1. Adverb hayır, yok, değil.
    Is it raining? No, it's snowing.
  2. Adverb (hayret ve şaşkınlık ifadesi olarak) deme! Allah aşkına! sahi mi?
    “I bought this car for $110.” “No!
    Could it really have been so cheap?”
  3. Adverb (bir sıfattan önce anlamı ters çevirir).
    no longer: artık, bir daha.
    He no longer comes here:
    Artık buraya gelmiyor.
    I can go no farther: Daha öteye/uzağa gidemem.
    I want no more of it: Bu kadarı yeter, sözü uzatma.
  4. Adverb (mukayese sıfatından önce) (hiç te) değil.
    He is no better: Hiç de daha iyi değil.
    No better
    than the other: Öbüründen hiç de daha iyi değil.
  5. Adjective hiç (bir), yok.
    no man = no one: hiç kimse.
    I have no idea: Hiçbir fikrim yok.
  6. Adjective (asla, kat'iyen, elbette) değil.
    He is no genius: Elbette dâhi değil.
    It is no distance:
    Uzak değil.
    It's no joke: Kolay iş değil, şakaya gelmez, bu işin şakası yok.
  7. Adjective olanaksız, imkânsız, mümkün değil.
    There's no knowing/saying/telling: Bilmek/söylemek olanaksızdır
    = Bilmeye/söylemeye imkân yoktur.
    There's no saying what will he do next: Bundan sonra ne yapacağını kimse bilemez.
  8. Adjective yasak, müsaade edilmez.
    no admittance= no entry: girilmez, girmek yasaktır.
    no parking:
    park yapmak yasak.
    no smoking: sigara içmek yasak.
  9. Noun yok/hayır sözü/cevabı/kelimesi.
  10. Noun red, inkâr, itiraz.
  11. Noun (a) olumsuz oy, (b) olumsuz oy veren kimse.
    The noes have it: olumsuz oy verenler kazandı.
kendi dalında iş bulamamak Verb
zarar ziyanı tazmin edilmemek Verb
işini sevmemek Verb
kendine ait geliri olmamak Verb
kendine ait geliri olmamak Verb
büro işinden başka uğraşı olmamak Verb
kendi kaynakları olmamak Verb
(US) rakiplerine karşı kazanma ümidi olmamak Verb
duygularını gizlememek Verb

nose
argo ilgilendirmeyen, zararı dokunmayan, zararsız.
üzerinde fazla düşünülmesi gerekmeyen şey Noun
çözümü bariz mesele Noun
kolay soru Noun
karmaşık analizler gerektirmeyen, güvenli yatırım Noun, Banking
uçuşa yasak bölge Noun, International Law
uçuşa yasak bölge Noun, Aviation
parasını boşa harcamak Verb
görünüşe bakmamak Verb
eli taşın altında olmak Verb, Idioms
bir işte menfaati olmak Verb, Idioms
bir işin, girişimin sonucundan olumlu veya olumsuz etkilenecek olmak Verb, Idioms
kesinlikle hayır
kabul etmemek Verb
izin vermemek Verb
hayır demek Verb
olmaz demek Verb
girilmez
giriş yok
girilmez
giriş yasaktır
bankanın emtiayı kabul eden taraftan ödeme için bir talimat ya da ödeme emri olmadığı için kambiyo senedini
ödemeden iade ettiği hallerde
(emlak satışı , Br) aracı kabul edilmez
temsilci miz yoktur
(çek) karşılıksız
pazarlık edilmez
talep ve teklif yoktur
teklif sahibi çıkmaması
propaganda bildirileri dağıtıcıları giremez !
oy veya sipariş toplayıcılar Noun
kötü giden iş
ücretsiz
(kadınlar hakkında) körpeliği geçmiş
orta yaşlı ya da yaşlı
hasarsızlık indirimi
bulutsuz
komisyon suz
yorum yok
herhangi bir taahhüde girmeden
reddolunmuştur
güvensizlik oyu
masrafları silmek
sabıkasız
başarı ve sonuç yok
kurtarma yok-ücret yok (kurtarma anlaşmalarına konulan bu koşul ile kurtarma başarılı olarak sonuçlandığı
takdirde ücret ödeneceği anlamına gelir
para yok klozu
işlem yoktur
yağma yok! olamaz! imkânsız! avucunu yala!.
He asked for a raise, but it was no dice! NOT:
dice
sözcüğünün eski tekil şekli olan
die artık İngilterede kullanılmamaktadır. Yalnız hâlâ “
The die is cast: Artık karar verildi/Geri dönülemez/Ok yaydan çıktı/Olan oldu.” ifadesinde buna rastlanır.
olmaz, olmayacak, imkânsız.
no doubt: kuşkusuz, şüphesiz.
no end of talk: sonu gelmez lâf.

