question

Noun soru
Noun sual
Noun istifham
soru, sorgu, sual.
question mark: (a) soru işareti, (b) bilinmeyen/meçhul şey.
idle question:
anlamsız/beyhude soru.
leading question: belirli cevap bekleyen/verilecek cevabı belirleyen soru.
loaded question
: k.d. çok anlamlı/taraflı bir soru.
rhetorical question: cevabı beklenmeyen/âşikâr gözüken soru.
put a question: soru sormak.
sorun, mesele, zorluk/müşkülât arz eden durum.
a question of life and death: ölüm-kalım meselesi.

an open question: sürüncemede kalmış/hallolunmamış mesele.
a question of time: zaman meselesi.
Success is merely a question of time: Başarı, sadece bir zaman meselesidir.
that is not the question: mesele o değil.
bahis, konu, mevzu, söz konusu.
beyond the question: konu dışında, konu ile ilgisi yok.
come
into question: konu olmak, konusu edilmek, konu olarak ortaya çıkmak.
the matter in question: söz konusu olan husus/mesele.
There was some question of … : … söz konusu idi.
There is no question of his being dismissed: Onun işinden çıkarılması söz konusu değildir.
anlaşmazlık konusu, ihtilâflı mesele.
raise a question about sth: bir şeye itiraz/muhalefet etmek, ihtilâfa düşmek.
soruşturma, istintak, muhakeme.
a general question
huk. tanığa bütün bildiklerini söylemesini emreden soru.
gensoru.
question period = question time: gensoru zamanı/oturumu, mecliste bakanlara soru yöneltilen celse.
önerme, önerge, teklif.
put the question (to a meeting etc): teklifi oya koymak.
kuşku, şüphe,
beyond /past (all) question: hiç kuşkusuz/şüphesiz, hiç şüphe yok, asla şüphe götürmez.

there is no question about it: ona hiç şüphe yok, o husus kesindir.
without question: kuşkusuz, şüphesiz, şüphe yok ki, muhakkak.
to obey without question: körü körüne/itiraz etmeden itaat etmek.
soru/sual sormak, sorguya çekmek, istintak etmek.
be questioned: sorguya çekilmek.
sormak, araştırmak, tahkik etmek.
kuşkulanmak, şüphelenmek, şüphe etmek, şüphe göstermek.
He questioned her sincerity: Onun sadakatinden
şüphe ediyordu.
I question whether he will come: Gelip gelmeyeceği belli değil.
I would never question his honesty: Dürüstlüğünden asla şüphe etmem.
It is not to be questioned that … : …'den şüphe edilemez.
itiraz etmek, karşı gelmek, inkâr etmek.

English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

Indirim kodları, kupon ve kampanyalar için Jarrt

English Turkish Phrases

a much debated question

çok tartışılan bir konu

academic question

beyhude bir soru

academic question

üst düzeyde tartışmaya açık konu

address a question

soru yöneltmek Verb

address a question

bir soru yöneltmek Verb

ask a question

soru sormak Verb

ask someone a question

birine bir soru sormak Verb

be beside the question

sorunla ilgisi olmamak Verb

bearing on a question

bir sorunla ilgisi olmak Verb

beg the question

sorunu halletmek dilmiş varsaymak Verb

beg the question

dava ya da iddiayı kanıtlanmış saymak Verb

beside the question

konu dışı

biassed question

yönlendirici soru

blink a question

soru yu yanıtlamaktan beceriyle kurtulmak Verb

blink a question

bir soruyu yanıtlamaktan beceriyle kurtulmak Verb

boundary question

sınır sorunu

broach a question

bir soru ortaya atmak Verb

broach a question

ortaya bir sorun atmak Verb

bütçe sorusu

sorun

kabine sorunu

itirazda bulunmak Verb

call in question

bir şeyi kuşku konusu yapmak Verb

call in question

kabul etmemek Verb

call in question

bir şeyi şüphe konusu yapmak Verb

call into question

soru işareti uyandırmak Verb

call into question

sorgulamak Verb

call something into question

birşeyi tartışmalı hale getirmek Verb

captious question

şaşırtmacalı soru Noun

tuzak soru Noun

şaşırtmalı soru Noun

söz konusu olan dava

dava konusu

evet veya hayır ile yanıtlanacak soru

categorized question

yönlendirici soru Noun

chief question

baş soru

closed-end question

şüpheyi davet eden bir iddia

come into question

tekrar müzakere konusu olmak Verb

her zamanki azap

tartışma konusu

karşı soru

karşı tarafın tanığına soru sorma

cross question

sorguya çekme

cross- question

karşı tarafın tanığına soru sormak Verb

debatable question

tartışılabilecek sorun

debatable question

tartışma konusu

debate the tariff question

gümrük tarifesini müzakere etmek Verb

kati sorun

nazik mesele

nazik sorun

iki seçenekli soru

dispose of a question

bir soruyu yanıtlamak Verb

dodge a question

bir soruyu yanıtlamaktan kaçınmak Verb

eastern question

doğu sorunu

elude a question

bir soruya yanıt vermekten kaçınmak Verb

environmental question

çevre sorunu

evade (answering) a question

bir soruya yanıt vermekten kaçınmak Verb

examination question

sınav sorusu

fence with a question

bir soruya kaçamaklı cevap vermek Verb

financial question

mali sorun

free response question

açık soru

frontier question

sınır sorunu

fundamental question

temel sorun

general question

bir tanığa bütün bildiklerini söylemesini emreden soru

housing question

konut sorunu

hypothetical question

varsayımsal sorun

in question

(a) söz/bahis konusu, bahis mevzuu.
the point in question: söz konusu mesele. (b) anlaşmazlık konusu, münakaşa mevzuu.

