1. (bkz: may ) (pt).
    He might come: Gelebilir, belki gelir.
    I wrote down his telephone number,
    so that I might remember it: Hatırlayabilmek (unutmamak) için telefon numarasını bir tarafa yazdım.
    I might have known he'll do something silly: Bir saçmalık yapacağını bilmeliydim.
    He said I might go if I wished: İstersem gidebileceğimi söyledi.
    might well: olabilir, pekâlâ mümkün.
    We lost the match, but we might well have won if one of our players hadn't been hurt: Maçı kaybettik, fakat bir oyuncumuz yaralanmasa idi pekâlâ kazanabilirdik.
  2. yetenek, kabiliyet.
  3. güç, kuvvet, kudret.
  4. zor, üstün kuvvet.
  5. pek çok, pek ziyade, pek fazla.
bütün gücüyle, olanca kuvvetiyle, canını dişine takarak.
He worked with all his might and main.
bütün gücüyle, olanca kuvvetiyle, canını dişine takarak.
He worked with all his might and main.
deli gibi çalışmak Fiil
olanca gücüyle
var kuvvetiyle
iktidar ve kanun
artık kullanılamayacak olan geçmişte kalmış fırsat
kendini gerçekleştirememiş olan kişi
hak kuvvetlinindir
pek tabiî olarak, tahmin edilebileceği gibi.
I expect so: herhalde, (öyle) zannederim.
It is
expected that … : … olabilir/olması muhtemeldir.
It is hardly to be expected that … : … pek muhtemel değildir/ …'e pek ihtimal verilemez.
pek tabiî olarak, tahmin edilebileceği gibi.
I expect so: herhalde, (öyle) zannederim.
It is
expected that … : … olabilir/olması muhtemeldir.
It is hardly to be expected that … : … pek muhtemel değildir/ …'e pek ihtimal verilemez.
Takdir edersiniz ki, … İsim
cezası aynı olduğundan daha ağır suçu da işlemek.
Nereye gittiğini bilmek imkansız.
canla başla
Haklısın galiba.