mouth

English-Turkish Translation

  1. Noun, Geography ağız
  2. Noun, Anatomy ağız.
    medicine to be taken by mouth: ağızdan alınacak ilâç.
    with one's mouth wide open:
    ağzı bir karış açık, hayret içinde. (ilgili sıfat:

    oral    ).
  3. Noun (çiğneme/tatma organı olarak) ağız.
  4. Noun (beslenecek/bakılacak kimse anlamında) ağız, boğaz, nüfus, kişi.
    so many mouths to feed: beslenecek/doyurulacak
    bu kadar boğaz/nüfus.
    He has ten mouths to feed in his family: On nüfusu besliyor.
  5. Noun (ses organı olarak) ağız.
  6. Noun ifade, söz.
    to give mouth to one's thoughts: düşüncelerini (sözle) ifade etmek.
    She didn't
    dare open her mouth: Bir söz söyleyemedi (Ağzını açmaya cesaret edemedi).
    He never opened his mouth all evening.
  7. Noun gevezelik, boşboğazlık, boş/kuru/manâsız söz veya konuşma.
    That man is all mouth: Şu adam gevezenin biridir.
  8. Noun surat buruşturma, dudak bükme.
  9. Noun (mağara/kuyu/çukurluk vb.) ağız, methal, giriş.
    A fall of rock blocked the mouth of the cave.
  10. Noun nehrin ağzı: sularını göle/denize boşalttığı yer.
    The mouth of Sakarya.
  11. Noun (mengene vb.) ağız.
  12. Noun org, flüt gibi çalgı aletlerinin yan deliği.
  13. Noun (kavanoz, şişe, kap vb.) ağız.
  14. Noun (ateşli silahta) namlu ağzı.
  15. Verb (gösterişli bir şekilde) konuşmak/söylemek/hitap etmek, atıp tutmak, yüksekten atmak.
    to mouth a speech: nutuk çekmek.
  16. Verb ağzına almak/koymak, yemek.
  17. Verb (ağızda) çiğnemek.
  18. Verb (at) geme alıştırmak.
  19. Verb dudak bükmek, surat etmek/asmak, yüz buruşturmak.
  20. Verb sessiz/fısıltı ile/dudak hareketleriyle konuşmak.
    The librarian mouthed the word “quiet”.
  21. Verb anlamadan/inanmadan tekrarlamak, kötü söz söylemek.
    He crept into the corner, mouthing curses.
  22. Verb mırıldanmak, ağzında gevelemek.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

(liquid) to be sucked (into one's mouth
sömürülmek Verb
be born with a silver spoon in one's mouth
doğuştan şanslı olmak Verb
be born with a silver spoon in one's mouth
paşa çocuğu olmak Verb
be born with a silver spoon in one's mouth
zengin bir ailenin çocuğu olmak Verb
born with a silver spoon in one's mouth
zengin aileden, zengin ailenin çocuğu olarak doğmuş.
get a sour taste in one's mouth
buruşmak Verb
give mouth to one's thoughts
düşüncelerini dile getirmek Verb
give one's mouth acrid taste
burmak Verb
have one's heart in one's mouth
yüreği ağzına gelmek, ödü kopmak, çok endişeli/üzüntülü olmak.
have one's mouth full
ağızı dolu olmak Verb
have one's mouth sealed (with grief
ağızı bıçak açmamak Verb
in everyone's mouth
herkesin ağzında
keep one's mouth shut
susmak, ağzını kapamak, sır saklamak, ketum olmak.
laugh on the other side (or wrong sie) of (one's) mouth
laugh1 (10).
laugh on the wrong side of one's mouth
yakınmak Verb
laugh on the wrong side of one's mouth
inleyip sızlamak Verb
laugh on the wrong side of one's mouth
şikâyet etmek Verb
make one's mouth water
imrendirmek, ağzını sulandırmak.
open one's big mouth
olur olmaz konuşmak, saçmalamak, boşboğazlık/gevezelik etmek, saygısızca lâfa karışmak.
open one's mouth
ağız açmak Verb
open one's mouth
ağzını açmak Verb
prim one's mouth
dudaklarını büzmek.
put (one's) head in the lion's mouth
kelleyi koltuğa almak, çok tehlikeli bir işe atılmak.
put one's foot in one's mouth
pot kırmak, gaf yapmak, çam devirmek.
put one's money where one's mouth is
düşüncelerini eyleme döndürmek Verb
put words in (to) someone's mouth
(a) birisine akıl öğretmek, ne söylemesi gerektiğini öğretmek, (b) uydurup birisinin ağzından konuşmak,
birisine söylemediği sözleri atfetmek.
shoot off (one's) mouth
ağzına geleni söylemek, düşünmeden konuşmak.
shoot off one's mouth

