1. Müzik vuruş
  2. Fiil (a) dövmek, vurmak.
    to beat someone with a stick: birisini sopa ile dövmek.
    to beat someone
    black and blue: kemiğini kırarcasına dövmek.
    to beat on the door: kapıyı vurmak. (b) döverek şekil vermek.
    beautiful beaten copper: güzel dövme bakır.
  3. Fiil çarpmak.
    My heart began to beat faster. The rain was beating against the window.
  4. Fiil (kanat) çırpmak.
    The bird beat its wings rapidly as it flow on.
  5. Fiil (davul vb.) çalmak.
    to beat a drum.
  6. Fiil çırp(ıl)mak, kuvvetle çalkala(n)mak, karış(tır)mak.
    beat the egg whites: yumurtanın akını çırpmak.
  7. Fiil vurup kırmak.
    beat in (a door): (kapıyı) kırıp girmek.
  8. Fiil zorla öğretmek/yaptırmak/alıştırmak.
    I'll beat some sense into him: Onu (zorla) yola getireceğim
    (= Ona makul olmayı öğreteceğim).
  9. Fiil (gidip gelerek) yol etmek/yapmak.
    to beat one's way out of a thick forest.
  10. Fiil
    beat up: pataklamak, tokatlamak, tokat/sille aşketmek, bir temiz dövmek.
    beat up a man:
    birini pataklamak.
    He beat up the ruffian: Külhanbeyini bir temiz dövdü.
  11. Fiil, Müzik tempo tutmak, (metronom) eşit aralıklarla vurmak.
    beat time: tempo tutmak.
  12. Fiil (avcılıkta) av hayvanlarını meydana çıkarmak için ot ve çalıları vurup yatırmak.
    beat a wood: ormanı taramak.
  13. Fiil yenmek, mağlûp etmek, galip gelmek, galebe çalmak.
    K. Atatürk beat the English and French armies in
    Gallipoli.
    beat all to nothing: yenmek, ezmek.
    beat hollow: tamamen yenmek.
    Which team you think will beat?
    Can you beat it/that? Hiç böylesini gördün(üz)/duydunu(uz) mu? Olur şey değil!
  14. Fiil başarı kazanmak.
  15. Fiil üstün/faik/evlâ olmak, yeğ/müreccah/daha iyi olmak.
    Making reservations beats waiting in line:
    Sıra beklemektense yer ayırtmak daha iyidir.
  16. Fiil şaşırtmak, hayrette bırakmak, gölgede bırakmak.
    It beats me how he got the job: Nasıl iş bulduğuna
    hayret ediyorum.
    That story beats everything I have ever heard: Bu hikâye şimdiye kadar duyduklarımı gölgede bıraktı.
    beat the record: rekor kırmak.
  17. Fiil bilememek, karar verememek, akıl erdirememek, pes dedirtmek.
    It beats me how to get her understand:
    Ona nasıl anlatacağımı bilemiyorum.
    That beats me! Ne bileyim! (Buna aklım ermez).
    That beats everything: Bu hepsinden beter/Bir bu eksikti! Bu tüy dikti.
    Can you beat it? Ne yaparsın/ Elden ne gelir?Buna güç yetmez ki? Daha beteri var mı?
  18. Fiil (etkisini) hafifletmek/azaltmak/yumuşatmak.
    beating the hot weather. to beat the sudden decrease in land values.
  19. Fiil
    beat out
    ABD- argo dolandırmak, aldatmak, kandırmak.
    He beats him out of hundreds of
    dollars on that deal: Bu alışverişte onun yüzlerce dolarını dolandırdı.
  20. Fiil (dokumacılıkta) tarak darbesiyle atkıyı sıklaştırmak.
  21. Fiil, Denizcilik tiramola ederek rüzgâra veya akıntıya karşı gelmek.
    beat to winward: rüzgâra karşı yol almak.
  22. İsim vuruş, vurma, darbe, çarpma.
    the beat of marching feet.
  23. İsim (vurularak çıkarılan) ses.
    the beat of drums: davul sesleri.
  24. İsim atış, daraban.
    the beat of the heart: kalbin atışı.
