(a) (eski çağlarda genç kız) bekâretini kaybetmek, (b) korktuğuna uğramak, korktuğu başına gelmek, ölümden beter olmak.
birini kaderine terk etmek
Fiil
bir bankanın başka bir bankaya bir çek ya da senedin ödenip ödenmediğini bildirmesi
bir çekin keşidecisinin yazdığı çekin karşılığı olup olmadığını anlamak için bankanın provizyon alması gerektiğini ifade eder
kaderin cilvesine bakın ki, ...
Zarf
birinin kaderini belirlemek
Fiil
birinin kaderine hükmetmek
Fiil
kısmet, talih, şans.
fate was against me: Kısmet değilmiş/talih yüzüme gülmedi.
takdiri ilâhî.
as sure as fate: mutlak(a).
Whenever I am late, as sure as fate I meet the President on the stairs.
kader, alınyazısı, mukadderat.
What fate has in store for us: Kaderde ne varsa, mukadderat ne
ise.
to leave someone to his fate: birini kaderine terketmek.
fate is beyond human control: Kadere karşı gelinmez.
He does not believe in fate: O, kadere inanmaz.
âkibet, encam, son.
The fate of a lazy person could be disaster. The jury settled the fate of the accused.
ecel, ölüm, helâk, mahv.
to meet one's fate: ölmek.
That sealed his fate: Bu onun mahvına sebep oldu.
önceden tayin/takdir etmek, mukadder olmak, alnına yazılmak.
kaderin/tesadüfün cilvesi.
alınyazısına sakince katlanmak
Fiil
kaderine boyun eğmek
Fiil
kaderini birinin ellerine bırakmak
Fiil
istikbalini belli etmek
Fiil
birinin sonunu hazırlamak
Fiil
birinin kaderini belirlemek
Fiil
birinin kaderi umurunda olmamak
Fiil
tahsil edilip edilmediği gönderilen bankaya telgrafla sorulan çek