off

  1. Maritime Traffic açıkta
  2. Adverb uzağa, uzakta(ki).
    house a mile off: bir mil uzaktaki ev.
    You are off the road: Yoldan
    uzaklaştın.
    keep someone off: birisini uzaklaştırmak.
    go off: uzaklaşmak, uzağa gitmek.
    far off: çok uzak.
    to go off to sleep: uyumak, uykuya dalmak.
    to run off: koşarak uzaklaşmak, tüymek.
  3. Adverb ileride, ileriye, öteye, ötede.
    They live two blocks off: 2 blok ötede oturuyorlar.
  4. Adverb dışarı(ya), dışarıda. (Anlamı çok defa fiilde gizlidir):
    to take one's coat off: ceketini çıkarmak.

    Hats off! Şapkanızı çıkarınız!
    off with your shoes: Ayakkaplarınızı çıkarınız!
    to cut someone's head off: birisinin kellesini uçurmak.
  5. Adverb çalışmaz, arızalı, gayrıfaal.
    turn the light off: ışığı söndür!
    turn the water off: suyu kapat.
  6. Adverb tüm, tekmil, tamamen, toptan, hepsi, bütün.
    pay off the debt: borcun hepsini ödemek.
    kill off
    all enemies: düşmanların hepsini/tümünü öldürmek.
    beat off the attack: hücumu tamamen püskürtmek.
  7. Adverb izin, tatil.
    my day off: izin günüm.
  8. Adverb (karadan) uzakta, açıkta.
    The ship anchored off İzmir: Gemi İzmir açıklarında demirledi.
  9. Adverb yana, tarafa.
    The road branches off Konya: Yol Konyaya ayrılır.
  10. Adverb indirimli, tenzilatlı.
    Ten percent off for cash: Peşin para ile %10 indirimli.
  11. Adposition büsbütün, tamamen.
    break off a piece of bread: bir parça ekmek koparmak.
  12. Adposition -siz/-sız, -den ayrılmış, …'i kaybetmiş.
    off balance: dengesiz, dengesini kaybetmiş.
  13. Adposition indirimli, tenzilatlı, daha ucuz.
    25 percent off the marked price: etiket fiyatından %25 daha ucuz.
  14. Adposition terketmiş, kaçınan.
    I'm off liquor: İçkiyi terkettim.
  15. Adposition uzakta, sapa.
    a village off the main road: ana yoldan uzakta bir köy.
  16. Adposition -den ayrılan, -ye kavuşan, … ile birleşen.
    an alley off 12th street: 12nci caddeden ayrılan bir yol.
  17. Adposition uzak, uzakta, uzağa, aşağıya, öteye vb.
    keep off the grass: çimlere basmayınız (çimlerden uzak
    durunuz).
    He jumped off the horse: Attan (aşağıya) indi.
  18. Adposition -den/-dan.
    I bought it off him: Bunu ondan satın aldım.
  19. Adposition -den/ile yapılmış (yemek vb.).
    to make a meal off fish: balıktan yemek yapmak.
  20. Adposition -den uzağa.
    take the lid off the box: kutunun kapağını kaldır/çıkar.
  21. Adjective yanlış, hatalı.
  22. Adjective birazcık anormal, kaçık.
  23. Adjective iptal edilmiş, battal, hükümsüz, geçersiz.
    The agreement is off.
  24. Adjective izinli, tatilde, boş, işsiz, âvare.
    a passtime for one's off hours.
  25. Adjective -dışı.
    off season: mevsim dışı.
  26. Adjective uzak, öte.
    the off side of the wall.
  27. Adjective, Maritime Traffic denize doğru, açıklara doğru.
  28. Adjective (kriket) karşı taraf sahasında bulunan.
  29. Noun uzaklaşma, uzak oluş/bulunuş hali.
  30. Noun (kriket) karşı taraf sahası.
  31. Noun başlangıç.
    from the off: başlangıçtan beri.
  32. Exclamation defol! çekil! yıkıl!
    (Be) off with you!: Yıkıl! Git! Defol! Çek arabanı!
deli gibi ... Verb
zihinden atılan bir yük olmak Verb
heyecana kapılmak, dalga vb. ile sürüklenmek.
dalga ile vb sürüklenmek Verb
iştahı olmamak Verb
hiç iştahı olmamak Verb
formunda olmamak Verb
gafil avlanmak Verb
kendini formunda hissetmemek Verb
iştahını yitirmek, iştahı kaçmak, canı yemek istememek.
