Dondurma imalatı (NACE kodu: 10.52)
Noun, Trades-Professions
kutup buzulları
Noun, Geology
kutuplardaki buzullar
Noun, Geology
kutup buzları
Noun, Geology
kutuplardaki buz tabakaları
Noun, Geology
buzlarla çevrilmiş olmak
Verb
buz ile mahsur kalmış olmak
Verb
samimî bir hava yaratmak, (ilk söze başlayarak) çekingenliği/resmiyeti ortadan kaldırmak, başı çekmek.
(a) zor bir işe) başlamak, müşkülü/zorluğu yenmek, (b) resmiyeti kaldırmak/gidermek, havayı yumuşatmak, samimiyet yaratmak.
kâfur merhemi: deri çatlaklarını tedavide kullanılan kâfur, balmumu, ispermeçet mumu ve hintyağından yapılmış merhem.
üstü çikolata kaplı dondurma kalıbı
iz bırakmamak, önemli olmamak, etkisiz kalmak.
(a) iyi intiba/tesir bırakmamak, rağbet/itibar görmemek, geçmemek.
This kind of production will cut no ice on the international market. (b)
cut no ice (with someone): (bir kimseye) söz geçirememek, üzerinde nüfuzu/etkisi olmamak, hiç tesir etmemek, sökmemek.
A man's money or importance never cuts any ice with him.
buzlar arasında hapis kalmış
kuru buz: donmuş karbon dioksit.
Noun
glitter ile ayni anlama gelir. buzlu yağmur, yağmurdan ilerigelen buz.
dip buzu, su dibindeki buz.
Noun
“-lik/-lık/-lük/-luk”: sıfatlardan durum, nitelik, eylem bildiren adlar yapar.
ör.: cowardice:
korkaklık.
malice: kötülük.
Suffix
(bir şeyi) ileride kullanmak üzere saklamak.
yiyecekleri buzlukta saklamak
Verb
buzla çevrili olup kıpırdayamama
(a) yedekte, askıda.
put on ice: ertelemek, askıya almak.
You will have to put your vacation plans on ice until your debts are paid. (b) müemmen, emin, garantili, kesinlikle lehte sonuç verecek olan
mec. çantada keklik.
Our team had the game on ice.
çok nazik/müşkül/tehlikeli durumda.
be/skate on thin ice: çok müşkül/tehlikeli durumda bulunmak,
tehlike ile karşı karşıya olmak.
ice pack ile ayni anlama gelir. buz kütlesi: bir arada sıkışıp tek bir parça haline gelen buzlar kümesi.
yığın buzla, deniz buzlası, bankiz, buz tarlası, denizde sürüklenip bir araya yığılmış buzlardan oluşan
geniş saha.
ice pack ile ayni anlama gelir.
Noun
basınç buzu: buzdağlarının sıkışma noktalarında oluşan buz.
(US) kendini güvence altına almak
Verb
tehlikeli bir işe girişmek.
yığın halinde yüzen buz parçaları.
ince bir buz tabakası
Noun
buz üstünde ihtiyatla yürümek
Verb
üzerinde yürümesi tehlikeli buz
su buzu, içinde kar bulunmayan suyun donması ile elde edilen buz.
Noun
buzul çağı, cümudiye devri.
Noun
buzul çağı
Noun, Geography
Buz Devri
Proper Name, Cinema
Buz Devri: Kıtalar Ayrılıyor
Noun, Cinema
Buz Devri 4: Kıtalar Ayrılıyor
Proper Name, Cinema
Buz Devri: Dinozorların Şafağı
Noun, Cinema
Buz Devri 3: Dinozorların Şafağı
Proper Name, Cinema
Buz Devri 2: Erime Başlıyor
Proper Name, Cinema
buz baltası: dağcıların buzda ayak yeri yapmak için kullandıkları özel balta.
Noun
buz torbası/kesesi: hastaların vücuduna buz koymakta kullanılan su geçirmez torba.
