lookout

  1. Noun gözetleme, gözleme.
    to be on the lookout for: kollamak, tetik bulunmak.
    Be on the lookout for
    trouble: Başını belaya sokma, tehlikeden sakın.
  2. Noun nöbet (tutma).
  3. Noun nöbetçi, gözcü.
  4. Noun gözetleme yeri/mevkii, nöbet yeri.
  5. Noun görünüş.
  6. Noun kaygı, tasa, endişe/üzüntü kaynağı.
    That's not my lookout: Bana ne! O beni ilgilendirmez/umurumda
    değil.
    That is his lookout: Bu onu ilgilendirir/bunu o düşünsün!
  7. Noun istikbal, gelecekteki imkân.
    It's not a good lookout for his family if he's going to work abroad:
    Onun yurt dışında çalışması ailesinin istikbali için iyi değildir.
kötü olasılık
(durum) ümit verici olmama
(ormancılık) yangın gözcülüğü
gözetleme istasyonu
gözetleme kulesi Noun, Construction
gözlem kulesi Noun, Construction
mal düşürmek için fırsat kollamak Verb
(a)
look out on/over: -e nazır olmak/bakmak.
Our house looks out on the park. (b) sakınmak,
dikkatli olmak, sağına soluna bakınmak.
look out for cars as you cross the street.
Everyone must look out for themselves: Herkes başının çaresine bakmalıdır. (c) dikkat/ihtimam göstermek, (d) bakmak, gözetmek, (gözleriyle) araştırmak.
look out for your aunt at the station. (e) (kendi malları içinden) seçmek, ayırmak.
to look out a dress for a party.
Dikkat et!
Dikkat!