itip kakarak öne geçmek
Fiil
ters, arkadan öne (doğru).
bir sokakta blok halindeki evlerin ön cephesi.
İsim
(mobilyada) bombelik, kabarıklık, ön cephenin çıkıntılı oluşu.
İsim
öne getirmek
Fiil, Bilgi Teknolojileri
brownstone ile ayni anlama gelir. kahverengi kumtaşı ile kaplanmış bina cephesi.
(a)
ask. cephe değiştirmek, taarruz yönünü değiştirmek, (b) tutumunu/inanışlarını/ilkelerini değiştirmek.
soğuk cephe, soğuk hava kütlesi.
İsim
(elbisede) ön yırtmaç.
İsim
birleşik bir cephe oluşturmak
Fiil
cüretli ve küstah olmak
Fiil
(savaşta) cephe gerisi, sivil sektör.
İsim
cepheye asker göndermek
Fiil
cepheye acele asker göndermek
Fiil
sınıra acele asker göndermek
Fiil
(a) önde, ileride.
The driver sits in front and the passengers sit behind. (b) ön(ün)den, ön tarafından.
This dress fastens in front.
kıtaları cepheye sevk etmek
Fiil
karışık cephe, kapalı cephe: sıcak ve soğük hava cephelerinin karşılaşmasından oluşan cephe.
(a) (tiyatroda) seyirciler arasında.
My family are out front this evening, so I shall hope to give a good performance. (b) giriş kapısı önünde, (c) yarışmacıların önünde.
önünde, ileride.
way out in front: tâ ileride, en önde.
(mobilyada) bombeli ön yüz.
kutupsal kuşak, geçiş kuşağı, kutup bölgesindeki soğuk havayı ılıman bölgeden ayıran hava kütlesi.
faşizm ve gericiliğe karşı gelen ve gösterilerde bulunan solcu koalisyonu
kıtaları cepheden çekmek
Fiil
cepheyi yandan toplamak
Fiil
cepheye acele asker göndermek
Fiil
(borsa) tutumunu değiştirmek
Fiil
(mobilyada) bombelik, kabarıklık, ön cephenin çıkıntılı oluşu.
İsim
en önde, ön sırada/tarafta.
players who play up front: en önde oynayan oyuncular.
ön hava yastığı
İsim, Ulaşım
(Br) parlamentoda bakanlara ya da sabık bakanlara ayrılan yer
Avam Kamarası'nda (eski) bakanlara ayrılan ön sıra
(Br) ileri gelen parti politikacısı
öncelikli/en önemli konu.
on the front burner: çok önemli, öncelikli.
Welfare reform is on the front burner .
İsim
gerçek sahipliği ya da sahiplerinin gerçek faaliyetini gizlemek için kurulmuş şirket
basketbol takımının ön savunma alanı, takımda ön ve merkez oyuncu yeri.
İsim
postanın dağıtıldığı bölüm
oda anahtarlarının bulundurulduğu
otele gelen müşterilerin lobide kayıt işlemlerinin yapıldığı
ön-dalış: yüzü suya dönük olarak dalış.
İsim
para piyasasına nakit aktarmak amacıyla İngiltere Merkez Bankas'nın iskonto kuruluşlarına borç vermesiyle ilgili popüler terim
(US) bir araba kafilesinin en önündeki araç
ön uç
Bilgi Teknolojileri
bir işlemle ilgili çıkarları başlangıç aşamasında dağıtmak
Fiil
ön sis lambası
İsim, Ulaşım
bir kademlik (30.5 cm) cephe uzunluğu: arsalarda cephe uzunluk birimi.
İsim
ön koruma çerçevesi
İsim, Ulaşım
önder, öncü, önde/başta gelen kimse, temsilci.
İsim
(sirk vb.) çığırtkan.
İsim
öndelik, peşin ödenen para, avans.
İsim
bir binanın (evin) ön cephesi
bir dergide yazılardan önceki bölüm
lokanta ve öteki tesislerin ön yüzü
normal koşullarda müşterilerinin doğrudan karşılaştığı otel
genel merkez: bir kurumun en büyük yöneticisinin bulunduğu bina/daire.
İsim
bir otel ya da motelde kayıt işlemleri
İsim
kıyısında/kenarında/nazır olmak.
a ten-acre plot fronting on a lake: Göl kıyısında 40,470 m2'lik arazi.
ön çıkıntı açısı
İsim, Ulaşım
ön yolcu hava yastığı
İsim, Ulaşım
ön konum lambası
İsim, Ulaşım
en üstün durumda/en ön safta olan kimse.
front-rank: en üstün, ön safta, başta, birinci.
İsim
(US) çevreyoluna paralel uzanan yol
ön oda, sokağa bakan/ön cephedeki oda, misafir odası.
İsim
önde koşan, baş koşucu.
İsim, Spor
(herhangi bir yarışmada) birinci, başta gelen yarışmacı.
İsim
medeniyet sınırı üzerinde yaşayan kimse
ön yay bağlantısı
İsim, Ulaşım
önden çekişli
Sıfat, Ulaşım
yeniden söz konusu edilmek
Fiil
ön sıralara koşuşmak
Fiil
aklını çelmeye çalışmak, vaatlerle kandırmaya uğraşmak. 7.
keep someone dangling k.d.:
bir kimseyi şüphe ve tereddüt içinde bırakmak/bekletmek, boşuna üzmek.
She likes to keep her lovers dangling. Don't keep me dangling, tell me if I passed the test.
ön cephe hat tına gitmek
Fiil
ön cephe hattına gitmek
Fiil
(a) önünde.
The car parked just in front of the house. (b) huzurunda, yanında, karşısında, … varken.
You shouldn't use such bad language in front of the children.