nose

  1. bodoslama (argo)
  2. Noun burun.
    His nose was bleeding. She has a nice nose.
  3. Noun koklama duygusu.
    have a good nose: iyi koku almak.
    a dog with a good nose.
  4. Noun anlayış, sezgi, seziş, araştırıp bulma yeteneği.
    A reporter must have a nose for news. a keen nose for absurdity.
  5. Noun çıkıntı, burun, buruna benzer şey.
    The bow of a ship or airplane is often called nose.
  6. Noun geminin ön kısmı, pruva.
  7. Noun uçağın ön ucu, burun.
  8. Noun golf sopasının ucu.
  9. Noun (kendini ilgilendirmeyen işlere karışma anlamında) burun.
    a troublesome woman with her nose in/into
    everything. Keep your (big) nose out of my affairs.
    to poke (or stick) one's nose into something: bir şeye burnunu sokmak/karışmak.
  10. Noun (at vb.) burun uzunluğu.
  11. Verb koklamak, koku(sunu) almak.
  12. Verb koklar gibi burnunu uzatmak, koklayarak muayene etmek, koklayarak aramak.
  13. Verb burnu ile itmek, 4, burnunu sürmek, burnu ile dokunmak.
  14. Verb ağır ağır ilerlemek.
    The little boat nosed carefully between the rocks.
(birine) ters cevap vermek, terslemek, paylamak.
gâvura kızıp oruç bozmak, öfke ile kalkıp zararla oturmak, keskin sirkenin zararı küpüne dokunmak, bindiği dalı kesmek.
öfke ile kalkıp zararla oturmak, başına dert açmak, gâvura kızıp oruç bozmak, keskin sirkenin zararı küpüne dokunmak.
kendi menfaatine kıymak Verb
belayı para ile almak Verb
bastığı dalı kesmek Verb
kulak-burun-boğaz cerrahı Noun, Medicine
KBB cerrahı Noun, Medicine
kulak-burun-boğaz cerrahisi Noun, Medicine
KBB cerrahisi Noun, Medicine
dosdoğru/burnunun doğrusuna gitmek.
(a) dosdoğru/burnunun doğrusuna gitmek, (b) düşünmeden hareket etmek, bildiğinden şaşmamak, (yanlış yolda) direnmek/inat etmek.
bir kimsenin burnu dibinde yer almak Verb
gözünün önünde olup bitmek Verb
burnu akmak Verb, Medicine
durmadan/sıkı çalışmak.
(US) beladan sakınmak Verb
alnı pak olmak Verb
durmadan ve sıkı çalışmak Verb
didinmek, durmadan (gece gündüz) çalışmak/çalabalamak/uğraşmak, didinip durmak.
He keeps his nose
to the grindstone and saves as much as possible to buy a new house.
(birisini) küçük/hakir görmek, (birine) tepeden bakmak.
(birisine) tepeden/yukarıdan bakmak, üstünlük taslamak.
birini hor görmek Verb
bir şeyi küçümsemek Verb
burnunu karıştırmak Verb
burnunu başkasının işlerine sokmak Verb
birinin işine burnunu sokmak Verb
birinin pabucunu dama at(tır)mak, burnunu kırmak, ilgiyi kendi üzerinde toplayıp birini kıskandırmak.

His nose was put out of joint: Burnu kırıldı; pabucu dama atıldı.
(a) ayağını kaydırmak, pabucunu dama at(tır)mak, burnunu/gururunu kırmak, (b) birinin ümitlerini kırmak,
plânlarını akamete uğratmak.
(birinin) burnunu sürtmek, başına kakmak, kendi hatalarını hatırlatarak bir kimseyi cezalandırmak.
All
right, I know I am wrong! You don't need to rub my nose in it/in the dirt!!
burun kıvırmak Verb
burun kıvırmak Verb
bir şeye burun kıvırmak Verb
burnunu sokmak Verb
birinin işine burnunu sokmak Verb
nanik yapmak, başparmağını burnuna koyarak alay etmek, istihfaf/istihkar etmek.
(a) nanik yapmak, (b) hakaretle/istihfafla reddetmek.
burun bükmek Verb
beğenmemek, burun kıvırmak, yüz çevirmek.
I wish my children wouldn't turn up their noses at doing their schoolwork.
bir şeye burnunu çevirmek Verb
bir şeye burun kıvırmak Verb
burun kıvırmak Verb
(Birisinin) gözünün önünde, göz göre göre, apaçık/âşikâr bir şekilde, burnunun dibinde.
