yalnız

Turkish-English Translation

  1. but
  2. Adverb only
  3. however
  4. simply
  5. single
  6. individual
  7. Adverb merely
  8. entirely
  9. alone
  10. pure
  11. purely
  12. Adjective lonely
  13. Adverb solely
  14. Adverb exclusively
  15. isolated
  16. lone
  17. sole
  18. bare
  19. desolate
  20. save
  21. unattended
  22. unaccompanied
  23. qua
  24. lonesome
  25. forsaken
  26. solitary
  27. by oneself
  28. just
  29. lorn
  30. single house
  31. (Lat.) solus
Turkish-English translations from Zargan's own database

Turkish-English Phrases

den başka; ancak; yalnız
save
üzüntülü ve yalnız
lorn
yalnız ana ya da baba tarafından akraba
half blood
yalnız başıma
by myself Adverb
yalnız başına (ayrı yaşayan) kadın eş
single woman
yalnız başka basımcılar için çalışan basımcı
trade printer
yalnız belirli bir işlem için yetkili vekil
special agent
yalnız belli bir şey için
pro hoc vice
yalnız bir gazete veya derginin temsil edildiği röportaj
desk- side interview
yalnız bir kereye mahsus olmak üzere elde edilen gelir
income of nonrecurring nature
yalnız bir kez sorumluluk yükleten ya da ayrıcalık veren
unilateral
yalnız bir milyon
say one million
yalnız bir tarafı etkileyen
unilateral
yalnız bir tarafın düzenlediği bağlayıcı belge
deed poll
yalnız bir tarafla ilgili olan
unilateral
yalnız bir tek imzalı senet
single-name paper
yalnız bir yanında evler bulunan sokak
one- sided street
yalnız bir yanında evler bulunan sokak
one-sided street
yalnız bırakma
isolation Noun
yalnız bırakmak
to let alone Verb
yalnız biri evli olan bir kadınla bir erkeğin zinası
single adultery Noun
yalnız borç ve alacaklı tutarını gösteren
blind entry
yalnız borçlunun imzasına dayanan kredi
blank credit
yalnız bu değil
nay
yalnız bu nedenle
(Lat.) ipso facto
yalnız disketli sistem
diskette-only system Information Technology
yalnız doğal maddelerle yapılan besinlerin
health food store
yalnız erkek tarafından akrabalık
agnation
yalnız erkeklere özgü eğlence
stag party
yalnız erkeklerin gittiği akşam yemeği
stag dinner
yalnız geçimini çıkarmak amacıyla yapılan sanat eseri
potboiler
yalnız gidiş bilet ücreti
single fare
yalnız gidiş bileti
(US) one-way ticket
yalnız gidiş bileti
(Br) single ticket
yalnız gidiş bileti
single ticket
yalnız gidiş bileti
one- way ticket
yalnız gidiş yolculuğu
one way trip
yalnız görülen dava hakkında değil
jurisdiction over the subject matter
yalnız hayalde olan şey
nonentity
yalnız hesaba ödenebilir
account payee
yalnız hukuk bakımından varlığı olan
incorporeal
yalnız hükümet kararına dayanan kâğıt para
fiat money
yalnız iki tarafı ilzam edip
inter partes
yalnız ilk satır
orphan control Information Technology
yalnız istişari oya sahip olan mahkeme üyesi
assessor
yalnız itibari mahiyetteki kira bedeli
peppercorn rent
yalnız kalma
isolation Noun
yalnız kalmak (olmak)
to be left alone
yalnız kalmaktan duyulan korku
monophobia
yalnız kalpler
lonely hearts Noun
yalnız kavram halinde var olma
ideality
yalnız kendi çıkarını düşünen
self-seeking
yalnız kendi hesabıma
for my sole account
yalnız kılınmış
isolated
yalnız kitaplardan öğrenilmiş bilgi
letter learning
yalnız kurt
lone wolf Noun
yalnız mandalla kapanmış
on the latch
yalnız med zamanı suyun altında kalan kıyı bölümü
shore lands
yalnız mesaj veren telesekreter cihazı
answering machine
yalnız normal işletme faaliyetlerinden doğan hâsılat ve maliyetleri gösteren gelir tablosu
operating performance income statement Noun
yalnız numara sıyla bilinen banka hesabı
number account
yalnız numarasıyla bilinen banka hesabı
numbered account
yalnız numarasıyla bilinen banka hesabı
number account
yalnız öncüllere dayanarak fikir ileri sürmek
to take an argument from false premises Verb
yalnız satır
widow line Information Technology
yalnız son satır
widow control Information Technology
yalnız tam ziyada ödeme yapılır koşulu
total loss only
yalnız toptancılara mal tedarik etmek
to supply only wholesalers Verb
yalnız uçmak
to fly solo Verb
yalnız unvandan ibaret
titular
yalnız üyelere mahsus kulüp
exclusive club
yalnız ve kimsesiz bırakmak
to desolate Verb
yalnız yaşama
living alone
yalnız yaşamak
to live in privacy Verb
yalnız yaşamaktan bıkmış
weary of living all alone
yalnız yaşamaya başlamak
to strike out on your own Verb
yalnız yayalara ayrılmış cadde
pedestrian street
yalnız yazın geçilebilen yol
soft shoulder
yalnız zencilere özel taşıma aracı
jim crow car
ayrıcalığı yalnız bir kişiye tanınan röportaj
exclusive interview
bir bela hiçbir zaman yalnız gelmez
misfortune never comes singly
bir memleketin yalnız kendi halkına tatbik olunan hukuku
jus civile (in latin)
bir özel haberi yalnız kendi gazetesinde yayımlamak
to scoop the other papers Verb
bir tutumda yalnız kalmak
to stand alone Verb
bir uçağı yalnız başına uçurmak
to solo Verb
birini yalnız bırakmak
to let alone
birini yalnız bırakmak
to leave someone alone Verb
birini yalnız bırakmak
to leave alone
bulutlar arasından yalnız ışık gösteren şimşek
sheet
but . yalnız başına
all alone
but . yalnız başına
by himself
geminin yalnız yüklü iken su altında kalan kısmı
quicks
gürültülü büyük bir kalabalığın ortasında yalnız kalmak
to be lonely in the midst of a racket Verb
kafası yalnız bir şeyle meşgul olan
single- minded
kâğıdın yalnız bir yanına yazmak
to write on one side of the paper only Verb
rehni yalnız yük olan deniz ödüncü
(Lat.) respondentia
rica karşılığında yalnız bazı mal türlerini taşıyan taşıyıcı
limited carrier
Roma'da önceleri yalnız patrisler sınıfına şamil olup
(Lat.) jus quiritium (in latin)
yani yalnız Roma halkına tatbik olunan hukuku ifade ediyordu
jus civile (in latin)
yolun yalnız bir yanına müsaade edilen park
unilateral parking
Turkish-English phrases from Zargan's own database

Turkish Dictionary (Kubbealti Turkish Dictionary)

  1. Yanında başka ... birlikte olmayan
Summary published in cooperation with Kubbealti Foundation. Please visit www.kubbealtilugati.com for the full entry, including etymologies, detailed senses, usage examples and much more.