face
argo (a) ağzına geleni söylemek, bilir bilmez/düşünmeden konuşmak, (b) abartmak, mübalâğa etmek.
shut one's mouth
(a) sus(tur)mak, sesini kesmek, ağzını kapamak, (çoğunlukla emir olarak kullanılır).
Shut your mouth,
you stupid fool! (b)
well, shut my mouth
G ABD Şaştım kaldım! (c) sır saklamak, ağzını açmamak, kimseye söylememek.
He kept his mouth shut about it.
shut one's mouth
susmak, ağzını kapamak.
sneeze with one's mouth shut
tıksırmak Verb
spray something from one's mouth
püskürmek Verb
spraying something from one's mouth
püskürme
stop someone's mouth
(birini) susturmak, ağzını kapatmak.
take (it) to one's mouth
ağıza götürmek Verb
take the bread out of someone's mouth
(birinin) ekmeğini elinden almak, geçimine/nasibine engel olmak.
take the word out of someone's mouth
sözü (birisinin) ağzından kapmak, konuşmasına fırsat vermemek.
take the words out of one's mouth
(karşısındakinin) ağzından sözü kapmak; leb demeden leblebiyi anlamak.
You have taken the words out
of my mouth: Ben de tam bunu söyleyecektim.
talk out of the corner of one's mouth
iğneli sözler söylemek Verb
(rumours) in everybody's mouth
herkesin ağzında
(story) which has been handed down by word of mouth
menkul
(straight) from the horse's mouth
ilk kaynaktan
a hard mouth
geme itaat etmeyen (at).
at the mouth
üzüntülü, meyus, hayal kırıklığına uğramış.
back mouth
yerli yerine oturtmak Verb
back mouth
(US) argo
back mouth
hakkında kötü konuşmak Verb
be bring the water to sb's mouth
birinin ağzını sulandırmak Verb
be foaming at the mouth
kudurmak Verb
by word of mouth
sözle, şifahen, ağızdan (yazılı değil).
cotton mouth
ağızda kuruluk Noun, Medicine
cotton mouth
ağız kuruluğu Noun, Medicine
cotton mouth
kuru ağız Noun, Medicine
down in the mouth
üzgün, meyus, ümidini/cesaretini kaybetmiş.
down in the mouth
üzgün, kederli, mahzun, suratı asık, meyus, karamsar, cesareti kırılmış.
foam at the mouth
köpürmek Verb
from hand to mouth
ihtiyatsızca, tutumsuzca, ilerisini düşünmeden, müsrifane, gelecek için bir şey artırmadan.
to live
from hand to mouth: bugün yiyip yarını düşünmemek.
from the horse's mouth
güvenilir kaynaktan, yetkililerden.
News from the horse's mouth: yetkililerden alınan haber.
froth at the mouth
ağzı köpüklü, ağzından köpükler saçılan.
frothing at the mouth
ağızdan köpük gelmesi Noun, Medicine
frothing at the mouth
ağız köpürmesi Noun, Medicine
hand to mouth
yoksulluk içinde
hand to mouth
kıt kanaat
harbo u r mouth
liman ağzı
have a (foul) mouth
(içkinin ertesi günü) ağız berbat olmak Verb
have a big mouth
geveze/boşboğaz olmak, sır saklayamamak, ağzında bakla ıslanmamak.
He has a big mouth: Gevezenin biridir.
have a bitter taste in the mouth
ağzı acı olmak Verb
he's got a big mouth
geveze geveze
hold one'mouth
ağzını tutmak Verb
information straight from the horse's mouth
doğrudan kaynağından elde edilen bilgi
laugh on the other side of the mouth
güldükten sonra pişman olmak Verb
leave a bad taste in the mouth
ağızda kötü tat bırakmak Verb
leave a bad taste in the mouth
ağzında kötü tat bırakmak Verb
lion's mouth
çok tehlikeli yer. Noun
live from hand to mouth
ancak ekmeğıni kazanabilmek, çok zor geçinmek, ölmeyecek kadar geçimi olmak.
look a gift horse in the mouth
kılı kırk yarmak, hediyede kusur aramak.
Don't look a gift horse in the mouth: Beleş atın dişine
bakılmaz (Hediyede kusur aranmaz).
look a gift horse in the mouth
hediye edilen atın dişine bakmak, hediyeyi beğenmemek, bulup da bunamak.
make a poor mouth
yoksulluğu bahane göstermek Verb
make a poor mouth
yoksulluk bahanesi ileri sürmek Verb
melt in the mouth
(yiyecek) ağızda erimek, son derece yumuşak olmak, iyi pişmiş/nefis olmak.
This cake/pear/peach melts in the mouth.
not to look a gift horse in the mouth
hediyede kusur aranmaz
out of horse's mouth
güvenilir kaynaktan, yetkililerden.
News from the horse's mouth: yetkililerden alınan haber.
put something into sb's mouth
birinin ağzına lokma vermek Verb
put the bit in (a horse's) mouth
gemlemek Verb
put your foot in your mouth
pot kırmak Verb
put your foot in your mouth
patavatsızlık etmek Verb
put your foot in your mouth
münasebetsizlik etmek Verb
put your foot in your mouth
gaf yapmak Verb
roof of the mouth
damak
roof of the mouth
ağzın tavanı
run off the mouth
zevzeklik etmek Verb
shut my mouth
! hayret!
shut sb's mouth
birinin ağzını kapatmak Verb
shut your mouth
konuşma
shut your mouth
ağzını kapa
stop sb's mouth
birini susturmak Verb
straight from the horse's mouth
(bir bilgi ile ilgili olarak) gerçek
straight from the horse's mouth
yetkili kişinin ağzından
take the bread out of sb's mouth
birinin ağzından lokmasını almak Verb
take the words from sb's mouth
birinin ağzından söz almak Verb
take the words of sb's mouth
birinin ağzından sözünü almak Verb
the horse's mouth
bilen kimse, asıl güvenilir kaynak.
The news came straight from the horse's mouth: Haber çok güvenilir kaynaktan geliyor.
the roof of the mouth
üst damak.
to be frothing at the mouth
çok kızmak/köpürmek, öfke ile ağzından köpükler saçmak.
to froth at the mouth
ağzından köpük gelmek Verb, Medicine
to froth at the mouth
ağzı köpürmek Verb, Medicine
to have a big mouth
boşboğaz/geveze olmak.
to have a good ear: kulağı hassas olmak, (müzikte) sesleri iyi ayırt edebilmek.

