young

English-Turkish Translation

  1. Adjective genç.
    A young girl/plant /country.
  2. Adjective yeni.
  3. Adjective gençlik.
    in one's young days: gençlikte, gençlik günlerinde.
  4. Adjective küçük, yaşı ilerlememiş.
  5. Adjective küçük.
    the young Mr. Smith.
  6. Adjective körpe, taze.
    young vegetables.
  7. Adjective toy, tecrübesiz.
  8. Noun gençler.
    the game for young and old.
  9. Noun yavru, civciv, çocuk.
    a mother hen and her young . The lion fought to protect her young. the young of the elephant.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

European Agreement on Travel by Young Persons on Collective Passports Between the Member Countries of the Council of Europe
Avrupa Konseyine Üye Devletler Arasında Genç Kişilerin Müşterek Pasaportla Seyahatlerine Dair Avrupa Sözleşmesi Noun, International Law
extent one's protection to a young author
genç bir yazarı koruması altına almak Verb
Young Turks
Jön Türkler Proper Name, History
Young Turks Organization
Jön Türkler Örgütü Proper Name, History
(animal) to bring forth young
yavrulamak Verb
die young
genç yaşta ölmek Verb
old and young
büyük lü küçüklü
old and young
yaşlısı genci
old and young
herkes
the young
gençlik
very fresh or young
terütaze
very young
gencecik
with young
gebe, hâmile (dişi hayvan için kullanılır).
young adult account
genç yetişkin hesabı (bazı perakendeci kuruluşların genç yetişkinleri yararlandırdığı sınırlı miktarda döner kredi
young and fresh
körpe
young and old
herkes, genç/ihtiyar.
young and tender
körpe
young animal
hayvan yavrusu
young animal
yavru
young blood
gençlik, genç fikirler, gençlerin tutumu/eylemi. Noun
young bull
tosun
young chicken
piliç
young child
körpe yavru Noun
young days
gençlik yılları Noun
young deckhand
muço
young hyson
hyson
young institution
yeni kurulmuş kurum
young lady
genç bayan. Noun
young lady
hanım kız. Noun
young lady
genç kız. Noun
young lady
sevgili, yavuklu, nişanlı. Noun
young mackerel or sardine
vonoz
young man
genç, delikanlı. Noun
young man
nişanlı, sevgili. Noun
young mind
körpe zihin Noun
young mind
körpe beyin Noun
young offender
genç suçlu
young old
genç yaşlı (pazarlamacıların dilinde , 55-75 yaşları arasındaki tüketiciler grubu
young one
çocuk.
young one
(hayvan) yavru.
Young Party
Genç Parti Proper Name, Political Parties
young people
gençlik
young people
gençler
young people
genç dimağlar Noun
young person
(Br) genç
young person
delikanlı
young plant
fidan
young seaman
genç gemici
young tree
fidan
Young Turk
Turk ile ayni anlama gelir. Genç Türkler cemiyeti üyesi.
Young Turk
Genç Türk. Noun
Young Turk
devrimci: bir kurum/toplum içinde köklü reform ve ıslahat taraftarı. Noun
Young Turk
Jön Türk Proper Name, History
young unemployed persons
işsiz gençler Noun
young unemployed persons
işsiz genç
young woman
genç kadın
(Miss ; (unmarried non-Muslim) young lady
matmazel
a young man after your own heart
kalbine göre adam
actor playing the role of a young lover
jönprömiye
an old head on young shoulders
yaşına göre tecrübeli.
angry young men
(a) kızgın gençler: 1950 sonlarından beri İngilterede törelere ve topluma karşı şiddetli hoşnutsuzluk
göstererek isyan eden genç yazarlar grubu, (b) âsi/isyankâr kimse.
at a young age
küçük yaşlarda Adverb
at a young age
genç yaşta Adverb
be a good prospect for any young girl
genç bir kız için iyi kısmet olmak Verb
conceited young pup
hoppa delikanlı.
have a good scent for young talents
yetenekli genç kişilerin kokusunu almada becerikli olmak Verb
intense young lady
duygusal genç kadın
intense young lady
hassas hanım kız
launch a young man into business
bir genci iş hayatına atmak Verb
pert young woman
haspa
sexy good-looking young woman
yavru (argo)
sturdy-looking young man
koç
to be within the capacity of young readers
genç okurların da anlayacağı şekilde
English-Turkish phrases from Zargan's own database