Ingilizce-Türkçe Çeviri

  1. Fiil yapmak.
    What are you doing? Are you doing anything tomorrow? What do you do (for a living)?
    do
    a favor: iyilik yapmak.
    Do me a favor.
    I've got plenty to do: Yapacak çok işim var.
    I don't know what to do: Ne yapacağımı bilemiyorum.
  2. Fiil etmek, eylemek.
    to do good: iyilik etmek.
    You did well in coming to see me quickly: Çabucak
    beni görmeye geldiğine iyi ettin.
  3. Fiil ifa/icra etmek, yapmak, kılmak.
    to do one's military service.
    to do one's best: elinden
    geleni yapmak.
    I'll do my best to … : … için elimden geleni yaparım.
  4. Fiil bitirmek, tamamlamak.
    He has already done it: Yapıp bitirdi bile.
    I'm done! Bittim! Mahvoldum!
  5. Fiil başarmak, işini becermek.
    He did well/badly in his examination: Sınavda başardı/başaramadı.
  6. Fiil düzeltmek, tanzim etmek, tertiplemek.
    do one's hair: saçlarını düzeltmek/şekil vermek.
  7. Fiil olmak, vaki olmak.
    What's done cannot be undone: Olan oldu/Kaderin önüne geçilmez.
    This sort
    of thing isn't done: Böyle şey olmaz/doğru değil!
    What's doing here? Burada neler oluyor?
    There's nothing doing here: Hiçbir şey olmuyor/işler kesat.
  8. Fiil bir halde olmak.
    How are you doing? Nasılsın(ız)? Ne haldesin(iz)?
    I am doing very well, thank
    you: Çok iyiyim teşekkür ederim.
    He does himself very well: Boğazına ve rahatına iyi bakar.
    Potatoes do very well in this district: Bu bölgede patates iyi yetişir.
  9. Fiil hazırlamak, pişirmek.
  10. Fiil (bulaşık vb.) yıkamak, temizlemek, (ayakkabı) boyamak.
  11. Fiil elverişli olmak, uygun gelmek, yakışmak.
    It doesn't do to work late at night: Gece geç vakte kadar
    çalışmak iyi değildir/zararlıdır.
    In these days laziness won't do: Bu zamanda tembellik olmaz.
  12. Fiil yetişmek, kâfi gelmek.
    Will this do: Bu yetişir mi/kâfi mi?
    This will do us for the present:
    Şimdilik bu bize yetişir.
  13. Fiil hareket etmek, davranmak.
    Do as you would be done by
    a.s. Sana yapılmasını istemediğini başkalarına da yapma.
  14. Fiil çalışmak, incelemek, etüd etmek, okumak, tahsil etmek.
    He is doing law/medicine: Hukuk/tıp tahsil ediyor.
  15. Fiil (mesafe) katetmek, (yol) almak, yürümek, gezmek, ziyaret etmek.
    We've done 160 km since 2 o'clock.
    We did Montreal to Ottawa in two hours.
    The car was doing 80 km/h: Otomobil 80 km/h hızla geliyordu.
    I did 7 km on foot: Yaya olarak 7 km yürüdüm.
    I did Paris/Louvre last year: Geçen sene Parisi/Luvru gezdim/ziyaret ettim.
  16. Fiil çevirmek, tercüme etmek.
    a book done in English: İngilizceye çevrilmiş bir kitap.
  17. Fiil (piyes) oynamak, taklit etmek.
  18. Fiil aldatmak, kafese koymak.
  19. Fiil idare etmek, geçinmek, başa çıkmak.
    I can't do on $600 a month: Ayda 600 dolarla geçinemem.
    to
    do without an automobile: otomobilsiz de idare etmek.
    This isn't very suitable but I will make it do/make do with it: Bu pek elverişli değil ama idare edeceğim.
  20. Fiil

    Yardımcı fiil olarak     şuralarda kullanılır: (a) bir fiilin anlamını kuvvetlendirmede:
    I
    do believe you: Size (elbette) inanıyorum.
    He did say so: Vallahi böyle dedi.
    Do come tomorrow: Yarın mutlaka gel/gelmemezlik etme. (b) emir cümlesini kuvvetlendirmede:
    Do be quiet: Hiç ses çıkarma! (c) soru yapmakta:
    Do you see anything?
    Does he speak French? Fransızca bilir mi?
    He did not come. (d) fiili olumsuz yapmakta:
    I do not see anything. (e) bir fiili tekrar etmemek için onun yerine kullanılır: “
    Who knows this?” “I do.” “Bunu kim biliyor?” “Ben (biliyorum).” (f) “değil mi? öyle mi?” anlamında tümcenin fiilini tekrarlamamak için kullanılır:
    He speaks French, doesn't he? Fransızca bilir, değil mi?
    “He went to Paris.” “Did he?” “Parise gitti.” “Ya, öyle mi?”
  21. İsim hile, düzen, dolandırıcılık, sahtekârlık, oyun, muziplik.
    If you knew the whole thing was a do, why
    did you go along with it? Bu işin sahtekârlık olduğunu bildiğin halde niye yaptın?
  22. İsim eğlenti, cümbüş, toplantı.
  23. İsim görev, ödev.
  24. İsim do, bir gamın ilk notası.
  25. fiilinin şimdiki zaman üçüncü tekil şahsı.
Ingilizce-Türkçe çeviriler: Atalay Sözlügü, 1. Basim