incidental question

söz arasında sorulan soru

judicial question

mahkemenin kararına kalmış sorun

jurisdictional question

yetki sorunu

ana sorun

işçi sorunu Noun

tarım sorunu

(a) güdümlü soru: arzu edilen cevaba iten soru, (b) baş sorun, en önemli sorun.
leading question of

the day: günün en önemli sorunu.

leading question

yönlendirici soru Noun

kanun meselesi

hukuki sorun

güncel sorun

güncel sorun

esas sorun

tartışılan konu

para sorunu

kuramsal hukuk problemi

moot question

adli mesele

moral question

ahlaksal sorun

moral question

ahlak sorunu

move the previous question

gündemdeki bir sonraki soruyu ele almayı önermek Verb

multiple choice question

(sınav) seçmeli sorulu

nazik soru

çetin sorun

açık uçlu soru

cevap bekleyen soru Noun

open question

cevabı bilinmeyen soru Noun

open question

cevaplanması gereken soru Noun

tartışılır

kesin değil

açık uçlu soru

yanıtlayıcının istediği gibi yanıtlayabileceği mülakat sorusu

open-ended question

yorumu açık soru

open-ended question

açık uçlu soru

open-ended question

yoruma açık soru

palter with a question

bir soruyu ciddiye almamak Verb

parliamentary question

sual takriri

parliamentary question

soru önergesi Noun, Law

para sorunu

esas sorun

politik mesele

ortaya soru çıkarmak Verb

precedence question

öncelik sorunu

preliminary question

ilk sorun

previous question

: (Parlamentolarda) müzakere yeterliği önergesi.
move to the previous question: müzakere yeterliği önergesi vermek. Adjective

primary question

ilk sorun

principal question

esas sorun

probing question

sınama sorusu

put someone a question

birine soru sormak Verb

put the question

bir kıza talip olmak Verb

put to the question

azap vermek Verb

putting the question

(parlamento , Br) soru sorma

raise a question

bir soru sormak Verb

recurring question

ikide bir karşımıza çıkan soru

recurring question

sık sık sorulan soru

resolve a question

bir sorunu çözmek Verb

restate a question

bir soruyu yeniden sormak Verb

restate a question

soru yu başka bir biçimde sormak Verb

restate a question

bir soruyu başka bir biçimde sormak Verb

rhetorical question

etkileyici soru: hitabette sırf dinleyicileri etkilemek için cevap beklemeden sorulan soru. Cevabı çok

defa açıkça bellidir.
The question was purely rhetorical: Soru sırf etkilemek için sorulmuştu

secondary question

ikincil sorun

settle a question

bir sorunu halletmek Verb

settled question

halledilmiş sorun

shirk the question

soruya cevap vermekten çekinmek Verb

sit on a question

kafasında bir soruyu çözmeye çalışmak Verb

social question

sosyal sorun

social question

sosyal konu

speak the question

asıl meseleden söz etmek Verb

supplemental question

ek soru

supplementary question

ek soru

gümrük sorunu

vergi sorusu

teknik soru

usul hukukuna ait sorun

throw out a question

bir konu ortaya atmak Verb

touch upon a question

bir soruya değinmek Verb

unanswered question

cevapsız soru, cevaplanmamış soru, muamma Noun

unnecessary and wearisome question

ahret suali

ventilate a question

bir soruyu müzakereye koymak Verb

vexed question

şiddetli tartışma konusu

vital question

hayati konu

vote on a question

bir sorun için oylama yapmak Verb

without question

elbette

without question

kesinlikle

question a candidate

bir adayı imtihan etmek Verb

question a witness

tanığı sorgulamak Verb

question a witness

bir tanığı sorgulamak Verb

question a witness

bir tanığı sorguya çekmek Verb

question an election

bir seçimi tanımamak Verb

question an invoice

faturayı kabul etmemek Verb

question apprenticeship

çıraklık sorunu

question form

soru formu

question form

soru formüleri Noun

question from the floor

dinleyicilerden gelen soru

münazaa mevzuu

tartışmalı mesele

münakaşalı mesele

soru işareti, istifham (işareti):
?

question of common concern

herkesi ilgilendiren sorun

delil sorunu

maddi sorun

formalite sorunu

suçluluk sorunu

question of interpretation

yorum sorunu

question of law

hukuk sorunu

question of merit

liyakat sorunu

question of minor interest

ikinci derece önemi olan sorun

question of money

para sorunu

question of privilege

imtiyazlarını kullanma meselesi

question of substance

anlam sorunu

question of time

zaman sorunu

question period

(US) (Senato) soru sorma saati

question sb

birini sorguya çekmek Verb

question someone very closely

sıygaya çekmek Verb

question time

soru zamanı

question time

gensoru zamanı

question time

mecliste bakanlara yapılan soruşturma

leave a question undecided

konu hakkında karar almamak Verb

leave a question undecided

bir konu hakkında karar almamak Verb

English-Turkish phrases from Zargan's own database

question

English-Turkish

Terms/Phrases

English-Turkish Translation

English Turkish Phrases