1. Fiil yanmak, alevlenmek.
    The house burned and we ran for our lives. The lights in the house burned all night.
  2. Fiil yakmak.
    We burn coal to heat the house.
    to burn one's boats/one's bridges: gemileri/köprüleri
    yakmak, dönüş olasılığını yoketmek.
  3. Fiil ateşle(n)mek, ateş almak, ateşe vermek, tutuş(tur)mak.
    to burn with desire: arzu ile tutuşmak.

    He burned with the desire to become a doctor.
  4. Fiil (yara, yanık yeri vb.) sızla(t)mak.
    My wound was burning. The iodine burned his wound.
  5. Fiil sabırsızlanmak.
    She is burning to tell you the news.
  6. Fiil kızmak, tepesi atmak.
    When she said I was rude, I really burned.
  7. Fiil elektrik sandalyesinde idam edilmek.
    The murderer was sentenced to burn.
  8. Fiil büyük zarara uğramak, aldatılmak, dolandırılmak.
    He was burned by that phony stock deal.
  9. Fiil, Kimya oksitle(n)mek.
  10. Fiil dağlamak.
  11. İsim yanma, yanmış yer, yangın yeri.
    a burn where fire had riped through the forest.
  12. İsim, Patoloji yanık: alev, ateş, buhar, zehirli gaz, kimyasal maddeler, aşırı soğuk, elektrik, yıldırım vb.'nin vücutta
    yaptığı hasar.
    a burn on the hand.
    first degree burn: hafif yanık (ciltte kızarıklık).
    second degree burn: yüzeysel yanık, deri yanığı, derinin soyulması.
    third degree burn: ağır/derin yanık, kömürleşme.
  13. İsim yakma, kavurma, fırınlama.
  14. İsim orman/funda yangını.
  15. İsim (bkz: slow burn ).
  16. İsim
    bourn, bourne ile ayni anlama gelir. dere.
gemilerini yakmak,
mec. sonuna kadar mücadeleye azmetmek, “ölmek var dönmek yok” ilkesine göre hareket etmek.
bütün köprüleri yakmak, ric'at yolunu kesmek, geriye dönüş olanağını yoketmek.
başını derde/belaya sokmak.
Don't burn your fingers over this.
(başkasının işine karışarak) başına dert açmak, belayı satın almak.
burn one's fingers (over sth):
(bir şeyden) ağzı yanmak.
işi için yanıp tutuşmak Fiil
birinci derece yanık İsim, Tıp
birinci derecede yanık İsim, Tıp
dördüncü derece yanık İsim, Tıp
dördüncü derecede yanık İsim, Tıp
ikinci derece yanık İsim, Tıp
ikinci derecede yanık İsim, Tıp
üçüncü derecede yanık İsim, Tıp
üçüncü derece yanık İsim, Tıp
tutuşmak Fiil
birinci derecede yanık
hafif yanık: yanan yüzeyde kızartı, ateş ve ağrı ile beliren fakat kabarma ve kömürleşme göstermeyen yanık. İsim
alaz yanığı: çok kısa süre yüksek enerjiye (ışımetkin erkeye vb.) veya sıcaklığa maruz kalmaktan ilerigelen yanık. İsim
çok parası olmak.
He has money to burn: Denizde kum, onda para.
barut yanığı.
tali yanık.
gittikçe artan öfke.
do a slow burn: gittkçe öfkesi artmak.
çok ağır yanık.
yanıp tükenmek, yakıp tüketmek/yok etmek.
The pile of paper burnt away to nothing.
(US) yakılarak resmen yok edilecek gizli belgelerin konduğu çanta
yanıp kül olmak, yanıp tükenmek (şehri vb.) yakmak, yakıp yıkmak.
The building was burnt down and only ashes were left.
yanıp kül olmak Fiil
cayır cayır yanmak Fiil
harlamak Fiil
resmin bir kısmına fazla ışık gönderip yakmak.
(a) dağlamak, dağlayarak damga basmak.
The owner's mark was burnt into the animal's skin. (b)
unutulmayaca şekilde hafızaya nakşetmek.
Habit of obedience was burnt into me as a child.
heyecanlı heyecanlı anlatmak Fiil
alev alev yanmak Fiil
çıra gibi yanmak.
yanık yeri
yanık izi
(a) (sis) güneşte dağılmak, (b) yanıp tükenmek, (c) (çiftçilikte) tarladaki anızı/otları yakıp temizlemek.

The farmers are burning off the fields.
kurşunu kurşuna lehimlemek.
aşırı/ifrat derecede çalışıp hırpalanmak.
They feared that he would burn himself out or break down.
(a) yanmak, işlemez hale gelmek.
All our light bulbs are burned out. (b) yangın sebebiyle evsiz/açıkta
kalmak.
They were burned out and were forced to live with relatives. (c) sonuna kadar yanıp bitmek/sönmek.
The small fire can be left to burn (itself) out.
ticari faaliyetinden nakit gelmeye başlamadan önce sabit masraflarını karşılamak için yeni bir şirketin
ilk sermayesini tüketme hızı
yaktırmak Fiil
(a) çok çalışmak, sabah karanlığından gece yarılarına kadar uğraşmak/didinmek, (b) gece gündüz eğlenmek,
kendini yıpratmak, enerjisini (çalışarak/eğlenerek) tüketmek.
Young people like to enjoy life, and they often burn the candle at both ends.
geç vakite kadar çalışmak Fiil
gece yarısına/geç vakitlere kadar çalışmak.
I'll have to burn the midnight oil again tonight in order
to finish my project.
His essay smells the midnight oil: Yazdığı makale üzerinde çok emek sarfetmişe benziyor.
gece yarısına kadar çalışmak, göz nuru dökmek.
yakıp delmek/geçmek.
(a) yanıp kül olmak.
The papers burned up in a minute. (b)
argo çok öfkelen(dir)mek, öfkeden
kudur(t)mak.
He was getting burned up about something. (c) (ateş) canlanmak, tutuşmak.
Put some more wood on the fire to make it burn up. (d) çok hızlı gitmek.
to burn up (the road): tozu dumana katmak. (e) aşırı ısınmaktan harap olmak/yanmak.
The rocket burned up when it re-entered the earth's atmosphere.
yanıp kül olmak.
yanmak Fiil