(birine) ters cevap vermek, terslemek, paylamak.
terslemek, birine ters/aksi/şiddetli cevap vermek.
Don't ask for anything because he'll bite your
head off: Ona birşey sorma, seni tersleyiverir.
(a) heveslendirmek, şevke getirmek, (b) iyi etki bırakmak, etkilemek.
(a) gururu kırılmak, (b) burnu sürtülmek, (c)
argo attan inip eşeğe binmek.
ciğerleri sökülecek gibi öksürmek
biriyle yazışmayı kesmek Verb
gâvura kızıp oruç bozmak, öfke ile kalkıp zararla oturmak, keskin sirkenin zararı küpüne dokunmak, bindiği dalı kesmek.
öfke ile kalkıp zararla oturmak, başına dert açmak, gâvura kızıp oruç bozmak, keskin sirkenin zararı küpüne dokunmak.
kendi menfaatine kıymak Verb
belayı para ile almak Verb
bastığı dalı kesmek Verb
(a) tıkınmak, çok yemek, (b) (hayvanın) besleme masrafı kendi değerini geçmek.
obur gibi yemek Verb
konuşmasını bitirmek Verb
içini dökmek, derdini/sırrını açmak/açılmak.
yelkenleri suya indirmek Verb
başından uzaklaşmak, kusur bulmaktan/taciz etmekten vazgeçmek.
Get off my back! Bırak yakamı!
(Beni daha fazla rahatsız etme).
birine açılmak Verb
içini dökmek Verb
kızını evlendirmek Verb
mallarını elden çıkarmak Verb
kızını evlendirmek.
stokunu elden çıkarmak Verb
birisini kızdırmak /sinirlendirmek/çileden çıkarmak.
içini dökmek, dert yanmak, derdini dökmek/açmak, açılmak, içindekileri açığa vurmak.
(a) bir şeyi başından atmak/savmak, (b) bir şeyden kurtulmak, (işi) tamamlamak.
(Sırtındaki gömleğine kadar) herşeyini vermek/feda etmek.
sinirleri altüst olmak Verb
aklını kaçırmak Verb
kaçırmak Verb
oynatmak Verb
çıldırmak Verb
oynatmak Verb
zihinden büyük bir yük atma
otomobili ile gitmemek Verb
otomobil ile gitmemek Verb
gözlerini ayırmamak Verb

nose
argo ilgilendirmeyen, zararı dokunmayan, zararsız.
(hücuma karşı) savunmasız, korunmasız, müdafaasız, tedbirsiz, hazırlıksız.
to catch someone off his
guard: birini gafil avlamak.
be caught off one's guard: gafil avlanmak.
throw someone off his guard: birini gaflete sevketmek.
çılgın deli
pusulasını şaşırmak Verb
bir kimsenin bilgisi/tecrübesi/uzmanlığı dışında.
He said that computer programming is off his beat.
artık ruhunu sıkmıyor
aklını kaçırmış, delirmiş.
to go off one's chump: aklını kaçırmak, delirmek.
If youcontinue
to behave like that, people will think you've gone off your chump! 3 kütük, takoz.
deli, zıvanadan çıkmış.
(a) iştahsız, mızmız.
be off one's feed: iştahsız/mızmız olmak. (b) üzgün, kederli, (c) hasta, keyifsiz.
(a) yatar vaziyette, (b) iradesi dışında.
(oyunda) başarısız, formunda değil, her zamanki başarısından düşük.
be off one's game: iyi oyun
çıkaramamak, formunda olmamak.
gaflete düşmek Verb
elinden çıkmış, sorumluluğu dışında.
aklından zoru var
kaçık
kendiliğinden, kendi gayreti/gücü ile, kimse zorlamadan, kimse söylemeden.
Have you done all this
work off your own bat? Bütün bu işi kendiliğinden mi yaptın?
I didn't invite them, they came off their own bat.
kaçık, deli, dengesiz, çatlak, kafadan sakat.
kaçık, kafadan çatlak.
kafadan, işkembeden, düşünmeden.
bütün kuvvetiyle, son derece, aşırı bir şekilde, avaz avaz.
to yell one's head off: avazı çıktığı
kadar bağırmak/feryat etmek, çığlığı koparmak.
