zahmet, rahatsızlık, sıkıntı, müşkülât, zorluk, güçlük. to put someone to great inconvenience:
bir kimseye büyük zahmet vermek. I don't want to put you to any inconvenience: Size zahmet vermek istemem. He went to a great deal of inconvenience to help me: Bana yardım için büyük zahmetlere katlandı. I was put to/I suffered great inconvenience: Çok sıkıntı çektim.
uygunsuzluk, münasebetsizlik.
rahatsız eden şey, rahat/huzur kaçıran nesne, engel, mania, sıkıntılı şey, baş belası.
rahatsız etmek, zahmet/sıkıntı vermek, taciz etmek.