Ingilizce-Türkçe Ilgili Terimler

declare one's readiness to do sth
bir şeyi yapmaya hazır olduğunu beyan etmek Fiil
do a sum in one's head
bir hesabı kafadan yapmak Fiil
do one's best
elinden geleni yapmak.
do one's bit
kendine/hissesine düşeni yapmak, nöbetini/sırasını savmak.
do one's bits
görevini yapmak Fiil
do one's bits
kendine düşeni yapmak Fiil
do one's daily stint
günlük görevini yapmak Fiil
do one's duty
görevinıyapmak Fiil
do one's duty
vazifesini yapmak Fiil
do one's heart good
sevindirmek, içini/gönlünü ferahlatmak.
do one's homework
ev ödevini yapmak Fiil
do one's job well
işinıiyi yapmak Fiil
do one's job well
işini iyi yapmak Fiil
do one's lessons
derslerini yapmak Fiil
do one's level best
kendi gücü dahilinde her şeyi yapmak Fiil
do one's mail
mektuplarına bakmak Fiil
do one's military service
askerliğini yapmak Fiil
do one's national service
(Br) askerlik hizmetini yapmak Fiil
do one's nut
çok canı sıkılmak, kızmak, öfkelenmek, tepesi atmak.
do one's own thing
kendi işini yapmak Fiil
do one's packing
eşyalarını toplamak Fiil
do one's part
rolünü oynamak Fiil
do one's part
kendine düşeni yapmak Fiil
do one's possible
elinden geleni yapmak Fiil
do one's prep
ödevini yapmak Fiil
do one's preparations
hazırlık yapmak Fiil
do one's proportion of a work
bir işte kendin üstüne düşeni yapmak Fiil
do one's shopping in town
alışverişini şehirde yapmak Fiil
do one's time
hapis süresini doldurmak Fiil
do one's utmost
elinden geleni yapmak Fiil
do one's work
işini yapmak Fiil
do one's work
işinıyapmak Fiil
do one's work in an office
bürodaki görevinıyapmak Fiil
do one's work in an office
bürodaki işinıyapmak Fiil
do one's work with distinction
işini üstün bir başarıyla yapmak Fiil
do one's work with distinction
işinıüstün başarıyla yapmak Fiil
do one's worst
elinden geleni (kötülüğü) yapmak, elinden geleni ardına koymamak.
Do your worst! Elinden geleni
yap! Elinden geleni ardına koyma!
The enemy is coming, but let him the worst, we are ready for him.
do something as one's regular work or occupation
yapmak Fiil
do something at one's leisure
bir şeyi boş vaktinde yapmak Fiil
do something at one's own risk
bir şeyin riskini üstlenmek Fiil
do something at one's own risk
bir şeyin riskinıüstlenmek Fiil
do something entirely on one's own
bir işi tek başına yapmak Fiil
do something for the sake of one's family
ailesinin hatırı için bir şey yapmak Fiil
do something of one's own choice
bir şeyi isteyerek yapmak Fiil
do something of one's own volition
bir şeyi kendi irade gücü ile yapmak Fiil
do something on one's (own) responsibility
bir şeyin sorumluluğunu üstlenmek Fiil
do something on one's own initiative
bir şeyi kendi inisiyatifi ile yapmak Fiil
do something to one's detriment
zarar etmek Fiil
do sth with one's eyes open
bir şeyi göz göre göre yapmak.
do violence to one's principles
ilkelerine aykırı davranmak Fiil
do well enough on one's own
kendi başına başa çıkmak Fiil
do-not-resuscitate order
resüsitasyon uygulamama talimatı İsim, Tıp
do-not-resuscitate order
canlandırma işlemi yapmama talimatı İsim, Tıp
do-not-resuscitate order
resüsite etmeyiniz talimatı İsim, Tıp
do-not-resuscitate order
kalp ve solunum durması halinde hastaya müdahalede bulunmama talimatı İsim, Tıp
incompetent to do one's job
işini yapmaya ehil olmama
stag do (Brit.)
bekârlığa veda partisi İsim
take it into one's mind (to do something)
(bir şey yapmak) aklına esmek.
to do one's homework
hazırlıklı olmak, önceden hazırlanmak.
The interviewers noticed that she had done her homework.
to do one's national service