She cried her head off at every sentimental scene: Her dokunaklı sahnede hüngür hüngür ağladı.
(US) kendi mallarını başka markalı mal diye yutturmak Verb
alacaklıların borçlarını ödemek Verb
borçlarını ödemek Verb
borçlarını temizlemek Verb
alacaklıların borçlarını ödemesi
alacaklıların borçlarını ödeme
alacaklılarını oyalamak Verb
bir daveti iptal etmek Verb
mesleğinin en yüksek noktasına çıkmak Verb
kazı-kazan Noun
varını yoğunu elinden çıkarmak Verb
izleyicilerini ekmek Verb
öfke ile bırakıp gitmek/terketmek, kızıp ayrılmak, “lânet olsun” diye ilgisini kesmek.
ağzına geleni söylemek, düşünmeden konuşmak.

face
argo (a) ağzına geleni söylemek, bilir bilmez/düşünmeden konuşmak, (b) abartmak, mübalâğa etmek.
kırıcı konuşmak.
nefis fsi körletmek Verb
görevden istifa etmek Verb
şapkasına geniş bir kavis çizdirerek selam vermek.
hayran bırakmak, meftun etmek, derin iz/intiba bırakmak.
soyunmak Verb
saygı ile eğilmek, övmek, methetmek, (birinin) üstünlüğünü itiraf etmek, takdir ve hayranlığını ifade
etmek.
I take off my hat to his courage. I take my hat off to him for his new discovery.
birinin üstünlüğünü itiraf etmek Verb
düşüncelerini (hoş olmayan bir şeyden) uzaklaştırmak, aklından çıkartmak, unutmak.
dertlerini unutturmak.
kalkış ağırlığı Noun, Aviation
durmadan konuşmak, gevezelik etmek, (bir kimsenin) kafasını şişirmek.
kafasını şişirmek, dırdır etmek, bıktırıncaya kadar söylemek.
maskesini çıkarmak Verb
takipçilerinden kurtulmak Verb
ihbar Noun, Criminal Law
bilgi sızdırma Noun
bir işi kendiliğinden/yalnız başına yapmak.
ferahlık.
That's a weight off my mind: İçim ferahladı = yüreğime su serpildi.
çıkarmak Verb
öğleden sonra tatil
yakmak Verb
ikiye ayrılmak Verb
ikiye ayrılma
kopuk
soyulmak Verb
sökmek Verb
bedelini ödeyerek bir şeyi yükümlülükten kurtarmak Verb
kordonla çevirmek Verb
reasürans sözleşmesinde reasürörün rizikolarla ilgili sorumluluğunun bittiği tarih
bir emri iptal etmek Verb
feshetmek Verb
vazgeçmek Verb
temettüsüz
temettü süz
yavaş yavaş gevşeme
tedenni
kaynak olarak kullanmak Verb
pullanmak Verb
kendine yaklaştırmamak Verb
(uçak) kalkış
irticalen çalmak Verb
öldürmek Verb
uzay aracı ya da roketin dikey havalanışı
bilgisayar sisteminden çıkmak Verb
çıkıp gitmek Verb
(askerlik) hareket etmek Verb
pul pul olmak Verb
kirişi kırmak Verb
boşa çalışma
güçsüz
kordon altına almak Verb
yuvarlak yapmak Verb
pullanmak Verb
tasfiye etmek Verb
caka (argo)
(et) biraz ağırlaşmış
(işten kaçmak amacıyla) savuşmak Verb
koparmak Verb
bir diğerinin yan ürünü olarak ortaya çıkan bir ürün ya da teknoloji
üç anlamlı bir terimdir
rozetler
ikincisi
yan ürün
cansız yapmak Verb
paylama
tık tık vurarak saymak Verb
delâlet
işaret
ayrılmak Verb
kullanılmaz kılmak Verb, Information Technology
kıymetini sıfıra indirmek Verb
(Br) zarar olarak kabul edilen miktar
ters taraf
hesaba katılmayan masraflar Noun
izin günü
(US) giriş yasaktır
çevrim-dışı
hat dışı
boşaltma
işlerin durgun olduğu zaman
boş zaman
(a) fena, (b) talihsiz, şanssız, …'den mahrum.
He's badly off for friends: Arkadaştan yana hiç
talihi yok.
Cf.:
well off.
hile ile oyalamak Verb
aldatmak Verb