to set an example: örnek olmak.
to answer at a venture: rastgele cevap vermek.
A dead calm often precedes great storms: Büyük fırtınalardan önce çoğunlukla derin bir sessizlik (ölüm sessizliği) olur.
to have a big mouth
geveze olmak, gevezelik yapmak.
Why can't you keep your big mouth shut! Sen sussana! Ağzını kapa(sana)! Bırak gevezeliği!
trench mouth
.
trench mouth
Vinsan anjini: basil ve spiral bakterilerin sebep olduğu bir boğaz yangısı.
word of mouth
konuşma, sözle ifade.
by word of mouth: ağızdan, sözlü olarak, şifahen.
mouth hook
ağız kancası: iki kanatlı sineklerde çene yerine geçen kanca gibi ağız çıkıntısı. Noun
mouth organ
harmonica = armonica ile ayni anlama gelir. mızıka, armonika.
mouth organ
ağız mızıkası, armonika. Noun
mouth to mouth
ağzını birinin ağzına dayayarak soluğuyla soluk aldırıp canlandırma yöntemi ile ilgili
mouth to mouth
ağızdan ağıza
mouth watering
(yiyeceklerle ilgili olarak) ağız sulandırıcı
(news) to spread from mouth to mouth
ağızdan ağıza dolaşmak Verb
(news) to spread from mouth to mouth
(haber) ağızdan ağıza dolaşmak Verb
a mouth to feed
boğaz
Don't look a gift horse in the mouth.
Beleş atın dişine bakılmaz. Sentence
from mouth to mouth
dilden dile, ağızdan ağıza.
It melts in your mouth.
Ağızda eriyor. Food-Kitchen
keep one's mouth shut
susmak, sesini çıkarmamak Verb
make sb's mouth water
birinin ağzını sulandırmak Verb
pree the mouth of
öpmek.
put the mouth on someone
(yalandan) pöhpöhlemek, iyi yaptığını söyleyerek bir kimseyi başarısızlığa sürüklemek.
spread from mouth to mouth
ağızdan ağıza dolaşmak Verb
stand with open mouth before sth
bir şey karşısında ağzı açık kalmak Verb
Watch your mouth!
Düzgün konuş!
Watch your mouth!
Ağzından çıkanı kulağın duysun!
Watch your mouth!
Ağzını topla!
word- of mouth advertising
bir ürün ya da hizmeti satın alanın çevresine bunun yararlarını anlatması yoluyla sağlanan reklam
English-Turkish phrases from Zargan's own database