Noun
buz köprüsü: donmuş nehir/göl üzerinde açılan (kışa mahsus) taşıt yolu.
Noun
buz kovası
Noun, Food-Kitchen
(Kuzey Kutbu) buzul başlığı
buz mağarası: bütün yıl veya yılın büyük kısmında buz içeren mağara.
Noun
dondurma.
chocolate ice cream .
Noun
(ticarî anlamda) süt, yumurta akı, nişasta vb. ile yapılan dondurmaya benzer yiyecek.
Noun
dondurma kaşığı
Noun, Food-Kitchen
buz nalçası: kaymamak için ayakkabıların altına konulan sivri uçlu demir.
Noun
buzlu sis: yavaş yavaş düşen ince buz kristalleri.
ice needles, snow mist ile ayni anlama gelir.
Noun
buz küpü, küp şeklinde buz parçası.
Noun
nakliyat emtea poliçesinde varış limanının buzlanma nedeniyle malın boşaltılmasına elverişli olmaması
dolayısıyla geminin en yakın bir diğer limanda m
buz istisna klozu (nakliyat tekne poliçesinde kış aylarında geminin buzla teması halinde oluşan hasarları hariç tutan hüküm
buzla, buz tarlası, denizde yüzen büyük ve geniş buz kütlesi.
Noun
floe ile ayni anlama gelir. yüzen buz: denizde yüzen buz levhası.
buzlu sis: buz zerrelerinden oluşan sis.
Noun
(kutuplarda) buzkuşağı: kutup kıyılarında donan deniz suyu ve kardan oluşan duvar.
Noun
buzhane, buz yapımevi, buz deposu/mahzeni.
Noun
buz (yapma) makinesi.
Noun
yağsız sütten yapılmış dundurma.
Noun
buz iğnesi: sirüs bulutlarını oluşturan ince ve uzun buz parçacıkları. Bazen güneş ışığında görülebilir.
Noun
buzlanmak, buzla örtülmek/kaplanmak, yüzeyi buz tutmak.
The windshield has iced up.
buz torbası/kesesi: hastaların vücuduna buz koymakta kullanılan su geçirmez torba.
Noun
pack ice ile ayni anlama gelir. buz kütlesi: bir arada sıkışıp tek bir parça haline gelen buzlar kümesi.
Noun
buz otu
(Mesembryanthemum crystallinum): yaprakları buzlu gibi görünen parlak kabarcıklarla örtülü
bir tür sıracaotu. G. Afrika, Akdeniz bölgesi ve G. Kaliforniyada yetişir.
Noun, Botany
kazayağı
Noun, Plant Species
kaz ayağı
Noun, Plant Species
(suyun) donma noktası, 0°C.
Noun
donma noktası
Noun, Engineering
buzlu yağmur, yağar yağmaz buz tutan yağmur.
Noun
sulu sepken: karla karışık yağmur.
Noun
buz manzarası (resmi).
Noun
buz örtüsü: çok geniş bir bölgeyi uzun süre kaplayan buz tabakası.
Noun
(bir kıtanın büyük bir kısmını kaplayan) buzul.
Noun
buz gösterisi, buz oyunları, buz revüsü, buz üzerinde kayarak yapılan müzikli eğlence.
Noun
buz kayağı, buzda kaymak için altına metal namlu geçirilmiş ayakkabı.
Noun
buz kayağının madenî namlusu.
Noun
dondurucu fırtına: yağan yağmuru hemen donduran fırtına.
Noun
buz maşası: buz küplerini tutup bardağa koymağa mahsus maşa.
Noun
buz kaldırıcı: büyük buz kütlelerini kaldıran alet.
Noun
buzlu su, (buz gibi) soğuk su.
Noun
sulu buz, erimiş buz.
Noun
(US) biri üzerinde önem ve etkisi olmamak
Verb
,
(Brit.: glazed frost) ile ayni anlama gelir. ince buz: yağan yağmurun donması sonucu
ağaçları ve yeryüzünü kaplayan ince buz tabakası.