birisini sorumlu tutmak.
We laid the blame for the mistake at his door: Yanlışlıktan onu sorumlu tuttuk.
yaşlılığı için bir kenara para koymak
Fiil
bütün itibarını bir kenara bırakmak
Fiil
birinin kabulü için zaman sınırı tespit etmek
Fiil
silahlarını bırakmak
Fiil
biri için hayatını tehlikeye atmak
Fiil
biri için hayatıni tehlikeye atmak
Fiil
mesleğini tehlikeye atmak
Fiil
davasını bir kurula sunmak
Fiil
davasını komisyona sunmak
Fiil
ümitlerini birine bağlamak
Fiil
kendini saldırıya maruz bırakmak
Fiil
her şey ile kumar oynamak
Fiil
arsasını parselleyerek satmak
Fiil
parasını dikkatle harcamak
Fiil
parasını kârlı olarak yatırmak
Fiil
parasını kazançlı işe yatırmak
Fiil
(a) üstüne basmak, tam isabet ettirmek, olduğu gibi hatırlamak, göstermek, (b) (isabetle) bulmak, bulup
çıkarmak, keşfetmek.
I can't quite put my finger on what's wrong with the engine.
lay one's finger on the cause: sebebini bulmak, meselenin esasına parmağını basmak.
silahları bırakma
İsim, Siyaset-Ulusl. İlişkiler
eski mevkiinde olmamak
Fiil
(US) çiftliğini uygun bir fiyata satmak
Fiil
bir şikâyette bulunmak
Fiil
öğretim planını saptamak
Fiil
dümen kullanarak yelkenliyi rüzgâra yanaştırmak
Fiil
sağına soluna saldırmak
Fiil
ruhçözümler, psikoanalist (tıp doktoru olmayan).
İsim
(a) terketmek, reddetmek, vazgeçmek, feragat etmek.
They laid aside their bad habits. (b) ayırmak,
saklamak, bir yana koymak, (c) biriktirmek.
lay aside money for one's old age. (d) (elinden) bırakmak, bir yana koymak.
He laid his book aside to listen to me.
(a) saklamak, biriktirmek, tasarruf etmek.
I laid away ten dollars a week toward buying a bicycle. (b) (malı) ayırmak, bir yana koymak, saklamak, (c) (birisini) gömmek, defnetmek.
gözönüne sermek, açığa vurmak.
açmak, açıkça ortaya koymak, soyup çıplak bırakmak.
to lay bare to someone: (sırrı) birisine söylemek/açıklamak,
ifşa etmek.
bir sır rı açıklamak
Fiil
din hademesi: kendini bir dine adayarak dinsel kurumlarda (mutfak/bahçe işlerinde) çalışan kimse. Kadın
ise:
lay sister, laywoman.
İsim
(a) saklamak, biriktirmek, ayırmak, tasarruf etmek, yığmak.
He had managed to lay by some money for college. (b) (gemi) durmak, (c) ıskartaya çıkarmak, bir kenara atmak, (d) (mısır vb.) son ürünü ekmek.
dava dilekçesinin sonunda talep olunan zarar ziyan miktarını beyan etme
(geminin) yükleme ve boşaltma süresi, limanda gecikme günleri.
(a) bırakmak, terketmek, vazgeçmek, feda/feragat etmek.
lay down the arms: silahlarını bırakmak,
teslim olmak.
lay down one's life: hayatını feda etmek.
He laid down his life for his country.
lay down the office: görevden çekilmek, istifa etmek, (b) (ilerisi için) saklamak, biriktirmek, depo etmek. (c) (hedefe) yöneltmek, tevcih etmek, (d) emretmek, âmirane hükmetmek, (yasa/yönetmelik vb.) koymak, vaz'etmek, tesis/tespit etmek.
lay down the law. lay down rigid rules. These prices have been laid down by the manufacturers. (e) yere koymak, yatırmak.
lay the baby down. She laid herself down. (f) pey sürmek, (peşin) ödemek.
How much are you ready to lay down? (g) tezgâhlamak, yapmaya/inşaata başlamak.
lay down a new ship. (h) (araziyi) otlağa/çayırlığa çevirmek.
lay down in/to/under grass. (i) plân/harita yapmak, (j) açıklamak, tefsir etmek, (k) piyasaya çıkarmak.
gemi inşaatına başlamak
Fiil
omurgayı kızağa koymak
Fiil
bir ithamname vermek
Fiil
bir mevkiden istifa etmek
Fiil
görevinden istifa etmek
Fiil
genel kurallar koymak
Fiil
bir çarter seferinde geminin yüklenmesi ve yük boşaltması için verilen gün sayısı
(ağaçtan) insan modeli, manken, kukla, cansız model.
İsim
önemsiz kişi,
mec. sarı çizmeli Mehmet Ağa.