  25. İsim saatin tıkırtısı.
  26. İsim nöbet yeri, görev/devriye bölgesi.
    a policeman's beat: polisin görev bölgesi.
  27. İsim, Müzik tempo.
  28. İsim, Tiyatro kısa bir an/zaman birimi.
    Wait four beats.
  29. İsim (şiirde) vurgulama.
  30. İsim, Fizik vuru, daraban: yakın frekanslı iki titreşimin girişiminden oluşan ve frekansı bunların farkına eşit olan titreşim.
  31. İsim (gazetecilikte) (a) bir haberi herkesten önce yayınlama, (b)
    news beat veya
    run ile ayni
    anlama gelir. bir muhabirin izlemekle sorumlu olduğu olay veya haber kaynağı.
  32. İsim bir il veya ilçenin bir kısmı.
  33. İsim (bkz: beatnik ).
  34. İsim daha üstün/âlâ/mükemmel şey, daha âlâsı.
    I've never seen the beat of that: Bundan daha âlâsını görmedim.
  35. Sıfat bitkin, bitap, çok yorgun.
    I'm dead beat after all that work.
  36. Sıfat türedi, zıpçıktı, ne idüğü belirsiz.
    the beat poets.
birinin kapısını aşındırmak Fiil
birinin ürünlerini kapışmak Fiil
zorla/mütemadiyen tekrarlayarak kafasına sokmak.
Tom is lazy, and his lessons have to beaten into his head.
bütün gücüyle anlamaya çalışmak, kafa patlatmak, kafa yormak.
Some students are lazy, but others beat
their brains and succeed.
kafa yormak/patlatmak, (birşeyi anlamak/çözmek için) bütün zekâsını/gücünü kullanmak.
She beat her
brains out studying, but couldn't keep up with the rest of the class: Bütün gücü ile çalıştı ise de diğer öğrencilere yetişemedi.
göğsünü bağrını dövmek, dövünmek, feryat figan etmek.
gevezelik/boşboğazlık/zevzeklik etmek, saçma sapan konuşmak.
Stop beating your gums, I am too busy
to listen to your meaningless talk.
zevzeklik/gevezelik etmek, saçmasapan konuşmak, zırvalamak.
başını taştan taşa vurmak, deveye hendek atlatmak, bütün gayretlerine rağmen başaramamak.
Trying to
make him change his mind is just beating your head against a wall.
imkânsız işle nafile uğraşmak, başını taştan taşa vurmak.
bir kimsenin bilgisi/tecrübesi/uzmanlığı dışında.
He said that computer programming is off his beat.
bir kimsenin bilgisi/tecrübesi/uzmanlığı dışında.
He said that computer programming is off his beat.
çalkalamak Fiil
çalkamak Fiil
çırpmak Fiil
çarpmak Fiil
karakol gezmek Fiil
şakırdamak Fiil
bitkin
çok yorgun
çok heyecanlanmak Fiil
kalbi duracak gibi olmak Fiil
kalbi yerinden fırlayacak gibi olmak Fiil
çok şaşırmak Fiil
alışılmışın dışında
role alışılmadık bir işlev
olağan dışı
âhenkli, hem-âhenk, aynı ritim veya tempoda.
polis müfrezesi
polis baskını
bu benim alan ım dışında
kanat çırpma.
ağızıni burnunu dağıtmak Fiil
alelacele gitmek Fiil
hemen geri çekilmek Fiil
yaptığı işi hemen bırakmak Fiil
alelacele çekilmek Fiil
hızla geri çekilmek Fiil
tüymek Fiil
haydi haydiye yenmek, çok daha üstün olmak.
We beat their team all hollow: Onların takımını haydi
haydiye yeneriz.
As a speaker, he beats us all hollow: Hatip olarak hepimizden çok daha üstündür.
rekor kırmak Fiil
retreat1 (6).
(a) geri çekilme/ric'at borusu çalmak.
The drums beat a retreat. (b) bozguna uğramak, bozguna
uğrayıp düzensizce geri çekilmek, (c) kaçmak, tüymek, kirişi kırmak.
We dropped the apples and beat a hasty retreat when the farmer shouted at us.
