kendi dalında iş bulamamak
Fiil
zarar ziyanı tazmin edilmemek
Fiil
kendine ait geliri olmamak
Fiil
kendine ait geliri olmamak
Fiil
büro işinden başka uğraşı olmamak
Fiil
kendi kaynakları olmamak
Fiil
(US) rakiplerine karşı kazanma ümidi olmamak
Fiil
duygularını gizlememek
Fiil
nose
argo ilgilendirmeyen, zararı dokunmayan, zararsız.
üzerinde fazla düşünülmesi gerekmeyen şey
İsim
karmaşık analizler gerektirmeyen, güvenli yatırım
İsim, Bankacılık
uçuşa yasak bölge
İsim, Uluslararası Hukuk
uçuşa yasak bölge
İsim, Havacılık
parasını boşa harcamak
Fiil
eli taşın altında olmak
Fiil, Deyim
bir işte menfaati olmak
Fiil, Deyim
bir işin, girişimin sonucundan olumlu veya olumsuz etkilenecek olmak
Fiil, Deyim
bankanın emtiayı kabul eden taraftan ödeme için bir talimat ya da ödeme emri olmadığı için kambiyo senedini
ödemeden iade ettiği hallerde
(emlak satışı , Br) aracı kabul edilmez
propaganda bildirileri dağıtıcıları giremez !
oy veya sipariş toplayıcılar
İsim
(kadınlar hakkında) körpeliği geçmiş
herhangi bir taahhüde girmeden
kurtarma yok-ücret yok (kurtarma anlaşmalarına konulan bu koşul ile kurtarma başarılı olarak sonuçlandığı
takdirde ücret ödeneceği anlamına gelir
yağma yok! olamaz! imkânsız! avucunu yala!.
He asked for a raise, but it was no dice! NOT: dice sözcüğünün eski tekil şekli olan
die artık İngilterede kullanılmamaktadır. Yalnız hâlâ “
The die is cast: Artık karar verildi/Geri dönülemez/Ok yaydan çıktı/Olan oldu.” ifadesinde buna rastlanır.
olmaz, olmayacak, imkânsız.
no doubt: kuşkusuz, şüphesiz.
no end of talk: sonu gelmez lâf.
no less than: en az.
no man's land: sahipsiz arazi, tehlikeli bölge.
no more: artık, bir daha, bundan sonra … yok.
no nonsense: saçmalama, manasızlığın lüzumu yok.
No sooner said than done: Söz ağızdan çıkar çıkmaz yapılır.
no way: imkânsız, olanaksız.
no whit: hiç, kat'iyen.
no wonder: (a) pek tabiî, hiç garip değil, (b) tevekkeli değil.
by no means: asla, kat'iyen hiç.
in no time: hemen, derhal, ânında.
in no wise: hiçbir suretle.
kuşkusuz, şüphesiz, kesinlikle, kat'iyetle, kesin/kat'î surette, hiç şüphe yok (ki), elbette.
The court will no doubt deal severely with the criminals.
Zarf
zannederim, herhalde, eminim ki.
Zarf
çiçek gönderilmemesi rica olunur
(banka) kasada mevcut para bulunmama
nafile, beyhude, ümitsiz, çaresiz.
It's no go: your plan won't ever get off the ground: Nafile
uğraşma, bu plân yürümez.
go-no-go gage: tolerans dışı olanları reddeden düzen.
beyhude, yararsız, faydasız, gereksiz, lüzumsuz.
It's no good talking to him, because he never listens. A car's not much good to me, I can't drive.
(Br) haciz konacak mal yoktur
servis yapan barmenin bulunmadığı bar
(parlamento) nisap olmamak
Fiil
yayımlayıcının belirtilmemiş olması
(hisseler) komisyonsuz satılan
teklif edilen rizikoların mevcut piyasalarda plase edilemediğini belirten simsar deyimi
(a) önemsiz, önemi yok, farketmez, önemli/mühim değil, zararı yok, aldırma, boş ver.
I wanted to see him before he left, but it's no matter: Gitmeden önce onu görmek istiyordum, fakat önemi yok.
It's no laughing matter: İşin şakası yok, şakaya gelmez. (b)
no matter what: ne olursa olsun, her ne pahasına olursa olsun, ne yapıp yapıp, hiçbir.
No matter how difficult: Ne kadar güç olursa olsun.
No matter what the excuse, you must not be late: Hiçbir şekilde (mazeretiniz ne olursa olsun) geç kalmamalısınız.
They're going to win, no matter what: Her ne pahasına olursa olsun (ne yapıp yapıp) kazanacaklar.
Olmaz dediysem olmaz!
Cümle
kaçış olanağı olmamak
Fiil
(borsa) hiç hareket olmamak
Fiil
hiç kimse.
no one is home: evde hiç kimse yok.
Zamir
(Br) bankanın emtiayı kabul eden taraftan ödeme için bir talimatı ya da ödeme emri olmadığı için kambiyo
senedini ödemeden iade ettiği hallerde ikamet
nowhere ile ayni anlama gelir. hiçbir sonuca/amaca/neticeye.
That kind of talk will get you nowhere: O tarzda konuşmak seni hiçbir sonuca ulaştırmaz.
imkânsız, olamaz, olanaksız, boş, verimsiz, faydasız.
He wanted me to vote for him, but I told him no soap!
çok kolay, işten bile değil, mesele yok, vız gelir.
hafife alınacak sorun değil
asla, hiç, kat'iyen, kesinlikle, hiçbir veçhile, imkânı yok.
Zarf
imkânı yok, dünyada olmaz, çaresiz, asla, kat'iyen.
başarının mümkün olmadığı bir durum ile ilgili
tevekkeli/boşuna değil, hayret edilmez, pek tabiî.
No wonder he resigned: İstifa etmesi boşuna değil.
= numara.
no. 10 = on numara.
istisna kabul etmemek
Fiil
bahane kabul etmemek
Fiil
mukayese kabul etmemek
Fiil
kötülük yapma kastı olmamak
Fiil
muztar kalınca her şey yapılır
(iş) geleceği pek iyi görünmemek
Fiil