long

Turkey has a long coastline: Türkiyenin uzun bir sahili vardır.
How long is the River Nile?
The arm of the law is long: Kanunun gücü her şeye yeter.

üç saatlik, üç saat süren.
There will be a long wait until the next bus.
It will take as long as five years: Beş yıl kadar sürer.
Ten days at the longest: En fazla on gün.

bir fiyat.
a long purse: dolu kese.

He's awfully long getting here.

kafalı, zeki, akıllı.
long on supplies: malzemesi bol.

It's a long shot/chance but we might be lucky: Pek ihtimal verilemez ama, belki talihimiz yaver gider.
It was just a long shot/chance: Uzak bir ihtimaldi/Pek olacak şey değildi/Gerçekleşmesi beklenemezdi.

Ancak bir kahve içebilecek kadar vaktim var.
He hasn't long to live: Fazla yaşamaz.
How long: Ne kadar (zaman).
How long did he stay with you? Ne kadar (kaç gün/saat) sizinle kaldı?
How long will it take? Ne kadar sürer?
How long have you stay in Canada? Kanadada ne kadar kalacaksın?

summer long: bütün yaz kurak geçti.

before we arrived: Biz gelmeden çok önce o gitmişti.