(a) her tarafı aramak, arayıp taramak.
After beating about for several hours, he turned up the missing
papers. (b)
den. rüzgâra karşı çevirmek, (gemi) yön değiştirmek.
sözü gevelemek Fiil
bin dereden su getirmek Fiil
konuya dolaylı yaklaşmak Fiil
sadede gelmemek Fiil
oyalanmak, bin dereden su getirmek, sözü döndürüp dolaştırmak, konudan uzaklaşmak.
He beat about the
bush for a half hour without coming to the point: Asıl konuya girmeden önce sözü yarım saat döndürüp dolaştırdı.
tuhaf/acayip olmak, akıl ermemek.
It beats the Dutch how Tom disappeared suddenly: Tomun birdenbire
kayboluşu doğrusu pek acayip!
bir konuyu konuşmaktan kaçınmak Fiil
bir konuyu ertelemek Fiil
biriyle kavgalı olmak Fiil
kapıyı çalmak Fiil
(geri) püskürtmek, geri çevirmek, durdurmak, geriletmek.
to beat back an attacker: mütecavizi geri püskürtmek.
çoğunlukla galip gelmek Fiil
birşeyi yapmaktan daha iyi olmak Fiil
birşeyi yapmaya yeğ olmak Fiil
(a) boyun eğdirmek, râmetmek, ezmek, çiğnemek, yerle bir etmek.
The rain has beaten down the corn:
Yağmur, mısırları yerle bir etti. (b)
k.d. (pazarlık edip) fiyatı indirtmek.
The man was asking $90 for the dress, but I beat him down to $75.
pazarlık ederek fiyatı indirmek Fiil
fiyat indirmek Fiil
girişim frekansı
yılgın nesil: İkinci Dünya Savaşından sonra türeyen, batı kültürüne/törelerine yüz çevirmiş kuşak. İsim
haydi haydiye yenmek, çok daha üstün olmak.
We beat their team all hollow: Onların takımını haydi
haydiye yeneriz.
As a speaker, he beats us all hollow: Hatip olarak hepimizden çok daha üstündür.
vura vura parçalamak.
The thiefs robbed the old man and beat his head in.
salınım endikatörü
tüymek, uzaklaşmak, tabanları yağlamak.
The only witness had beat it by the time the police arrived.

Now then, beat it: Haydi bakalım, çek arabanı! Defol!
püskürtmek, kovmak, defetmek, uzaklaştırmak.
to beat off an attack: taarruzu püskürtmek.
We
had to beat off clouds of mosquitos.
birini mağlup etmek Fiil
birini alt etmek Fiil
birini geri püskürtmek Fiil
birini yenmek Fiil
(a)
argo yenmek, mağlûp etmek. (b) (marangozlukta) zıvana açmak, (c) birşeyi dövüp yassıltmak.

beat out iron.
beat out a path: (fundalıkta vb.) yol açmak.
beat someone's brains out: Birinin beynini patlatmak. (d) vurarak ateşi söndürmek, (e) rüzgâra karşı yelken açmak.
The sailing ship beat out the sea. (f) (davul vb.) çal(ın)mak.
The drummers beat out their tropical music and we all danced.
birini birşeyde geçmek Fiil
birini birşeyde alt etmek Fiil
birini birşeyde mağlup etmek Fiil
çalmak Fiil
vurmak Fiil
söndürmek Fiil
heterodin alıcı
geri çekilmek
birini cep binden çıkarmak Fiil
varını yoğunu kaybettirmek Fiil
birini satrançta yenmek Fiil
birini birşeyde yenmek Fiil
birini birşeyde mağlup etmek Fiil
birini birşeyde alt etmek Fiil
birinin ağzını yüzünü morartmak Fiil
birini morartana kadar dövmek Fiil
birini indirim yapmaya ikna etmek Fiil
birine indirim yaptırmak Fiil
birini kolayca alt etmek Fiil
birini kolaylıkla yenmek Fiil
birini kolayca mağlup etmek Fiil
birini sayı ile yenmek Fiil
birşeyde birinden önce davranmak Fiil
birşeyi birinden önce yapmak Fiil
birşeyde birini geçmek Fiil
birşeyleri birlikte karıştırmak Fiil
birşeyleri birlikte çırpmak Fiil
akıntıya kürek çekmek.
olanca hızı ile, çok şiddetle.
