finger

  1. Noun parmak, elin başparmaktan başka herhangi bir parmağı.
    first/index finger: işaret/şehadet parmağı.

    second/middle finger: orta parmak.
    third/ring finger: yüzük parmağı.
    little finger: küçük parmak, serçe parmağı
  2. Noun eldiven parmağı.
  3. Noun (uzunluk ölçüsü olarak) parmak genişliği.
  4. Noun parmak boyu/uzunluğu, ≈ 11.5 cm.
  5. Noun gösterge, ibre, müş'ir gibi parmağa benzer şey.
    the finger on the speedometer.
  6. Noun (makine parçalarında) çıkıntı.
  7. Verb parmakla dokunmak, ellemek, el sürmek.
    She fingered the soft silk.
  8. Verb, Music (a) parmakla çalgı çalmak.
  9. Verb notaların hangi parmakla çalınacağını göstermek.
  10. Verb çalmak, aşırmak.
  11. Verb parmak şeklinde uzanmak, çıkıntı yapmak.
  12. Verb parmakla göstermek/işaret etmek.
  13. Verb ele vermek, polise ihbar etmek/göstermek.
çok iyi bilmek
daha çok ya da hızlı çalışmak Verb
bir şeyin girdisini çıktısını bilmek Verb
bir şeyi çok iyi bilmek Verb
bir işin ehli olmak, künhüne vakıf olmak, girdisini çiktısını bilmek.
Tam adını koyamıyorum. Sentence, Idioms
Tam nedir bilmiyorum. Sentence, Idioms
Net bir şekilde tanımlayamıyorum. Sentence, Idioms
işe karışmamak Verb
(a) üstüne basmak, tam isabet ettirmek, olduğu gibi hatırlamak, göstermek, (b) (isabetle) bulmak, bulup
çıkarmak, keşfetmek.
I can't quite put my finger on what's wrong with the engine.
lay one's finger on the cause: sebebini bulmak, meselenin esasına parmağını basmak.
birini parmağıyla göstermek Verb
keşfetmek, teşhis etmek, bulmak, (üstüne) parmak basmak.
parmağını hassas noktaya basmak Verb
parmağını birinin zayıf noktasına basmak Verb
yaraya parmak basmak Verb
parmağı tetikte olmak ; tetiği çekmek ; eli tetikte ; hazırcevap ; kafası çabuk işler .
parmağında/parmağının ucunda oynatmak, her istediğini/dediğini yaptırmak.
She can twist her father round her little finger.
birini (küçük) parmağında oynatmak.
birini parmağında oynatmak Verb
birini parmağının ucunda oynatmak Verb
birisini parmağında oynatmak, ona her istediğini yaptırmak.
balık köftesi. Noun
balık köftesi. Noun
hareket çekmek Verb
parmağı iltihaplanmak Verb
index ile ayni anlama gelir. işaret parmağı, şahadet parmağı.
küçük parmak. Noun
orta parmak. Noun
dokunmamak, ilişmemek, kendi haline bırakmak, kılı kıpırdamamak, ilgilenmemek.
parmağını oynatmamak Verb
parmağını oynatmamak
meslek sırrı casusu
parmak protezi Noun, Medicine
protez parmak Noun, Medicine
imdadına koşmak, yardıma çalışmak.
He was the only one who lifted a finger to save the child.
adsız parmak
yüzük parmağı
küçük parmak
yüzük parmağı.
tetik çeken parmak, işaret parmağı.
kolaylıkla
(sağır ve dilsizlerin) parmak lisanı. Noun
(piyano) klavye. Noun
(sofrada) el tası: parmak yıkamak için içine su konulan kap. Noun
(telefon) kadranı
tırnak
(nefesli sazlarda) parmak deliği. Noun
(telefon kadranında, yuvarlama topunda vb.) tutamak, parmak oyuğu. Noun
sağır dilsizlerin dili
sağırların kullanığı parmak işaretleri ile konuşulan dil
tırnak
parmak düğmede
bir nükleer savaş çıkartmaya hazır
parmak boyası, çocukların parmakla resim yapması için peltemsi boya. Noun
parmakla (boyalı) resim yapma. Noun
parmak boyası ile yapılmış resim. Noun
elleme levhası: kapı vb.'de el sürülen yerin kirlenmemesi için konulan madenî/plastik/cam levha. Noun
parmak şeklinde işaret levhası. Noun
(birşeyin anlaşılmasını sağlayan) kılavuz, rehber. Noun
parmak izi teşhisi
parmak izleri Noun
parmak oksimetresi Noun, Medical Equipment
parmaktan oksijen ölçer Noun, Medical Equipment
parmak tipi oksimetre Noun, Medical Equipment
pulse oksimetre Noun, Medical Equipment
birinin parasını çalmak Verb
parmak ucu
(parmakla yapılan) saç ondülesi. Noun
sapına kadar İngiliz olmak Verb
parmak izi aramak Verb
(a) ilişiği/çıkarı olmak, (b) katılmak, iştirak etmek, (bir işe) karışmak/ burnunu sokmak, müdahale etmek,
(c) çorbada tuzu olmak, dahli/etkisi olmak, (işin içinde) parmağı olmak.
bir işe karışmak.
küçük bir derdi büyütmek Verb
kılına dokunmak/zarar vermek, elini sürmek.
I won't let anyone lay a finger on him: Onun kılına
dokundurtmam.
It's not my fault, I never laid a finger on her.
itham etmek, sorumlu tutmak.
(a) (suç ortağını) polise haber vermek, ihbar etmek, ele vermek, (b) soyulacak evi/kurbanını) seçmek.
göstermek Verb
birine çamur atmak Verb
gammazlık etmek Verb
birini mimlemek Verb
biri hakkında istihbarat vermek Verb
birini ele vermek Verb
biri hakkında bilgi vermek Verb
birini gammazlamak Verb
birşeyi belirlemek Verb
birşeyi tespit etmek Verb