinmek Verb
extravant living
savurgan bir hayat sürmek Verb
family living
(Br) aile geçim kaynağı
family living
aile geçim kaynağı
fat living
lüks hayat
get a sufficient living
geçinecek kadar para kazanmak Verb
gracious living
rahat yaşama
gradual increase in the cost of living
hayat standardında dereceli artış
gradual increase in the cost of living
geçim düzeyinde dereceli artış
healthy way of living
sağlıklı yaşam
high living
refah
high-style living
lüks yaşam
in the land of living
sağ, hayatta.
increase in the cost of living
geçim maliyetinde artış
issue living
hayattaki evlatlar
level of living
(US) hayat standardı
life is worth living
hayat yaşamağa değer
low standard of living
düşük yaşam standartı
low standard of living
düşük yaşam standardı
make a living
hayatını kazanmak Verb
make a living
geçinmek Verb
make a living
geçimini sağlamak Verb
make a precarious living
riskli hayat sürmek Verb
make a precarious living
güvensiz bir yaşamı olmak Verb
manner of living
gidiş
means of living
geçinme yolu
plain living
sade hayat
plain living
basit bir hayat sürmek Verb
poor living
yoksul yaşam
quality of living
yaşam kalitesi Noun, Sociology
raise the standard of living
hayat standardını yükseltmek Verb
reckon rent in the cost of living
geçim maliyetine kirayı da katmak Verb
rise in the standard of living
hayat standardında artış
scale of living
hayat standardı
scrape a living
zar zor geçinmek Verb
shift for a living
geçimini sağlamak Verb
standard of living
yaşam standardı Noun
standard of living
hayat seviyesi
standard of living
hayat standardı
substandard living
standardın altındaki hayat
teach for a living
hayatını öğretmenlikle kazanmak Verb
the problem of earning a living
boğaz derdi
the struggle to learn a living
ekmek kavgası Noun
the struggle to make a living
geçim derdi
truck for a living
kamyon işleterek hayatını kazanmak Verb
way of living
yaşayış
way of living
yaşayış tarzı
living accommodation
oturma olanağı
living account
hareketli hesap
living allowance
nafaka
living alone
yalnız yaşama
living area
yaşam alanı Noun, Architecture
living bomb
Canlı bomba
living cause
şimdiki gerçek nedenler
living causes
şimdiki gerçek nedenler Noun
living conditions
hayat şartları Noun
living conditions
yaşam koşulları Noun
living costs
geçim masrafları Noun
living creature
canlı
living dead
yaşayan ölü (iş dünyasında , işe yeni başlamış çok kâr etmeyecek bir şirket
living death
sefalet, sefil hayat, sürünme, ölümden beter hayat.
The living death of concentration camp. Noun
living debt
üretken borç (İngiltere'de sağlanan gelirin okul , hastane , ev vb yapımı ya da kamu kesimine ait sanayilere
kredi amaçlarına yönelik olarak kullanıla
living expenses
geçim masrafları Noun
living expenses
geçim harcamaları Noun
living habits
yaşam alışkanlıkları Noun
living heirs
sağ mirasçılar Noun
living history attraction
belirli bir tarihi döneme ait yapıların çağdaş sağlık ve güvenlik sistemleriyle donanımı
living image
canlı suret
living in a dream world
hayalperest
living in adultery
evlilik bağı olmadan karı-koca gibi yaşama
living in the country
kır hayatı
living language
yaşayan dil
living language
canlı dil
living memory
canlı anı
living picture
canlı tablo. Noun
living pledge
borcun ödenmesine kadar gayri menkul rehni
living pledge
borcun ödenmesine kadar gayrimenkul rehini
living quarter
mesken
living quarters
yaşam alanı Noun, Architecture
living quarters
mesken
living quarters
oturulan yer
living room
oturma/misafir odası. Noun
living room
lebensraum Noun
living room suite
salon takımı
living separate and apart
(gelir vergisi beyannamesi) ayrı oturma
living space
oturma/misafir odası. Noun
living space
lebensraum Noun
living standard
geçim düzeyi, hayat standardı. Noun
living tent
yaşama çadırı
living together
birlikte oturma
living trust
ömür mrü boyu kayyumluk
living trust
(US) ömürboyu yediemin idaresi
living trust
(US) ömür boyu kayyumluk
living unit
(apartman) daire. Adjective
living wage
asgarî geçim geliri, asgarî ücret. Noun
living wage
geçimi sağlayacak gelir, asgarî kazanç.
