kendini yeni işine ayarlamak
Verb
kendini çevresine uydurmak
Verb
programına bir şey sığdırmak
Verb
askerliğe elverişli değil
Adjective, Military
uygun
Information Technology
metni belli bir boşluğa sığdırmak
Verb
: Hiçbir şey yoktan var olmaz.
ateşli havale
Noun, Medicine
ateşli nöbet
Noun, Medicine
febril konvülziyon
Noun, Medicine
kuramsal bir model ile analiz sonrası gerçek veriler arasındaki uygunluk derecesi
zindeliğini korumak, sıhhati iyi olmak.
To exercice daily to keep fit.
akıl sağlığı yerinde
Noun, Law
temyiz kudretine sahip
Noun, Law
temyiz gücüne sahip
Noun, Law
kömür ocağı işletmek
Verb
dükkânı tefriş etmek
Verb
faal hizmette çalıştırılabilir
görev yapabilecek durumda
hizmete (askerliğe) yarar
uyuşmak, anlaşmak, kaynaşmak.
He doesn't fit in with another group.
birşeyin içinde olmak
Verb
birşeyde kabul görmek
Verb
birşeye kabul edilmek
Verb
birşeyin parçası olmak
Verb
biçilmiş kaftan olmak
Verb
araba lastiği takmak
Verb
bir dükkânı teftiş etmek
Verb
birinin ihtiyaçlarını karşılamak
Verb
birşeyin ihtiyaçlarını karşılamak
Verb
ihtiyacını temin etmek, teçhiz etmek, donatmak, giydirip kuşatmak.
birine birşeyi denetmek
Verb
birinin birşeyi denemesini sağlamak
Verb
birine birşeyi prova ettirmek
Verb
birini birşeye uygun kılmak
Verb
birinin birşeye uygun olmasını sağlamak
Verb
birinin birşeye uymasını sağlamak
Verb
birini birşey için uygun hale getirmek
Verb
birinin birşeyi denemesini sağlamak
Verb
birine birşeyi denetmek
Verb
birine birşeyi prova ettirmek
Verb
birşeyi birleştirmek
Verb
aranan özelliklere sahip olmak
Verb
kriterlere uygun olmak
Verb
istenen özelliklere sahip olmak
Verb
koşulları yerine getirmek
Verb
… derecede, raddesinde, -cesine/-casına.
fit to burst: çatlayacak derecede, çatlarcasına, katılırcasına.
They were laughing fit to burst: Katılırcasına gülüyorlardı.
She was crying fit to break one's heart: Ağlayışı insanın içini parçalıyordu.
fit to drop: nerede ise yıkılacak/düşüp bayılacak, yere yıkılacak derecede.
We worked till we were fit to drop: Çalışmaktan ayakta duracak halimiz kalmadı.
I feel fit to drop: Ayakta duracak halim yok/Nerede ise düşüp bayılacağım.
(a) çok kızmış, sinirli, (b) sabırsız, patlayacak halde, yerinde duramaz (halde).
sayfaya sığdır
Information Technology
iki şeyi birbirine takmak/uydurmak.
suçu birinin üzerine yıkmak
Verb
suçu birinin üzerine atmak
Verb
birini suçlu gibi göstermek
Verb
hiçbir işe yaramaz olmak
Verb
uygun ve yerinde bulmak
Verb
kabul edilebilir nitelikte mallar
Noun
… damarı tutmak, … (yapacağı) gelmek/tutmak.
have a fit of laughter: gülmesi tutmak.
He had a fit of idleness: Tembellik damarı tuttu.
He vill have a fit when he knows: Bunu duyarsa adama inme iner.
rıza gösterdiği bir davranıştan ötürü zarar gören bir kişi şikâyet edemez
(Lat) razı olan kişi yara almaz