1. Sıfat iç, içindeki, ortasındaki, içinde bulunan.
    inside pages. our inside man.
  2. Sıfat gizli, kapalı, saklı.
    the inside story: olayın içyüzü/gizli (bilinmeyen) tarafı.
    inside information:
    gizlice (içeriden) alınan haber.
    have inside information: bir şeyi yerinden/kaynağından öğrenmek.
    the inside of an affair: bir işin içyüzü.
  3. Sıfat (süre/zaman) … içinde, …'den az (zamanda), -e kadar.
    He promised to return inside an hour/of a week.
  4. Sıfat içerden/el altından yapılan.
  5. Zarf içeride, içeriye, içine, içinde, içini, içerisini.
    to be inside: içeride olmak.
    go inside:
    içeriye girmek.
    Please go inside, into the living room.
  6. Zarf kapalı yerde, ev/bina içinde.
    He plays inside on rainy days.
  7. Zarf aslında, yaratılışta, derunî/batınî olarak.
    inside, she's really very shy: Yaratılıştan çok mahcuptur.
  8. Zarf mahpus, hapiste.
  9. İsim iç, iç taraf.
    the inside of a house/of the hand: evin/elin içi/iç tarafı.
  10. İsim (bir kurumun/grubun) yetkililer(i), işin içinde bulunanlar, künhüne vakıf olanlar, girdisini çıktısını
    bilenler.
    Only someone on the inside could have told.
  11. İsim sır, gizli bilgi, işin içyüzü/kapalı tarafı.
    He has the inside on what happened at the convention.

    the inside of an affair: bir işin içyüzü.
iç organlar İsim, Anatomi
iç uzuvlar İsim, Anatomi
ahşâ (esk.) İsim, Anatomi
ceplerinin içini dışına çıkarmak Fiil
içeriden
içerideki adam (bir şirkette ürün ve iş geliştirmede uzman olan ortak
hapishaneye göndermek Fiil
özel adres
...'in içinde ve dışında Zarf
yurtiçinde ve yurtdışında Zarf
arka kapak içi
(US) yönetici mevkiindeki kişilerden oluşan yönetim kurulu
(Br) resmi izinli borsa simsarı
iç kapak
(US) yönetim kurulu üyesi
(basın) gizli bilgi
ön kapak içi
gizli bilgi
güvenilir bilgi
ilk elden edinilen bilgi
danışıklı iş, danışıklı dövüş, muvazaalı iş/cürüm: bir işin içinde bulunanlar tarafından ve bazen mağdur
ile gizlice anlaşarak işlenen suç.
The police suspected that the theft was an inside job.
yolun ortasındaki beyaz çizgi
(mesafe/zaman) içinde, zarfında, dahilinde.
Our car broke down again inside of a mile.
(a) tersyüz, ters, altüst, içini dışına.
He turned his pocket inside out.
to turn everything
inside out: ortalığı altüst etmek.
The wind blew the umbrella inside out. I turned the bag inside out, but there was no money in it. (b) mükemmelen, noksansız, kusursuz, dörtbaşı mamur, en ince ayrıntılarıyla, avucunun içi gibi.
bir gazetenin iç sayfaları İsim
iç pano (yol kenarındaki bir dizi açıkhava reklamı panosu içinde , yol trafiğine yakın olmayan reklam panosu İsim
bir otobüste (cam kenarı değil de) iç taraftaki yer
bir otobüste (cam kenarı değil de) iç taraftaki yer
bir işletmenin zaten müşteri olan bir kişiye ek mal ya da hizmet satmayı amaçlayan strateji
işin içyüzü
kulis arkası İsim
(a) iç yol, yarış pistlerinden iç tarafta olan, (b)
k.d. üstünlük, faikiyet, elverişli/avantajlı
durum.
Have the inside track: üstün/elverişli durumda olmak.
ingiliz anahtarı
somun anahtarı
(US) bir işin aslını bilmek Fiil
bir hafta kadar Paris'e gelmiş olmak Fiil
(US) bir şeyi iki gün içinde yapmak Fiil
(US) bir işi bir hafta içinde bitirmek Fiil
bir rol almak Fiil
İçim kan ağlıyor.
bir konunun içini dışını bilmek Fiil
bir şehri avucunun içi gibi bilmek Fiil
birşeyi çok iyi bilmek Fiil
birşey hakkında deneyim sahibi olmak Fiil
birşeyin içini dışını bilmek Fiil
bir işin aslını bilmek Fiil
bir şeyi yakından incelemek Fiil
içten içe
bir şeyin aslını esasını bilerek konuşmak Fiil
…'in perde arkası İsim
her şeyin altını üstüne çevirmek Fiil
ters-yüz etmek, içini dışına çevirmek.
kaldırımın iç tarafında yürümek Fiil