We have a right to a living wage.
(person) living in a city
kentli
be living in sordid poverty
sefil yoksulluk içinde yaşamak Verb
be living in want
yoksulluk içinde yaşamak Verb
be living on borrowed time
ölmesi beklenirken yaşamaya devam etmek Verb
be living on borrowed time
günleri sayılı olmak Verb
be living on borrowed time
bir ayağı çukurda olmak Verb
be living on borrowed time
ölümden çaldığı zamanı yaşamak Verb
be living separate
(evli çift) ayrı yaşamak Verb
beat the living daylights out of
adamakıllı pataklamak Verb
beat the living daylights out of sb
pösteki sermek Verb
beat the living daylights out of sb
pösteki çıkarmak Verb
beat the living daylights out of someone
birini eşek sudan gelinceye kadar dövmek Verb
beat the living daylights out of someone
birini iyice pataklamak Verb
beat the living daylights out of someone
birini adamakıllı dövmek Verb
beat the living daylights out of someone
birini çok fena dövmek Verb
beat the living daylights out of someone
birinin ağzını burnunu kırmak Verb
cost of living allowance
iaşe ve ibate masrafı
cost of living allowance
yiyecek ve yakacak ücreti
cost of living increase
hayat pahalılığı
cost of living index
tüketici fiyat göstergesi, geçim indeksi/göstergesi: önemli tüketim maddesi fiyatlarının bağıl artışını gösteren sayı.
cost of living index
geçim indeksi, pahalılık belirteci. Noun
cost of living price index
geçim fiyat endeksi
cost of living price index
hayat pahalılığı fiyat endeksi
cost of living rise
hayatın pahalılaşması
damp and dingy living quarters
izbe
earn a living by teaching
öğretmenlikle hayatını kazanmak Verb
family living accommodation
aile meskeni
foreign living costs
dış ülkedeki geçim masrafları Noun
foreign living costs
dış ülkelerdeki geçim masrafları Noun
hard- living money
(Br) konvertibilitesi olan para
improvement of the living conditions
yaşam koşullarının düzelmesi
inconvenience of living far from town
şehirden uzak yaşamanın güçlüğü
involve sb's living in new york
birinin New York'ta oturmasını gerektirmek Verb
make a living by imposture
sahtecilik sahtekârlıkla geçimini sağlamak Verb
make a living by lying and imposture
yalan dolanla geçimini sağlamak Verb
make a living by taking in lodgers
odalarını kiraya vererek geçinmek Verb
make a living by writing
yazarlıkla geçinmek Verb
make a living out of it
geçimini ondan çıkarmak Verb
make a living out of it
geçiminıondan çıkarmak Verb
one living in a foreign land or far from home
gurbetçi
one who is like a living corpse
canlı cenaze
pace the general increase of living cost
genelde artan hayat pahalılığını bir düzene koymak Verb
pious people living in cities
kent dindarları Noun, Sociology
provide a living for
nafakasını temin etmek Verb
still living witness
hala hayatta bulunan tanık
still living witness
hâlâ hayatta bulunan tanık
still living witness
sağ tanık
suite of living room furniture
salon takımı
weary of living all alone
yalnız yaşamaktan bıkmış
within living memory
henüz sağ olanların anısında
within living memory
yaşamakta olan insanların belleğinde
wrest a living from the soil
ekmeğini taştan çıkarmak Verb
English-Turkish phrases from Zargan's own database