askerlik hizmetinıyapmak Fiil
to do someone's bidding
bir kimsenin emrine göre hareket etmek, birisi ne söylerse onu yapmak.
She was terribly spoiled and
expected people to do her bidding: Son derece şımartılmıştı ve herkesin kendi emrine göre hareket etmesini istiyordu.
to do something off one's own bat
bir işi kendiliğinden/yalnız başına yapmak.
be agog to do
bir şeyi yapmaya can atmak Fiil
be liable to do
yapmaya eğilimli olmak Fiil
can- do
yapabilir (girişimden korkmayan bireylerin ya da şirketlerin tutumu
contrive to do
becermek Fiil
derring do
cüretkârlık
derring do
pervasızlık
hair- do
kadın saç tuvaleti
make do
elde mevcut olanla idare/iktifa etmek, yetinmek, onsuz da yaşamak.
During the war we had no butter
or coffe, but we made do. You'll have to make do with cold meat for dinner.
make do
olanla geçinip gitmek.
manage to do
kıvırmak Fiil
rouse oneself to do
kalkınmak Fiil
do a disappearing act
yokolmak Fiil
do a disappearing act
ortalıktan kaybolmak Fiil
do a disappearing act
sırra kadem basmak Fiil
do a vanishing act
ortadan yokolmak Fiil
do acrobatics
akrobatik hareketler yapmak Fiil
do as one pleased
kafasının dikine gitmek Fiil
do away with something
birşeyden kurtulmak Fiil
do badly
(işi) becerememek, yüzüne gözüne bulaştırmak.
do battle
uğraşmak, çabalamak, mücadele etmek.
do bills
(Br) tahvilleri piyasadan kaldırmak Fiil
do business
iş yapmak Fiil
do business with
alışveriş etmek Fiil
do by
davranmak.
do cleaning
temizlik yapmak Fiil
do deal
pazarlık yapmak Fiil
do drugs
uyuşturucu kullanmak Fiil
do duty
görevini yapmak/ifa etmek.
do duty for/as … : … görevi yapmak, -in yerini tutmak.
Bookcases
that do duty as room dividers.
do duty for sb
biri için bir görev yapmak Fiil
do execution
müessir olmak, (özellikle) büyük tahribat yapmak.
do for
bakmak, yemek pişirmek, ev işleri yapmak.
do for someone
birini öldürmek Fiil
do good
hayır işlemek Fiil
do gooder
iyi niyetli ama başarısız iyiliksever kişi
do harm
kötülük etmek Fiil
do harm
yapmak Fiil
do housework
ev işi yapmak Fiil
do in
(a) öldürmek, gebertmek, canını çıkarmak.
If he tells the police, I'm really going to do him in.
(b) çok yormak, canını/pestilini çıkarmak, bitap düşürmek.
All done in after the long hike: Uzun yürüyüşten sonra hepsi bitap düşmüştü.
I'm really done in after walking all day: Bütün gün yürümekten canım çıktı.
do injustice
haksızlık etmek Fiil
do justice
(a) haklı muamele etmek, (b) hakkını vermek/teslim etmek, hak gözetmek.
To do him justice, we must
admit that his intentions were good. (c) takdir etmek.
He did justice to the meal.
do laundry
çamaşır yıkamak Fiil
do marvels
mucize(ler) yaratmak, harikulâde başarı sağlamak.
do not
'ın kısaltılmışı.
do obeisance
saygı göstermek Fiil
do oneself well /do well by someone
.: kendine/ birisine iyi bakmak/ihtimam göstermek.
He does well by his guests.
do over
(a) (bir odayı, duvarı vb.) tekrar boyamak/süslemek, (b) tekrar/yeniden yapmak, tekrarlamak, yinelemek,
(c)
argo saldırıp yaralamak.
do proud
çok iyi ağarlamak Fiil
do someone a disservice
birine kötü hizmette bulunmak Fiil
do someone a kindness
iyilik etmek Fiil
do someone an injustice
birine haksızlık etmek Fiil
do someone down
birini eleştirmek Fiil
do someone down
birini küçük düşürmek Fiil
do someone in
birini bitap düşürmek Fiil
do something for money
bir şeyi para için yapmak Fiil
do something for pims
bir şeyi kâr için yapmak Fiil
do something frivolous
hoppalık etmek Fiil
do something in moderation
ortasını bulmak Fiil
do something malicious
domuzluk etmek Fiil
do something to perfection
