birinin sağlığı ile oynamak
Fiil
şeytanın art ayağı, çok yaramaz çocuk.
tıkanmış boruyu açma düzeyi
Hele bir yap! (Görürsün gününü); Hele bir teşebbüs et (o zaman dünyanın kaç bucak olduğunu anlarsın)!
şeytana yol göstermek, kötülere yardakçı olmak.
çıfıt gibi, cin/canavar gibi.
to run/work/shout etc. like the devil .
pahalı ödemek zorunda kalmak
Fiil
devil ile ayni anlama gelir. matbaacı çırağı, yamak.
basımevi çırağı, matbaacı çırağı.
(a) kıyameti koparmak, ortalığı birbirine katmak, (b) şiddetle protesto etmek veya zecrî tedbirler almak.
birine canın cehenneme demek
Fiil
keseli şeytan
(Sarcophilus harrisii).
İsim
çok zor/müşkül, zor mu zor.
Our new machine is wonderful, but it's the very devil to get started.
dilsiz şeytan
İsim, Din ve İnanç
birinin yardımcısı olarak sıkıntılı işlerini yapmak.
şer-savunur, kötülük savunucusu: sırf münakaşa için zıt fikri veya kötü amacı savunan kimse.
İsim
Katolik kilisesinde azizlik mertebesine yükseltilecek kimse aleyhinde konuşan.
İsim
şeytan otu, şeytan sopası
(Oplopanax horridus): KB Amerikada yetişir, sarmaşıkgillerden, dikenli,
akçaağaç yaprağına benzer geniş yapraklı, küçük yeşilimsi beyaz çiçekli ve kırmızı meyveli bitki.
İsim
Şeytan Adası: Guiana açıklarında mahkûmların sürüldüğü bir ada.
İsim
el ve ayaklarla (sinirli sinirli) trampet çalma.
İsim
boru çiçeği
İsim, Botanik
(a) son derece zor/müşkül/can sıkıcı/güç bela.
We had a devil of a time getting home: Eve güç
bela gelebildik/Eve gelinceye kadar akla karayı seçtik.
He had the devil of a job to find it: Onu buluncaya kadar canı çıktı/akla karayı seçti. (b) pek, çok.
They were making the devil of a noise: Çok gürültü yapıyorlardı/Kıyameti koparıyorlardı.
She's done a devil of a fine job.
It's the very devil (or it's the devil) of a job to get him to come: Onu getirebilene aşkolsun (= Onu getirmek ne mümkün! Onu getirmek her babayiğidin harcı değil!).
şeytannın ta kendisi olmak
Fiil
şeytanın ta kendisi olmak
Fiil
iki tehlike arasında, çaresizlik içinde, (aşağı tükürsem sakalım, yukarı tükürsem bıyığım).
herkes kendi başının çare sine baksın
Sona kalan dona kalır/Herkes kendi başının çaresine baksın.
adaletten ayrılmamak, kötü adamın bile hakkını vermek.
adaletten ayrılma(mak), (hoşlanmadığı kimselerin bile) hakkını teslim et(mek).
Cehennem ol! Canın cehenneme! Yıkıl karşımdan, defol!
He has gone to the devil: Şeytana uydu/sefahate vurup mahvoldu.
berbat etmek, bozmak.
These high winds are playing the devil with my new hairstyle.
matbaacı çırağı matbaacı ruhsatı
karışıklık çıkarmak, velveleye vermek, yaygarayı basmak, kıyameti koparmak, paylamak.
Köpeği an, taşı hazırla (Kendinden bahsedilirken çıkagelen biri hakkında söylenir).
Sıfat
(genellikle kötü şeyler) ne ararsan var
altta kalanın canı çıksın
başı dertte (olmak), hapı yutmak.
There'll be the devil to pay if we're caught taking these cakes:
Bu pastaları alırken yakalanırsak hapı yuttuk!
kendisinden söz edilirken çıkagelen kişi için kullanılır
söylenen söze şiddet verir, öfke/hayret/tehevvür vb. ifade eder.
What the devil are you doing here? Burada ne yapıyorsun/ne işin var/ne halt ediyorsun?
What the devil are you talking about: Sen ne diyorsun! (=Ne demek istiyorsun yani!)
What the devil have you been: Hangi cehennemde idin (= Nerede kaldın/niye bukadar geciktin?)
What the devil is he gone: Hangi cehenneme gitti?
What the devil are you doing: Ne halt ediyorsun!
Oh, well, what the devil: Aman, canı cehenneme!
Why the devil didn't he say so: Bunu ne diye söylemedi!
How the devil would I know: Ne bileyim birader! (Kerametim mi var?).
Where the devil is he: Hangi cehennemde (= Nerede?)
bir güçlükten kurtulmak için kolaylıkla bir bahane uydurmak
Fiil