prick

  1. iğnele(n)me, iğne/diken bat(ır)ma.
  2. iğne/diken izi/yarası.
  3. iğne/diken ucu, sivri uç.
  4. (manevî) azap, sızı.
    the pricks of conscience: vicdan azabı.
  5. (geyik, tavşan vb. gibi hayvanların) ayak izi.
  6. (a) (bkz: penis ), (b) iğrenç/âdi/aşağılık adam.
  7. sivri uçlu alet/silah (mızrak, ok, hançer vb.).
  8. iğnelemek, iğne/diken batırmak.
  9. (iğne vb. ile) delmek.
  10. keskin ağrı/sızı duy(ur)mak, sızla(t)mak.
  11. bir kimseye şiddetli manevî ıstırap duyurmak, içini sızlatmak, vicdan azabı çektirmek.
    His conscience
    pricked him: Vicdan azabı duydu, içi sızladı.
  12. mızrak/üvendire ile dürtmek.
  13. küçük deliklerle işaretlemek.
    prick out a pattern: iğne batırarak elişi modeli yapmak.
  14. dikleştirmek, kaldırmak.
  15. (haritada) pergelle uzaklık/alan ölçmek.
  16. (fideleri) seyreltmek, aralıklı dikmek.
  17. (atı) mahmuzlamak.
kulak kabartmak, işitmeye çalışmak, sezdirmeden dinlemek.
The woman pricked up her ears when she heard
them talking about her.
kulak kabartmak, birdenbire ilgi göstermek, dikkatle dinlemek, (hayvan) kulaklarını dikmek.
muhalefet etmek Verb
karşı koymak Verb
önemsiz kaşıntı
(Br) polis şefi tayin etmek Verb
haritadan bir geminin pozisyonunu saptamak Verb
bir listedeki adları işaretlemek.
iğne batırarak el işi modeli yapmak Verb
zımba
yazılı müzik. Noun
descant (1a). Noun
şişinen birinin foyasını meydana çıkarmak Verb
(a) önemli sanılan birisinin foyasını meydana çıkarmak, (b) bir ümidi başa çıkarmak.