kan sulandırıcı
İsim, Farmakoloji
antikoagülan
İsim, Farmakoloji
antikoagülan ilaç
İsim, Farmakoloji
kan sulandırıcı ilaç
İsim, Farmakoloji
pıhtılaşmayı önleyen madde
İsim, Farmakoloji
kan uyuşmazlığı
İsim, Tıp
damarın patlaması
İsim, Tıp
damarda yırtılma
İsim, Tıp
damar yırtılması
İsim, Tıp
korku ve dehşet vermek, kanını dondurmak, (korku ve dehşetten) tüylerini ürpertmek.
enough to curdle one's blood: tüylerini ürpertecek kadar.
(korkudan) donakalmak, çok korkmak, dehşete kapılmak.
freeze the blood (in one's veins): tüylerini
ürpertmek, dehşet içinde bırakmak.
kanı beynine çıkmak, çok kızmak, köpürmek, tepesi atmak.
The injustice of any sort always gets my blood up: Ne türlü olursa olsun, haksızlığa çok kızarım.
cinayetle suçlandırılmak.
Though a criminal, he had no blood on his hand: Sabıkalıdır amma, bu
cinayetle ilgisi yok.
His blood will be on your head: Ölümünden sen sorumlu tutulursun/Vebali senin boynuna.
yüksek tansiyon
İsim, Tıp
yüksek kan basıncı
İsim, Tıp
kayın hısımlığı
İsim, Medeni Hukuk
düşük kan basıncı
İsim, Tıp
tepesi atmak, sabrı tükenmek/taşmak, kan beynine fırlamak.
Such carelessness made his blood boil:
Böylesine dikkasizlik sabrını taşırdı.
It makes my blood boil: Tepem atıyor.
insanın kanını dondurmak
Fiil
korkudan donakalmak/eli ayağı buz kesilmek, tüyleri diken diken olmak.
The dark deserted street in that unfamiliar neighborhood made her blood run cold.
(a) heyecanlandırmak, sevindirmek, (b) ısıtmak.
düşmanlık, husumet, adavet.
to have bad blood between … : arada düşmanlık/husumet olmak.
kin, düşmanlık, husumet.
There is bad blood between them: Aralarında düşmanlık var.
to cause bad blood: aralarını bozmak, birbirine düşman etmek.
kana susamak,
mec. çok öfkeli olmak, öfkesinden yanına yanaşılmamak.
asil kan, soyluluk, asalet.
İsim
aristokrat, soylu/asil kişi.
İsim
mirasçı olma ve mirasçılarına miras bırakma hakkını kaybetmesini doğuran durum
ağır cürüm veya ikamet suçlamalarından biri ile mahkûmiyet sonucunda bir şahsın mal ve mülk sahibi olma
korku ve dehşet vermek, kanını dondurmak, (korku ve dehşetten) tüylerini ürpertmek.
enough to curdle one's blood: tüylerini ürpertecek kadar.
kırmızı sakız: eskiden hekimlikte, şimdi ise vernik yapmakta kullanılan ve özellikle Malezya hezaren
palmiyesinden elde edilen koyu kırmızı bir cins sakız.
İsim
nesil, soy, zürriyet, evlât, yakın akraba, kan ve can.
one's own flesh and blood: bir kimsenin
öz evlâdı (kanı ve canı).
I must help them because they are my own flesh and blood: Onlara yardım etmeliyim, zira onlar benim akrabamdır.
İsim
insan, beşer, can, varlık.
more than flesh and blood can endure: insanın dayanamayacağı kadar,
beşer tahammülünün üstünde.
It's more than flesh and blood can stand: Buna can dayanmaz.
İsim
insanın kanını dondurmak
Fiil
(bir kuruma/işe alınan) taze/yeni/genç elemanlar.
öz (akraba), üvey olmayan.
Sıfat
can, hayat.
I'd give my heart's blood to help him: Ona yardım için canımı bile esirgemem.
İsim
murisle olan kan hısımlığı nedeniyle mirasçılar
kin, düşmanlık, husumet.
