sevgili, aziz.
dearest: en sevgili.
He is my dearest friend.
Adjective
(mektup vb. de) sayın, muhterem.
dear Sir: Sayın Bay.
Adjective
değerli, kıymetli.
our dearest possessions. Life is very dear to him. He holds life (very) dear.
Adjective
samimî, yürekten, en çok istenen/arzulanan.
one's dearest wish.
Adjective
pahalı.
This car is very dear: I can't afford it.
to get dear: pahalılaşmak.
Adjective
aşırı, pek fazla, fahiş.
a dear price to pay for one's independence.
Adjective
ender, nadir, az bulunur, elde edilmesi güç.
Adjective
asil, soylu, kibar.
Adjective
sevgili, mahbub(e), maşuk(a).
my dear: sevgilim.
Noun
sevimli/canayakın/nazik/lûtufkâr/âlicenap (kimse).
be a dear: lütfet.
Noun
sevgi ile, samimî olarak, kalpten, büyük bir sevgi ile/aşkla/muhabbetle.
Adverb
pek pahalı, pahalıya.
cost someone dear: pahalıya mal olmak.
Adverb
vah, vay, aman, Allahım, hay Allah: hayret, üzüntü, teessüf, acıma vb. ifade eden ünlem.
Exclamation
çetin, zor, amansız, ağır, vahim, ciddî, ezici.
His dearest enemies: En amansız/çetin düşmanları.
Adjective
Vah vah, yazık! Hay Allah!.
Oh dear, I lost my pen: Hay Allah, kalemimi kaybettim.
ayrılma mektubu: bir erkeğe karısından/nişanlısından/sevgilisinden gelen ve boşanma/ayrılma niyetini/kararını bildiren mektup
Noun
Aman Allahım! Allah Allah! Vah vah! Aman deme (Allahaşkına)! Yarabbi! Sahi mi!
“Mr. S is ill again.” “dear me! I'm sorry to hear that.”
(sıkı para) kredi almanın güç ve kredi faizlerinin yüksek olduğu para politikası
Noun
canı/hayatı pahasına, canını dişine takarak, tatlı canı için, bütün gücü/kuvveti ile.
itibarına leke sürülmekten korkmak
Verb
bir kimseyi baştacı etmek, aziz tutmak.
can havliyle/var kuvvetiyle koşmak.