Noun duygu durumu, ruh hali, haleti ruhiye, mizaç, huy, tabiat, keyif, hava.
in a good mood: keyifli, neşeli.
to be in a good mood: keyifli/neşeli olmak, keyfi yerinde olmak.
in a bad/nasty/ugly mood: keyifsiz, neşesiz, aksi.
He is in one of his bad/nasty/ugly mood: Yine aksiliği üzerinde.
to be in the mood to/for … : …'i canı istemek, …'e mütemayil/hevesli olmak, … içinden gelmek.
not to be in the mood to … : … içinden gelmemek, canı istememek.
I'm not in the mood (= I'm in no mood) for laughing: Gülmek içimden gelmiyor.
I'm in no mood to listen to him: Onu dinlemek niyetinde değilim/Canım hiç de onu dinlemek istemiyor.
He is in no laughing mood: Yüzü hiç gülmüyor/şakası yok.
Are you in the mood for chess: Canın satranç oynamak istiyor mu?
He plays well when he's in the mood: Canı isterse iyi oynar.
As the mood takes him: Canı nasıl isterse, aklına nasıl eserse.
That depends on his mood: Bu onun keyfine bağlı.
The mood of the meeting: Toplantının havası.