no less than: en az.
no man's land: sahipsiz arazi, tehlikeli bölge.
no more: artık, bir daha, bundan sonra … yok.
no nonsense: saçmalama, manasızlığın lüzumu yok.
No sooner said than done: Söz ağızdan çıkar çıkmaz yapılır.
no way: imkânsız, olanaksız.
no whit: hiç, kat'iyen.
no wonder: (a) pek tabiî, hiç garip değil, (b) tevekkeli değil.
by no means: asla, kat'iyen hiç.
in no time: hemen, derhal, ânında.
in no wise: hiçbir suretle.
pazarlık yoktur
maktu fiyat
kuşkusuz, şüphesiz, kesinlikle, kat'iyetle, kesin/kat'î surette, hiç şüphe yok (ki), elbette.
The
court will no doubt deal severely with the criminals.
Adverb
zannederim, herhalde, eminim ki. Adverb
içilmez
beş para etmez
(çek) karşılıksız
karşılıksız çek
girilmez
girilmez
giriş yoktur
giriş yasak
girilmez
geçilmez
masraf sız
masrafsız
kesinlikle hayır
çiçek gönderilmemesi rica olunur
ek ödeme yoktur
(banka) kasada mevcut para bulunmama
(çek) karşılıksız
nafile, beyhude, ümitsiz, çaresiz.
It's no go: your plan won't ever get off the ground: Nafile
uğraşma, bu plân yürümez.
go-no-go gage: tolerans dışı olanları reddeden düzen.
beyhude, yararsız, faydasız, gereksiz, lüzumsuz.
It's no good talking to him, because he never listens.
A car's not much good to me, I can't drive.
(Br) haciz konacak mal yoktur
bahşiş verilmez
büyümenin olmadığı yıl
beis yok
servis yapan barmenin bulunmadığı bar
(parlamento) nisap olmamak Verb
asla
hiçbir surette
yayımlayıcının belirtilmemiş olması
yok yahu ! sahi mi
kiralama yasağı klozu
yüksüz
(hisseler) komisyonsuz satılan
talihsizlik, kara talih.
teklif edilen rizikoların mevcut piyasalarda plase edilemediğini belirten simsar deyimi
(a) önemsiz, önemi yok, farketmez, önemli/mühim değil, zararı yok, aldırma, boş ver.
I wanted to see
him before he left, but it's no matter: Gitmeden önce onu görmek istiyordum, fakat önemi yok.
It's no laughing matter: İşin şakası yok, şakaya gelmez. (b)
no matter what: ne olursa olsun, her ne pahasına olursa olsun, ne yapıp yapıp, hiçbir.
No matter how difficult: Ne kadar güç olursa olsun.
No matter what the excuse, you must not be late: Hiçbir şekilde (mazeretiniz ne olursa olsun) geç kalmamalısınız.
They're going to win, no matter what: Her ne pahasına olursa olsun (ne yapıp yapıp) kazanacaklar.
Hayır dedim! Sentence
Olmaz dediysem olmaz! Sentence
kaçış olanağı olmamak Verb
(borsa) hiç hareket olmamak Verb
mecburiyet yoktur
önemsiz
hiç kimse.
no one is home: evde hiç kimse yok. Pronoun
(Br) bankanın emtiayı kabul eden taraftan ödeme için bir talimatı ya da ödeme emri olmadığı için kambiyo
senedini ödemeden iade ettiği hallerde ikamet
sollanmaz
geçit törenine katılma
gösteriş
yürüyüş
geçit
kendini satma
park yasaktır
park yasağı
park etme yasağı
park yapılmaz
park etme yasağı bölgesi
geçiş yok
giriş yasak
piknik yapılmaz
nowhere ile ayni anlama gelir. hiçbir sonuca/amaca/neticeye. That kind of talk will get you
nowhere: O tarzda konuşmak seni hiçbir sonuca ulaştırmaz.
primsiz
anlaşma umudu olmama
(senet) masrafsız
protestosuz
vasıf aranmamaktadır
kote değildir
sorumluluk kabul edilmez
ademi mesuliyet
pazarlıksız
indirim yoktur
indirim yoktur
(telefon) cevap yoktur
satış olmayan günler
(borsa) satış yok
cirosuz
dolmuştur
siğara içilmez
sigara içilmez
imkânsız, olamaz, olanaksız, boş, verimsiz, faydasız.
He wanted me to vote for him, but I told him no soap!
çok kolay, işten bile değil, mesele yok, vız gelir.
yol yok
çıkmaz sokak
buradan geçilmez
bahşiş verilmez
hafife alınacak sorun değil
acelesi yok
değeri yoktur
değerlendirilmemiştir
beklemek yasaktır
asla, hiç, kat'iyen, kesinlikle, hiçbir veçhile, imkânı yok. Adverb
imkânı yok, dünyada olmaz, çaresiz, asla, kat'iyen.
başarının mümkün olmadığı bir durum ile ilgili
tevekkeli/boşuna değil, hayret edilmez, pek tabiî.
No wonder he resigned: İstifa etmesi boşuna değil.
no.
= numara.
no. 10 = on numara.
provizyonsuz hesap
istisna kabul etmemek Verb
bahane kabul etmemek Verb
atomic number
mukayese kabul etmemek Verb
özelliği olmamak Verb
istahsız
arlanmaz
Mecburdum.
uzak değil
ölçüsüz davranmak Verb
ahfadı olmamak Verb
soyu kurumak Verb
tereddüt etmemek Verb
kötülük yapma kastı olmamak Verb
kötü niyeti olmamak Verb
tepki alamamak Verb
muztar kalınca her şey yapılır
dayanak bulamamak Verb
değersiz Adjective
sonuçsuz Adjective
etkisiz Adjective
değersiz
(iş) geleceği pek iyi görünmemek Verb
hiçbir şekilde Adverb
hoş görmek Verb
boş boş konuşmak Verb
Soruya cevap vermedin.
Hiç belli olmaz. Sentence
stay in room no . 312
pick up route 51
sequence number Noun

Turkish Dictionary (Kubbealti Turkish Dictionary)

  1. Nobelyum elementinin sembolü