clip

Fiil kırpmak, uçlarını kesmek.
Fiil uçlarını kırparak düzeltmek.
Fiil kırkmak.
A sheep's fleece is clipped off to get wool.
Fiil yontmak.
Fiil kısaltmak, kısa kesmek.
clip an hour off travelling time.
Fiil bir kısım heceleri yutarak telâffuz etmek, çabuk çabuk konuşmak.
clip one's words: kelimelerin
yarısını yutmak.
He annoys me by clipping the ends off his words.
Fiil şiddetle vurmak, yumruğu/tokadı indirmek.
He clipped him on the jaw and knocked him down.
Fiil (para) tırtıklamak/sızdırmak, dolandırmak, dolandırıcılık yapmak, fazla ücret almak, soymak.
to clip
a customer. The nightclub clipped the tourist for $300. We got clipped in that restaurant.
Fiil kısmak, kısıtlamak.
The king tried to clip the powers of his ministers.
Fiil (a) (bir şeyden bir parçayı) kesip çıkarmak.
I'm going to clip this picture out of the paper. (b) zımbalamak.
Fiil hızlı gitmek, koşmak.
Fiil çabucak/pır diye uçmak.
İsim kırpma, kırkma, kesme.
İsim kırkım, bir kırkımlık yün.
İsim darbe, vuruş, yumruk.
a clip on the nose.
İsim adım, sürat.
at a rapid clip: hızlı adımlarla, hızla.
İsim (a) kesinti, kırpıntı, kupür, gazeteden kesilmiş parça, (b) filmden kesilen parça.
İsim defa, kere.
at a clip = at one clip: bir defada, def'aten.
raptiye.
bağlaç, tutturucu, tel raptiye, kâğıtları birbirine tutturan tel.
kenet, bağlantı.
pens, kıskaç, kelepçe.
cartridge clip ile ayni anlama gelir. tüfek şarjörü.
şapka/ayakkabı tokası.
(bkz: embrace ).
Tıp pens.
sıkıca tut(tur)mak.
sar(ıl)mak.
arkadan oyuncunun bacaklarına sarılarak ilerlemesine engel olmak.