(US) bütün talepleri yerine getirmek Verb
burnuna yumruk indirmek Verb
sümkürmek Verb
züppe
(US) kendini beğenmiş
patates burun Noun
palyaço burnu Noun
patlıcan burun Noun
domuz burnu iltihabı: bakterilerin domuzlarda sebep olduğu, bazen solunum yollarının tıkanmasına yol açan bir hastalık. Noun
bullnose ile ayni anlama gelir. yuvarlak köşe.
kıl payı, çok az farkla.
burun tıkanıklığı Noun, Medicine
dümdüz devam etmek Verb
kendi bildiği gibi yapmak Verb
kokunun geldiği yeri bulmak Verb
kokuyu kaynağına kadar izlemek Verb
burnunun dikine gitmek Verb
dümdüz gitmek Verb
hiçbir yere sapmadan gitmek Verb
dosdoğru gitmek Verb
bildiğini okumak Verb
kokuyu takip etmek Verb
sümkürtmek Verb
burnu iyi koku almak Verb
burun üzerine iniş
bir kimseyi istediği gibi idare etmek, istediğini yaptırmak, burnuna kancayı takmak, yularından tutup görtürmek.
yularını ele almak, (birini) parmağında çevirmek, istediği gib kontrol etmek, körükörüne takip ettirmek.
(a) tam, tamamen, dosdoğru, doğru olarak, tamı tamına, tıpatıp, tam isabetle, tam hedefe.
The bombs
landed right on the nose. (b) tam zamanında, saniyesi saniyesine, (c) yarışta) kazanan.
pişmiş tavuk budu.
kuş kıçı, tavuğun gerisi.
aşırı/fahiş fiyat ödemek, avuç dolusu para ödemek, ateş pahasına satın almak, çok pahalıya malolmak.
burnundan fitil fitil gelmek, fazlasıyla ödemek.
pişmiş tavuk budu.
kuş kıçı, tavuğun gerisi.
burun protezi Noun, Medicine
protez burun Noun, Medicine
(ucu kalkık) basık burun, yassı burun.
pug-nosed: basık burunlu, yassı burunlu. Noun
birine yol göstermek Verb
kulağını çekmek Verb
birini azarlamak Verb
Romalılara mahsus hafif gaga burun.
burun akıntısı Noun, Medicine
burun akıntısı Noun, Medicine
genizden/burundan konuşmak.
burun tıkanıklığı Noun, Medicine
(at yarışı) burun farkıyla kazanmak Verb, Sports
(a) (başkasının işine) burnunu sokmak/karışmak, (b) ara(ştır)mak, eşelemek, kolaçan etmek.
koklamak, burnuna çekmek.
feed bag = feedbag ile ayni anlama gelir. yem torbası.
(atın) yem torbası. Noun
ağızlık
burun konisi: uzay roketinin koni şeklindeki ön kısmı. Noun
baş aşağı düşüş/dalış, uçağın başaşağı düşmesi. Noun
balıklama dalış. Noun
ânî düşüş.
Market values took a nose dive: Piyasa/fiyatlar âniden düştü. Noun
sokulmak, araya girmek, oyulgalanmak.
(a) koklayarak/ısrarla arayıp meydana çıkarmak/bulmak.
My study nosed out some interesting facts.
(b) (yarışta vb.) pek az farkla kazanmak.
He was nosed out in the election by a younger man: Seçimi pek az oy farkı ile bir genç kazandı.
mendil
etc.: (gemi) sis vb.'de yolunu bulmak/yol almak.
birine ters yanıt vermek Verb
birini azarlamak Verb
kulak burun boğaz uzmanı Noun, Medicine
kulak burun boğaz (KBB) Noun, Medicine
skandalların kokusunu almak Verb
burnunu çıkarıp şehri dolaşmak Verb
tehlikeden uzak durmak, yanlış/tehlikeli işlerden sakınmak Verb
çok sıkı çalışmak, canını eziyete koşmak Verb
birini kendinden aşağı görmek Verb
birini küçük görmek Verb
birini hor görmek Verb
birini küçümsemek Verb
birine nanik yapmak Verb
burnunu sokmak Verb
bir yandan çalışırken bir yandan bir şeyler atıştırmak Verb
birinin işine burnunu sokmak Verb
pabucunu dama atmak Verb
birinin ayağını kaydırmak Verb
birini azarlamak Verb
birine ters yanıt vermek Verb
olur olmaz her işe karışmak Verb
kendini ilgilendirmeyen birşeye karışmak Verb
maydanoz olmak Verb
haddi olmayan birşeye karışmak Verb
birşeye burnunu sokmak Verb
üç gagalı balık Noun, Zoology