gauntlet

  1. geçme ray: dar yerlerde çift demiryolu raylarının yanyana değil kısmen iç içe döşenmesi.
  2. geçme ray döşemek, (rayları) birbirinin içinden geçirmek.
    to gantlet = gauntlet tracks.
  3. (bkz: gauntlet ) (1&2, 4-6).
  4. Noun zırh eldiveni.
  5. Noun uzun eldiven.
  6. Noun sopa/sıra dayağı çekme: eski bir askerî ceza. Suçlu iki sıra dizili askerler arasından geçerken herkes
    değnek vb. ile vurur.
    run the gauntlet = gantlet: (a) sıra dayağı yemek, (b) bütün tehlikelerine rağmen bir işe girişmek.
    During the war, convoys ran the gauntlet = gantlet of enemy submarines. (c) düşmanca eleştirmelere/hücumlara maruz kalmak, (bir kimsenin) hışmına uğramak.
    He ran the gauntlet = gantlet of newspaper attacks.
  7. Noun sıra dayağı çekmek üzere iki sıra halinde dizilmiş asker.
  8. Noun işkence, eziyet, cefa, büyük sıkıntı.
  9. Noun (bkz: gantlet ) (1&3).
  10. uzun eldivenli.
meydan okuyanın davetini kabul etmek Verb
(a) (iki sıra dizili kimseler arasından koşarken onlardan) dayak yemek, (b) ecel teri dökmek, zor durumda
kalmak.
Suzie had to run the gantlet of her mother's questions about how the ink spot got on the dining room rug.
iki sıra dizilmiş ve değneklerle vuran adamların arasından geçmek Verb
(US) sıra dayağına çekilmek Verb
iki sıralı duran askerler tarafından cezalıya uygulanan sıra dayağı
(a) düelloyu/mücadeleyi (veya meydan okuma şeklindeki daveti) kabul etmek, (b) bir kimseyi/fikri savunmak.

throw down the gauntlet = gantlet: meydan okumak.
(or
glove): meydan okumak.
…e meydan okumak Verb
…e hodri meydan demek Verb
…i düelloya davet etmek Verb
...'i düelloya davet etmek Verb
...'e meydan okumak Verb