There is bad blood between them: Aralarında düşmanlık var.
to cause bad blood: aralarını bozmak, birbirine düşman etmek.
bile bile, kasten, taammüden, merhametsizce, hunharca.
to commit a crime in cold blood: taammüden
adam öldürmek.
The dictator, in cold blood, ordered the execution of all his opponents.
kasten, taammüden, bile bile, merhametsizce, hunharca.
ana ve babası aynı ırk veya millete ait olan kimse
oksijenlenmiş kan
İsim, Tıp
kanı harekete getirmek
Fiil
(a) pek çok çalışmak, büyük baskı altında olmak, imanı gevremek, anası ağlamak, canına okunmak, (b) ecel
terleri dökmek, büyük endişe/üzüntü/korku içinde olmak.
He was sweating blood while she was in the operating room.
(a) çok sıkı çalışmak, ter dökmek.
He sweated blood to finish his project on time. (b) ecel teri
dökmek, üzüntü ve endişe ile beklemek.
The engine of the airplane stopped and the pilot sweated blood as he glided to a safe landing.
tadını almak, (genellikle vahşiyane, kırıcı, yıkıcı bir iş yapmak için) iştahlanmak, coşmak.
Once the team had tasted blood, there was no preventing them from winning by a wide margin.
(a) bütün kan, şişe kanı: içinden hiçbir madde çıkarılmadan başkasına nakledilen kan, (b) öz, aynı anne-babadan.
gençlik, genç fikirler, gençlerin tutumu/eylemi.
İsim
kıyım, katliam, toptan öldürme, kılıçtan geçirme.
İsim
yakın/samimî arkadaş.
İsim
birbirinden ayrılmayan iki şey/koşul/durumdan biri, bir şeyin zarurî sonucu.
Humility is often the blood brother of incompetence: Beceriksizliğin sonu ekseriya mahcubiyettir.
İsim
kan sayımı: belirli hacimdeki kanda bulunan al ve akyuvarların sayısı.
İsim
kan kültürü testi
İsim, Tıp
kan davası
İsim, Sosyoloji
kan akışı
İsim, Fizyoloji
type ile ayni anlama gelir. kan grubu.
kan sıcaklığı: sağlıklı bir insan kanının sıcaklığı: 37°C veya 98.7°F.
İsim
kan uyuşmazlığı
İsim, Tıp
kan parası: kiralık katile ödenen para.
İsim
diyet: öldürülen kimsenin ailesine ödenen tazminat.
İsim
bir katili ihbar edene verilen ödül.
İsim
kan-sıvı: insan kanının sıvı kısmı.
İsim
pıhtı-göze: memelilerin kanında bulunan ve pıhtılaşmayı sağlayan küçük cisimler.
İsim
kan zehirlenmesi: kana geçen zehirleyici madde veya mikroorganizmaların sebep olduğu titreme, terleme,
ateş, dermansızlık şeklinde görülen patolojik durum.
İsim
tansiyon aleti
İsim, Sağlık Cihazları
kan sucuğu: çok miktarda kan, bilhassa domuz kanı, domuz yağı ve kıyılmış soğan içeren koyu renkli sucuk.
İsim
toplu idam, kütle halinde idam: isyan veya vatana ihanetten suçlu olanların hep birlikte idamı.
İsim
kral sülâlesi/soyu. a prince of the blood royal.
İsim
kan sucuğu: çok miktarda kan, bilhassa domuz kanı, domuz yağı ve kıyılmış soğan içeren koyu renkli sucuk.
İsim
kansu.
serum ile ayni anlama gelir.
İsim
kanlı spor: avcılık, boğa güreşi gibi kan dökücü spor.
İsim
kandaki şeker/glükoz.
İsim
kandaki glükoz yüzdesi(nin laboratuarda ölçülmesi).
İsim
kandaki glikoz seviyesi
İsim, Tıp
kan aktarımı/nakli/verilmesi.
İsim
kan transfüzyonu
İsim, Tıp
kan bağı veya evlilik yoluyla
Zarf, Hukuk
açlık kan şekeri
İsim, Tıp
Coştu, öfkelendi, kanı beynine sıçradı.
kan ım beynime hücüm etti