uyanık, çevik, açık göz.
He's all there: çok açık gözdür.
listenin başında olmak
Fiil
tesadüfen orada olmak
Fiil
başarmak, amacına ulaşmak.
sebat etmek, yılmamak, dayanmak, direnmek, cesaretini yitirmemek.
(a) yer yer, şurada burada, ötede beride.
here and there we saw an early crocus blooming. (b)
arasıra, kâh … kâh, zaman zaman.
We heard gunfire here and there.
ilgisi/ilişiği/önemi yok, mesele o değil.
What he took is neither here nor there; what we want to know is what he did with it: Ne aldığının önemi yok, mühim olan mesele onu ne yaptığıdır.
That's neither here nor there: Bunun konu ile ilgisi yok!
kaçık, aklı başında değil.
He is not all there: Aklı başında değildir.
(a) oraya, orada, o taraf(t)a.
Let's go over there. (b)
ABD-k.d. (Birinci Dünya Savaşından
sonra) Avrupada, Avrupaya.
bir cümleden olmayan bir anlam çıkarmak
Fiil
! işte o kadar!
I shall do as I like, so there! Canımın istediğini yaparım, işte o kadar!
tam o anda, o esnada, derken, hemencecik, hemen oracıkta, derhal, derakap.
aklı başında olmamak.
He is not all there, but his family refuses to have him committed to an institution:
Onun aklı başında değil, fakat ailesi akıl hastanesine yatırmayı reddediyor.
(Vallahi) bunu bilmiyorum.
“ o yer, o zaman/vakit” anlamları katar.
Ön Ek
(yolculuk , Br) gidiş geliş
…lerin sürüsüne bereket.
Cümle
Sayılamayacak kadar çok … var.
Cümle
kaldırılması gereken birçok kötü gelenek ve kanun var
Çok açıkgözdür, anasının gözüdür, hinoğlu hindir.
masada iki kutu var hangisini istersen al
... olması ihtimali %....
Cümle
İşin “fakat”ı var/Pek tahmin edildiği gibi değil/Kazın ayağı öyle değil!
But me no buts: İtiraz
istemem! Fakat makat dinlemem!
aralarında bir hısımlık var
bu saat bir yıl garantili
…lerin sürüsüne bereket.
Cümle
Sayılamayacak kadar çok … var.
Cümle
Herkesin zevkine karışılmaz/Bu bir zevk meselesidir.
Ne kadar para versen işe yaramaz; ikna olmam mümkün değil.
Cümle
Ne kadar para versen boşuna; ikna olmam mümkün değil.
Cümle
Ne kadar para versen ikna olmam.
Cümle
Ne kadar para versen beyhude; ikna olmam mümkün değil.
Cümle
görünürde iki olay arasında bağlantı yok
bu mahkeme kararı temyiz edilemez
yiyecek maddelerine kıran girmedi
Her güzelin bir kusuru vardır. Pürüzsüz saadet yoktur.
birbirlerini hiç sevmezler
İsim
bilinmez, kimse bilemez/söyleyemez.
There is no saying what will happen: Ne olacağını kimse bilemez.
Nasıl bir tepki göstereceğini bilmek imkansız.
Nasıl bir tepki göstereceği bilinmez.
Ne yapacağını bilmek imkansız.
Ne olacağını kimse bilmez.
Ne zaman döneceğini bilmek imkansız.
Ne zaman döneceği bilinmez.
Nereye gittiğini bilmek imkansız.
...menin alemi yok.
Cümle
...menin anlamı yok.
Cümle
...menin manası yok.
Cümle
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Reklamın kötüsü olmaz.
Cümle, Reklamcılık
yirmi kişilik oturmak acak yer mevcuttur
hele şükür, çok şükür.
There now, I've at last got the engine started: Hele şükür, nihayet motoru çalıştırabildim.
oy vermeye katılım büyük olmuştu
Hâlinde bir fevkalâdelik vardı.
Atalarımız bizden çok üstün kimselerdi.
O işi ikimiz beraber yaptık.
! (a) Ben demedim mi! (b) demek geldin ha! (c) Buyurun, işte!
(a) kıyamet kopacak.
There'll be hell to pay if we don't get this work done on time. (b) çekeceği var, başı derde girecek.
ne gezer! nerede! böyle şey arama! demek ki bu!
There's gratitude for you! Demek ki senin minnettarlığın bu!
Amasyanın bardağı, biri olmazsa bir daha.
Sıfat
Aralarında hiç fark yoktur/Ha o, ha öteki, farketmez.
İleride ne olacağı bilinmez.
Göründüğü kadar deli değil.
işin altında iş var; daha bilinmeyen gerçekler/sebepler var.
Zevkler ve renkler tartışılmaz.
Cümle
kıyas kabul etmez, mukayese edilemez, arada dağlar kadar fark var.
Yaşlı budalanın eşi bulunmaz.
Senden de hiçbir şey kaçmıyor.
ara sıra tek bir kadehin zararı yok
hiç kuşkusuz/şüphesiz, hiç şüphe yok ki.
There's no mistake about it, he's the biggest fool I've met.
yanlışlığa imkân yok, yanlış(lık) olamaz, mutlaka, kesinlikle, hiç şüphesiz.
There was no mistaking the menace in his voice: Sesi kesinlikle tehditkârdı.
...menin alemi yok.
Cümle
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Bilinmez, tahmin edilemez.
There was no telling what sort of trouble he might get into: Başına ne bela geleceği bilinmezdi.
(a) kımıldanacak yer yok (çok dar yer), (b) iğne atsan yere düşmez (çok kalabalık).
Yapabileceğim birşey yok.
...'de adını koyamadığım birşeyler var.
Sende bir değişiklik var.
herşeyin zamanı zemini var
Sorusu olan var mı?
Cümle, Eğitim
dur! bırak! (bir işi yapmaya son ver anlamında).
Bir yolunu bulup oraya git.
defalarca oraya gitmiş olmak
Fiil
etraf(t)a, ortalığa, her taraf(t)a.
There were toys here, there and everywhere in the house: Evin
her tarafına oyuncaklar yayılmıştı.
tahmin imce kırk kadar olmalı
Hayrola! inşallah herşey yolunda!
gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda
Zarf, Hukuk
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde
Zarf, Hukuk
ödenmesi gereken bir şey var mı ?
deprem olacağını söylemek
Fiil
İstenirse herşey olur.
Cümle
Çıkmadık candan ümit kesilmez.
Cümle
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Cümle
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Hey, gözünü aç, dikkat et.