kendi gücü dahilinde her şeyi yapmak
Verb
lâyık olduğu düzeye/seviyeye/mertebeye/mevkie ulaşmak, kendi seviyesini bulmak.
After failing as a painter, he found his level as a political cartoonist.
(bir işyerinde) ait olduğu yeri bulmak
Verb
Üst Düzey İşbirliği Konseyi
Proper Name, Politics-Intl. Relations
alçaktan uçuş
Noun, Aviation
(bir kimsenin) elinden gelen, (yapabileceği) en iyi.
I'll do my level best: Elimden geleni yaparım.
anlamlılık düzeyi, anlamlılık seviyesi
Noun, Statistics
iki dereceli yargı
Noun, Law
taban düzeyi: akarsuyun araziyi aşındırabileceği en alçak düzey.
taban seviyesi
Noun, Geography
üst düzeyinse altında olduğu iki düzey üzerine yapılmış ev
ana girişin alt düzeyin üzerinde
fiyat düzeyini şişirmek
Verb
başlangıç düzeyi (yüksekliklerin hesaplanmasında başlangıç düzeyi kabul edilen itibari satıh veya yatay yüzey
konjonktürün en düşük seviyesi
başa baş gitmek
Verb, Sports
aynı düzeye gelmek
Verb, Sports
eşit durumda olmak
Verb, Sports
ilaç düzeyi
Noun, Biochemistry
öğrenim durumu
Noun, Education-Training
eğitim durumu
Noun, Education-Training
(bilgisayarlarla ilgili olarak) acemilere ya da ilk kez kullananlara uygun
düzeltme düzeyi
Information Technology
uçuş seviyesi
Noun, Aviation
Dışişleri Bakanı seviyesi
gri düzeyi
Information Technology
taban hali: bir öğeciğin en düşük erkeli (en kararlı) durumu.
Noun
yeni bir seviyeye erişmek
Verb
(borsa) değerlerin aynı düzeyde kalması
gelir düzeyi
Noun, Economics
anlak düzeyi, bireyin anlak ölçerinde sağladığı anlak yaşı.
(fiyatlar) en düşük seviye
değişiklik düzeyi
Information Technology
asgari gelir seviyesinin altında
bir kişi ya da ailenin yoksul sayıldığı seviye
yoksulluk sınırı
Noun, Sociology
eski durumuna getirmek
Verb
deniz seviyesi
Noun, Geography
düzeç, kabarcıklı düzeç, tesviye ruhu.
Noun
(binalar , odalar) bölümleri farklı seviyelerde olan
gerçek düze, her yerde şakule dik olan hayalî düzey.
(geminin) su kesimi.
Noun
su tesviyesi/terazisi.
Noun
water line = waterline ile ayni anlama gelir. su seviyesi/düzeci.
water table ile ayni anlama gelir. su tabakası yüzeyi, su ile doymuş yeraltı tabakasının üst yüzeyi.
düzgeçit, aynı düzeyde demiryolu geçidi.
Noun
belli bir standarda indirmek
Verb
soğukkanlı, sakin, vakur, dengeli, makul.
He answered in a level voice: Vakur bir sesle cevap
verdi.
keep a level head: soğukkanlılığını korumak.
She's got a level head.
(fiyat, istatistik, sonuç vb.) kararlı bir hale gelmek, artık değişmemek, istikrar kazanmak, (eğri) düzleşmek, yataylaşmak.
denkleşmek, denk gelmek, eşitleşmek, eşit/denk olmak.
(a) (arazi çukurlarını doldurarak) düzleştirmek, (b)
level something up to: bir şeyi … düzeyine çıkarmak/yükseltmek.
fiyatları yükseltmek
Verb
hizmet seviyesi sözleşmesi
Noun, Law