1. Sıfat ırak, uzak (yer, zaman).
    distant from … : …'den uzak(ta).
    Kars is distant from Edirne.

    distant lands: uzak ülkeler.
    a distant star: uzak bir yıldız.
    the distant sound of a bell: uzak bir çan sesi.
    the distant past: uzak mazi.
    100 years distant: yüz yıl uzak(ta)/önce.
    a distant relative: uzak bir akraba.
    a distant event: uzak bir olay.
    have a distant view of … : …'i uzaktan görmek.
  2. Sıfat soğuk, ilgisiz, samimî olmayan, uzak duran.
    a distant politeness: soğuk bir nezaket.
    She was
    so distant with me I thought she was angry : Herhalde bir şeye kızmış olacak ki bana çok soğuk davranıyordu.
Çok da uzak olmayan bir gelecekte Zarf
Çok da uzak olmayan bir geçmişte Zarf
uzak etki
uzak kuzen
erken uyarı
uzak erken uyarma ve ikaz hattı
uzak amaç
uzak benzerlik
dalgın bakış
uzaktan okuma aleti
hayal meyal hatırlama
askerlikte uzaktan keşif
uzaktan ses kaydı
uzak akraba
uzaktan akraba
uzak akraba
uzaktan satışlar İsim
uzaktan bakış
birine karşı soğuk davranmak Fiil
istasyondan üç mil uzakta olmak Fiil
uzak bir gelecekte
daha uzak geçmişte Zarf