İsim
pusu/tuzak kurmak, pusuya yatmak, pusuda beklemek.
biriktirmek, istif etmek, çokça tedarik etmek, ambara yığmak.
bir şeyi yeter derecede temin etmek
Fiil
(a) dövmek, dayak atmak, pataklamak, saldırmak, üstüne yürümek.
He laid into the vicious dog wit a stick. (b) azarlamak.
My parents laid into me for not doing my homework. (c) (sözle/kuvvetle) tecavüz/taarruz etmek.
hukukçu olmayan hâkim yardımcısı
toprağı nadasa yatırmak
Fiil
(a) hasta etmek, yatağa düşürmek, (b)
ABD- argo gizlenmek, (c) yere sermek, yer ile yeksan etmek,
yıkmak, hezimete uğratmak.
(a) öldürmek, (leşini) yere sermek, gebertmek.
to lay one's attackers. (b)
k.d. lie low.
bir imparatorluğu yıkmak
Fiil
(a) (ekseriya iş azlığından ve geçici süre için) işten çıkarmak/atmak, işine son vermek, kovmak, azletmek,
görevden almak, (b)
argo (alaya/şakaya vb.) son vermek, (yakasını) bırakmak.
lay off complaining: şikâyeti bırak.
lay off me! Bırak yakamı! (c) (kıyıdan/başka gemiden) uzaklaşmak.
reasürans ile teminat altına alınmak
Fiil
bir reassüransı hesaplamak
Fiil
işçileri işten çıkarmadan az önce ihbarda bulunmak
Fiil
(a) (sorumluluk vb.) yüklemek, (suç vb.) üzerine atmak, itham etmek, (b) (tokat vb.) vurmak, aşketmek,
(c) (su/gaz vb.) doldurmak, (d) (baskı için kâğıdı makine üzerine) yerleştirmek, (e) bırakmak, koymak, (f) kaplamak, (g) kilo almak, şişmanlamak.
havagazı borusu döşemek
Fiil
(a) açmak, izah/tavzih etmek, açıklamak, aydınlatmak, (b) kesip içini açmak.
bir suikasti açığa çıkarmak
Fiil
(a) (boylu boyuna) sermek, yaymak, (b) düzenlemek, tanzim etmek, hazırlamak, (c) (ölüyü gömülmeye) hazırlamak,
(d)
k.d. (para) harcamak/vermek, sarfetmek, ödemek, (e) plânlamak, tasarlamak, (bahçe /bina/şehir vb. için) plân yapmak.
to lay out a garden. (f) (bir kimseye) vurmak, vurup yere sermek, vurup bayıltmak, leşini sermek.
bir ölüyü gömülmeye hazırlamak
Fiil
bir bahçeyi düzenlemek
Fiil
malları teşhir etmek
Fiil
(a) ertelemek, sonraya bırakmak, tehir/talik etmek.
The vote will have to be laid over until next week. (b)
ABD mola vermek, duraklamak, ara vermek.
We'll lay over in Bursa for a few days and then drive to İzmir. (c) (üzerine/üzerini) kaplamak.
(Anglikan kilisesi) papaz yardımcısı: rahip olmadığı halde bazı dinî âyinleri yaptırma yetkisi olan kimse.
İsim
...i ablukaya almak
Fiil, Askerlik
rahibe yamağı: kendini dine adamış olup dinî kurumlarda hizmetçilik eden kadın.
İsim
birini ebedi istirahatgahına uğurlamak
Fiil
kış için erzak tedarik etmek
Fiil
(balıkçılık) gemicilere ücret yerine kârdan pay verme sistemi
toprağı yakıp yıkmak
Fiil
yetkili mahkemeyi belirlemek
Fiil, Hukuk
imalattaki hazırlık devresi
(a)
den. gemiyi (foça edip) durdurmak, (b)
den. gemiyi doka çekmek/doklamak, (c) gayret
etmek, (işe) dört elle sarılmak/kendini vermek, (d) atfetmek, yüklemek, isnat etmek.
yanyana koymak, birbirine eklemek.
(a) biriktirmek, toplamak, (ilerisi için) saklamak, (b) hasta etmek, yatağa düşürmek, yatalak etmek,
(c) gemiyi kızağa çekmek, tamire almak.
bir arabayı emrine tahsis etmek
Fiil
gemiyi hizmet dışı bırakmak
Fiil
geminin limanda yattığı süre ile ilgili olarak nakliyat sigortacılarının yaptığı prim iadesi
İsim
tahrip/harap etmek, tahrip etmek, yakıp yıkmak, harabeye çevirmek.
tahrip/harap etmek, yıkmak, mahvetmek, yok etmek.
belediyeye yardım eden kimse
ortalama astarya günleri
İsim