bir şeyi mükemmel yapmak Fiil
do something under licence
bir şeyi ruhsatlı olarak yapmak Fiil
do sports
spor yapmak Fiil, Spor
do sums
aritmetik işlemleri yapmak Fiil
do the receiving
veznedarlık yapmak Fiil
do time
hapis yatmak, hapishanede zamanını doldurmak.
do time
hapis yatmak.
doing time: hapishanede.
do under
aşağıdaki gibi
do up
(a) sarmak, paketlemek, (b) çok yormak, (c) konserve yapmak, (d) onarmak, tamir etmek, (e) süslemek,
tanzim etmek, saçını vb. düzeltmek.
do up
iliklemek, düğmelemek, bağlamak, sağlamlaştırmak.
Do up your buttons/my dress/this knot. Fiil
do up
onarmak, tamir etmek.
Do up an old house/an old skirt. Fiil
do up
sarmak, paketlemek, paket yapmak.
do up a parcel. Fiil
do up
süslenmek, makyaj yapmak.
She has done herself up for the party. Fiil
do up something
birşeyin kopçasını takmak Fiil
do up something
birşeyi ambalajlamak Fiil
do well
(a) işi iyi gitmek, işini başarmak, (b) sağlığı iyi olmak, (c) iyi para kazanmak.
do well
(a) başarmak, düzeltmek, (b) (fiilin
-ing şekli ile) iyileşmek, sağlığı düzelmek. (c) iyi etmek/
olmak.
You would do well to be quiet: Sussanız iyi olur.
do with
(a) ilgisi/eli/parmağı/payı/dahli olmak.
He had a lot to do with the success of the project: Projenin
başarıya ulaşmasında büyük payı vardır. (b) işine yaramak, işine gelmek.
I could do with another $5000 a year: Yılda $5000 daha alsam fena olmaz.
do without
muhtaç olmamak, onsuz da yapabilmek.
do without something
birşey olmaksızın idare etmek Fiil
do work
işlemek Fiil
do wrong
kabahat işlemek Fiil
do wrong
kabahat etmek Fiil
act to do something
birşey yapmak için harekete geçmek Fiil
act to do something
birşeyi gerçekleştirmek için harekete geçmek Fiil
agree to do something
birşeyi yapmayı kabul etmek Fiil
anxious to do something
birşeyi yapmaya çok hevesli Sıfat
attempt to do something
birşeyi yapmaya yeltenmek Fiil
cease to do business
işine son vermek Fiil
come to do something
şans eseri birşey yapmak Fiil
come to do something
rastlantı eseri birşey yapmak Fiil
come to do something
birşey yapmak için gelmek Fiil
conclude to do sth
bir şey yapmaya karar vermek Fiil
fail to do something
birşeyi yapmada başarısız olmak Fiil
fail to do something
birşeyi yapamamak Fiil
get someone do something
birine birşey yaptırmak Fiil
hope to do something
birşey yapmayı umut etmek Fiil
how do you do
müşerref/memnun oldum (ilk tanışıldığı zaman söylenir).
how do you do ?
nasılsın(ız)
How do you do?
Nasılsınız? Müşerref oldum! (Birisiyle ilk tanışılırken söylenir. Cevap olarak aynı söz tekrarlanır).
intend to do something
birşey yapmaya niyetlenmek Fiil
let someone do something
birinin birşey yapmasına imkân tanımak Fiil
need to do something
birşeyi yapması lazım gelmek Fiil
need to do something
birşeyi yapması gerekmek Fiil
plan to do sth
niyetlenmek Fiil
refuse to do sth
bir şey yapmayı reddetmek Fiil
stand to do something
birşeyi gerçekleştirme olasılığı bulunmak Fiil
tend to do something
sık sık birşey yapmak Fiil
What do you do?
(a) Na yaparsınız? (b) işiniz/mesleğiniz nedir?
What do you think?
Sence?
What do you weigh?
Kaç kilosun?
Where do you think?
Nerede olacaktı?
Ingilizce-Türkçe terim çevirileri: Zargan Ltd.

Türkçe-Ingilizce Ilgili Terimler

do notası
c İsim
Türkçe-Ingilizce terim çevirileri: Zargan Ltd.

Türkçe Sözlük (Kubbealti Lugati)

  1. Gam dizisinin ... arasındaki ses
Kubbealti Akademisi Kültür ve Sanat Vakfi isbirligiyle yayinlanan özet bilgilerdir. Kelimenin kökeni, tüm anlamlari ve örnek cümleler için www.kubbealtilugati.com sitesini ziyaret edebilirsiniz.