o, onu, ona: cinsiyetsiz adıl, 3'üncü tekil şahıs.
its: onun.
they: onlar.
their:
onların.
theirs: onlarınki.
them: onları/onlara.
It is raining/snowing: yağmur/kar yağıyor.
I liked it when she kissed me: Onun beni öpmesi hoşuma gitti.
cinsiyeti bilinmeyen kimse/hayvan için kullanılır:
Who is it? Kim o?
It's John.
fikir, eylem, durum vb. için kullanılır:
I'm opposed to it.
bir tümceye başlarken belirsiz özne olarak kullanılır:
It's no use worrying: Üzülmenin faydası
yok.
It is necessary that evey man do his duty: Herkes üzerine düşen görevi yapmalıdır.
It's true that he stole the jewels: Mücevherleri çaldığı doğrudur.
It's getting late: Vakit ilerliyor/geç oluyor.
It's said/believed/thought that the war is imminent: Harbin yakın olduğu söyleniyor/zannediliyor.
(kısaltılmış şekli).
'twas = it was;
'tis = it is.
cezasını çekmeye hazır ol
durmadan çalışıp çabalamak
Fiil
tüymek, uzaklaşmak, tabanları yağlamak.
The only witness had beat it by the time the police arrived.
Now then, beat it: Haydi bakalım, çek arabanı! Defol!
Tüüü! Allah kahretsin! Allah müstahakını/belasını versin!
bugger it! I missed my train. bugger the lot of you! Go away at once! Topunuzun Allah belasını versin! Derhal defolun!
vurulmak, öl(dürül)mek, (savaşta) vurularak ölmek.
He bought it at Gelibolu. I'll buy it:
Cevabını bilmiyorum, sen (siz) söyle(yiniz).
konuyu kararlaştırılmış saymak
Fiil
beraberlik ilan etmek
Fiil
beraberliği kabul etmek
Fiil
azar işitmek, zılgıtı/paparayı yemek.
You'll catch it! Paparayı yiyeceksin!
You better hury home; you'll catch it from mother if you're late.
belaya çatmak, başı derde girmek.
(a) dikkat et! (b) kaç! tüy! bırak! çekil!
sükûnet bulmak, sakin olmak, öfkesi geçmek, yatışmak.
başı dertte olmak, belaya çatmak, başı belaya girmek.
You'll cop it if mother catches you in the kitchen again.
If you're late you'll cop it: Geç kalırsan görürsün gününü.
(Hay) Allah belasını/müstahakını versin! Kahrol! lânet olsun!
vah vah! tüh! vay canına!
dash it, I've lost again!
çok az gayret sarfetmek, az çaba ile yapmak.
onu bir görev saymak
Fiil
sonuçlanana dek mücadele etmek
Fiil
sorumlu, başı dertte.
to be for it: sorumlu olmak, başı derde girmek.
You'll be for it if your father finds out you've not been to school for 3 days.
bir şeyden cezasız paçasını kurtarmak
Fiil
(a) azarlanmak, cezalanmak, cezaya çarp(tırıl)mak.
I'll get it if I'm late. (b) anlamak.
hayatını düzene sokmak
Fiil
birinin aleyhine karar vermek
Fiil
(a) (uygunsuzca/usulsüzce/çılgınca) davranmak, (b) meşgul olmak, (c) idare etmek, (d) atılmak, hızlı
gitmek.
go it alone: kendi kendine (yardıma ihtiyaç kalmadan) yapmak, kendiliğinden harekete geçmek.
If no one can help, I'll go it alone.
(a) talih/şans/kader icabı, talihe bakın ki.
As luck would have it, we missed the train: Talihsizliğe
bakın ki treni kaçırdık. (b) (üstünlük/zafer vb.) kazanmak.
The ayes have it: Lehte oy kullananlar kazandı. (c) cezalandırmak, canına okumak.
If he catches you, he'll let you have it. (d) keşfetmek, (çözümünü/cevabını) bulmak.
Eureka! I have it! (e)
k.d. (söylenen durumda) bulunmak.
He never had it so good!.
sağlık sektörüne yönelik bilgi teknolojileri
İsim, Tıp
pireyi gözünden vurmak
Fiil
tam isabet kaydetmek
Fiil
! kımıldama! davranma! öylece dur!
yaya yolculuk yapmak
Fiil
tüymek, gitmek, uzaklaşmak.
hop it! Çek arabanı! Git! Defol!
(felaket/servet vb.) gelince toptan gelir.
felaket (bazen da refah) gelince tomarla gelir.
bilgi işlem sistemleri
İsim
It's been long time: Uzun zaman geçti. It's rained: Yağmur yağdı.
(o … dur).
It's snowing. It's very interesting.
=
it will, it shall.
It'll rain: Yağmur yağacak.
Sıfat
herhangi bir şeyi başlatmak
Fiil
bir alışkanlıktan kurtulmak
Fiil
bir taşıt aracını durdurmak
Fiil
deneyim gereği bilmek
Fiil
ister istemez katlanacaksın
(a) başarmak, muvaffak olmak, (gayeye/hedefe) ulaşmak/erişmek/yetişmek, kazanmak.
to make it through college. to make it to the train. (b)
make it with …
kaba … ile cinsel ilişkide bulunmak, sikmek.
Bill says he has made it with Sue.
birşeyde başarılı olmak
Fiil
birşeyde başarıya ulaşmak
Fiil
biriyle cinsel ilişkiye girmek
Fiil
yavaş yavaş/tedricen (çok az masrafla) istediğini elde etmek, gayesine ulaşmak.
çok çalışmak, fazla spor yapmak.
I've been rather overdoing it lately, I need a holiday.
pig ile ayni anlama gelir. sıkışık bir halde pis/izbe /ahır gibi yerde yaşamak.
pig together:
aynı odayı paylaşmak, bir odada yatıp kalkmak.
başka türlü ifade etmek
Fiil
birine hoş olmayan bir şeyi yaptırmak
Fiil
meşakkate/sıkıntıya katlanmak, rahatını feda etmek.
The boys will have to rough it at camp.
işin içinden kendini sıyırmak
Fiil
olay ya da sorun çıkartmak
Fiil
(a) anlamak.
I take it that you're not interested. (b)
argo katlanmak, dayanmak, (c) kabullenmek,
kabul etmek, razı olmak.
I'll take it on your say-so: Dediğini aynen kabul ediyorum.
take it into one's head to do something: bir şey yapmayı aklına koymak.
(kâğıt oyunu) küçük kâğıt atmak
Fiil
olduğu gibi söylemek, gerçeği anlatmak.
iyi bir fikir olmadığına karar vermek
Fiil
gerekli olduğunu düşünmek
Fiil
özel muamele istemek
Fiil
üstüne bir bardak su içmek
Fiil
(giyinişi/düşünüşü/davranışı) zamana uygun, modern.
be with it: zamana/modaya uymak, şık giyinmek.
Söylenenlere bakılırsa, ...