The fire engines were going down the road to beat the band. The audience
cheered and clapped to beat the band.
bir papazın dinî bölgesini gezerek işaretlemek.
bütün gücü ile elde etmeye çalışmak, çok gayret etmek, elinden geleni yapmak.
The mayor was beating
the bushes for funds to build the school.
bütün gücü ile elde etmeye çalışmak, çok gayret etmek, elinden geleni yapmak.
The mayor was beating
the bushes for funds to build the school.
beat1 (38).
zamana karşı yarışmak Fiil
rakiplere fark atmak Fiil
rakiplerini geride bırakmak Fiil
ilgi çekmeye/uyandırmaya çalışmak.
tuhaf/acayip olmak, akıl ermemek.
It beats the Dutch how Tom disappeared suddenly: Tomun birdenbire
kayboluşu doğrusu pek acayip!
(a) çok acayip/görülmemiş bir şey yapmak, (b) çok tuhaf/acayip olmak.
That beats the Dutch: Çok
acayip! Şaşılacak şey! Hayret doğrusu!
seçim propagandası yapmak Fiil
seçim propogandası yapmak Fiil
(a) işaret verilmeden yarışa başlamak, (b) bir işe vakitsiz (vaktinden önce) başlamak, acele etmek/davranmak, ivmek.
serinlemek Fiil
masturbate.
aklanmak, arınmak, beraet etmek, cezadan kurtulmak.
rekor kırmak Fiil
sistemin boşluklarından yararlanmak Fiil
sistemi atlatmak Fiil
sistemin boşluklarını bulmak Fiil
posasını çıkarmak Fiil
tempo tutmak.
ritim tutmak Fiil
(birisinden) önce davranmak/yapmak.
We were planning to send a rocket into space, but the Russians
beat us to it: Uzaya roket göndermeye hazırlanıyorduk, fakat Ruslar bizden önce davrandılar.
mürettebatı nöbet mevkilerine çağırmak Fiil
önce davranıp almak/yapmak/kapmak, açıkta bırakmak.
John was going to apply for the job, but Ted beat
him to the draw/to the punch: İş için John müracaat edecekti, fakat Ted daha önce davranıp onu açıkta bıraktı.
(a) erken davranmak, elini çabuk tutmak, (b) fırsattan yararlanarak hasmını yenmek.
önce davranıp almak/yapmak/kapmak, açıkta bırakmak.
John was going to apply for the job, but Ted beat
him to the draw/to the punch: İş için John müracaat edecekti, fakat Ted daha önce davranıp onu açıkta bıraktı.
dövmek, dayak atmak, pestilini çıkarmak.
If you do it again, I'll beat up on you: Bir daha yaparsan kemiklerini kırarım.
adam kazanmak için propaganda yapmak Fiil
birini dövmek Fiil
birini itip kakmak Fiil
birini hırpalamak Fiil
kendini suçlamak Fiil
kendi kendini yiyip bitirmek Fiil
birini dövmek Fiil
birini çok kötü dövmek Fiil
birini fena benzetmek Fiil
birini fena dövmek Fiil
kanat çırpmak Fiil
coplamak Fiil
değneklemek Fiil
kafa patlatmak Fiil
uzun uzadıya düşünmek Fiil
çok düşünmek Fiil
kafa yormak Fiil
enine boyuna düşünmek Fiil
üzüntüden harap olmak Fiil
çok üzülmek Fiil
dövünmek Fiil
kendi kendini yiyip bitirmek Fiil
kendini suçlamak Fiil
rekor kırmak.
gemide savaş hazırlığı emrini vermek.
İnanabiliyor musun? Cümle
Aklın alıyor mu? Cümle
bin dereden su getirmek, sözü döndürüp dolaştırmak, konudan uzaklaşmak.
marizlemek (argo) Fiil
şiddetli.
It rained all day to beat the band: Bütün gün şiddetli yağmur yağdı.