not

  1. Adverb değil.
    That's not true: Bu doğru değildir.
    It's a cat, not a dog: O köpek değil kedidir.

    not everybody can do this: Bu her babayiğidin harcı değil.
    not a few: az değil.
    not much: çok değil.
    Not everybody likes this book: Bu kitaptan hoşlanmayanlar çok!
    Not all his work is succesful: Bütün işleri başarılı değil (bazıları başarısız).
    if not: yoksa, aksi halde.
    Drop that gun! If not, you'll be sorry: silahını bırak, yoksa pişman olursun.
    Why not: neden olmasın? elbette (olur).
    “Can you come tomorrow?” “Why not?” “Yarın gelebilir misin?” “Elbette gelirim.”
  2. Adverb fiilleri olumsuz yapar: -me/-ma.
    Do not go!: gitme!
    Do not touch: dokunma!
  3. Adverb olumsuz bir sözcükle kullanılırsa o sözcüğün olumlu anlamını kuvvetlendirir:
    a not unwelcome guest
    = a very welcome one.
    He had many enemies, but found he was not without friends as well: Çok düşmanı vardı, fakat dostu da çoktu.
mesleğini bildirmemiş olmak Verb
henüz hayati tehlikeyi atlatmamış olmak Verb, Idioms
henüz kefeni yırtmamış olmak Verb, Idioms
tam anlamıyla düze çıkmamış olmak Verb, Idioms
tam toparlanamamak Verb, Idioms
kılına (bile) dokunmamak, nazik/kibar davranmak, hiçbir zararı dokunmamak. not harm a fly.
kafadan sakat/çatlak olmak, bir tahtası noksan olmak, deli olmak, aklından zoru olmak.
Anyone who
would do such a thing must not have all his buttons.
atik davranmak, vakit kaybetmemek, zamanında harekete geçmek, çok faal olmak.
kabuğundan dışarı çıkmamak
birinin karakteriyle bağdaşmamak Verb
akılı başında olmamak Verb
eski mevkiinde olmamak Verb
yediği ekmeği hak etmemek Verb
ekmeğini hak etmemek Verb
gözlerine inanamamak
yaptığı masrafları ödememek Verb
talimatlarından zerre kadar ayrılmamak
kıyamamak, cesaret edememek, içi götürmemek, yüzü olmamak.
No one had the heart to tell him he was through as an actor.
evini kiraya vermemek Verb
adına beş parası olmamak Verb
(US) hiç kuşkusu olmamak Verb
çok faaliyet göstermek Verb
itidalinımuhafaza etmek Verb
sözünü esirgememek, açıkça/dobra dobra konuşmak.
He does not mince matters/his words: Sözünü sakınmaz,
dobra dobra konuşur.
He didn't mince matters with me: Yüzüme karşı/açıkça /çekinmeden söyledi.
Not to mince matters she just wasn't good: Açıkçası (sözün kısası) onda aranan liyakat yoktu.
üzerine düşeni yapmamak Verb
renk vermemek Verb
ayrıcalıklarından hiçbir şey feda etmemek Verb
bir kimsenin anlayamayacağı/kavrayamayacağı, akla sığmaz, akıl almaz/ermez, anlaşılması olanaksız.
Mağazalar, tezgahlar ve pazar yerleri dışında yapılan diğer perakende ticaret (NACE kodu: 47.99) Noun, Trades-Professions
Mağazalar, tezgahlar ve pazar yerleri dışında yapılan perakende ticaret (NACE kodu: 47.9) Noun, Trades-Professions
Kesinlikle katılıyorum! Sentence, Idioms
Çok doğru! Sentence, Idioms
Haklısın Sentence, Idioms
Aynen! Sentence, Idioms
Aynen öyle! Sentence, Idioms
elbette ki hayır
ister
hesabını verme yükümlülüğü yok
saymaca
yasaktır
görünmez
devir ve temlik edilemez
haczedilemez
bulanık
tutarsız
(Lordlar Kamarası , Br) aleyhte
gözü tok
tokgözlü
haksız
doğru olmayan
zahmetsiz
belli bir ikametgâhı yok
belirli bir ikametgâhı yok
idare etmez
yetkisiz
ahlakdışı
'den fazla olmamak üzere
adil değil
şöhretsiz
rengi atar
gerçekleştirilmesi olanaksız
boş
doldurulmamış
idmansız
adresinde bulunmamış
affedilir
affolunur Adjective
tokgözlü
suçsuzdur
suçsuz
işitmezlik
acısız
hariç
tüzel kişiliği olmayan
(US) anonim şirket olmayan
borçsuz
(mektup) adresinde bulunamamış
kanun harici
satılamaz
adamsendeci
sivil
istekli olmak Verb
aldırış etmemek Verb
ciro edilemez
zahmetsiz
meziyetsiz
muaccel olmayan
itfa edilemez
ödenemez
para getirmeyen
kabil değil
karışık
ağır
karşılıksız
iade edilemez
ayarsız
dayanıksız
sorumlu değil
iade edilemez
mal iade edilmez
kabak
ödenmemiş
kör
dilsiz
damgasız
zayıf
(senet , çek) yetersiz karşılık
tutumsuz
devredilemez
zahmetsiz
teyit edilmemiş
zamansız
telsiz
... giremez.
İsraf etmezsen muhtaç olmazsın.
  1. Noun note
  2. Noun grade
  3. Noun, Education-Training grade
  4. Noun annotation
  5. Noun score
  6. Noun remark
  7. Noun mark
  8. Noun notice
  9. Noun rating
  10. Noun memo
  11. Noun memorandum
  12. Noun message
  13. Noun aide-memoire
  14. Noun jotting
  15. Noun record
  16. Noun reminder
course grade Noun, Education-Training
head note
office memo Noun, Public Administration
annotation Noun
memorandum Noun, Public Administration
memo Noun, Public Administration
office memorandum Noun, Public Administration
indorsement on a document
class grade Noun, Education-Training
course grade Noun, Education-Training
grade Noun, Education-Training
course grade Noun, Education-Training
semester-point average (SPA) Noun, Education-Training
semester grade Noun, Education-Training
black mark for tardiness
passing grade
(US) passing grade
grade-point average (GPA) Noun, Education-Training
marginal note
credit rating Noun, Banking
credit score Noun, Banking
premium advice note
examination mark
branch advice
memorandum of registration
confirmation note
notice of confirmation
semester grade Noun, Education-Training
author entry
grade
annotation Noun
foot note
pendant note Noun
pass degree
memo Information Technology
demerit mark
to keep notes Verb
to dot down Verb
to jot Verb
to take a record Verb
to keep nfrs Verb
to mark Verb
memory book
scratchpad Noun
notebook Noun
jotter Noun
notation Noun
to note Verb
to make a nfr Verb
to get down Verb
to take down notes of sth Verb
to make a note Verb
note paper Noun
mark book
class list
grade average Noun, Education-Training
average grade Noun, Education-Training
grade point average Noun, Education-Training

Turkish Dictionary (Kubbealti Turkish Dictionary)

  1. Bir şeyi ... kısa yazı