(a) korkup (geri) çekilmek, geri durmak,
k.d. yelkenleri suya indirmek, (b) kendini tutmak, hislerine
hâkim olmak, (c)
Brit. masrafları kısmak.
üzerine düşeni yapmamak
Verb
(a) bütün kuvvetiyle vurmamak, hafif vurmak, (b) kötü taraflarını saklamak/gizlemek, örtbas etmeya çalışmak,
hafiften eleştirmek, tenkitte fazla ileri gitmemek, (c) ihtiyatla/çekinerek konuşmak, suya sabuna dokunmamak.
(a) kemerleri sıkmak: müşkülât/sıkıntı/zaruret ve sefalete sabırla katlanmak, (b) masrafları kısmak,
tutumlu davranmak.
They were urged to tighten their belts for the war effort. In a period of unemployment a lot of people must learn to tighten their belts.
yaptığı masrafları almak
Verb
tehlike karşısında sinmek/pusmak, geri çekilmek, vaz geçmek, pes demek, iddialarından vazgeçmek, sözünü
geri almak, takındığı gururlu tutumdan vazgeçmek.
takılmak, şaka yapmak, alay etmek, dalga geçmek,
argo matrak geçmek.
He didn't realized I was pulling his leg, he believed what I said.
bir işe yararlı katkıda bulunmak, yarar sağlamak, üzerine düşen görevi yapmak.
üstünlüğünü kabul ettirmek.
mevkiini kötüye kullanmak, maiyetindekileri ezmek/hor görmek.
paçaları sıvamak, kendini toparlayıp işe sarılmak.
dişini çekmek,
mec. zararsız hale koymak.
üstünlüğünü kabul ettirmek, ağır basmak, bütün gücünü harcamak.
bir işe yararlı katkıda bulunmak, yarar sağlamak, üzerine düşen görevi yapmak.
(kimseden yardım görmeden) sırf kendi gayretiyle ilerlemek/terakki etmek.
I admire him for pulling himself up by his own bootstraps: Onun sırf kendi gayretiyle ilerlemesine hayranım.
çek defterini çıkarmak
Verb
başkası için kendini ateşe atmak, başkasına yardım için belaya girmek.
takılmak, şaka/lâtife etmek, kızdırmak.
basiretini bağlamak, gözünü küllemek, gerçeği göremez hale getirmek.
birinin pistonu ile bir mevkie geçmek
Verb
parmağı tetikte olmak ; tetiği çekmek ; eli tetikte ; hazırcevap ; kafası çabuk işler .
akide şekerine benzer bir şekerin yapıldığı gençler toplantısı.
sanayide arzdan daha çok talep olması
reklamı yapılan ürün ya da hizmeti insanları satın almaya ikna etmedeki yeteneği
güçlüklere rağmen başarmak, (yapıncaya kadar) akla karayı seçmek.
We just pulled the game out of the fire: Maçı güç bela kazandık.
Pull one's chestnut out of the fire: paçayı kurtarmak, bir işten zararsız sıyrılmak.
aldatmak, yutturmak, faka bastırmak.
göz boyamak, hile yapmak, dolap çevirmek, el çabukluğu ile becermek,
argo madik atmak.
birine muziplik yapmak
Verb
baskı provası çekmek
Verb
hırpalamak, örselemek, sağa sola sürüklemek.
(hızla gidip) önüne geçmek, geride bırakmak.
The powerful car soon pullled ahead of the local bus.
bir yazarın eleştirilmedik yanını bırakmamak
Verb
(a) çekip ayırmak, parçalamak, (b) şiddetle eleştirmek.
bir kenara çekip gizli bir konu konuşmak
Verb
(a) tutup hızla çekmek, (b) pipoyu ağzında tutarak dumanını çıkarmak, (c) (bira vb.) lıkır lıkır içmek, derin bir yudum çekmek.
(a) çekip ayırmak, çekmek, (b) ayrılmak, yakasını sıyırmak, kurtulmak, (c) (taşıt) harekete geçmek.
He jumped onto the bus just as it was pullling away. (d)
pull away from: -den daha hızlı gitmek, -yi geçmek.
ambalajlı yiyeceklerin üzerindeki damga
belirli bir tarihten sonra yiyeceğin taze olmadığını belirten
(a) yıkmak, çökertmek, (b) sağlığını bozmak, zayıflatmak, (c) moralini bozmak, gururunu kırmak, üzmek.
çekme menü
Information Technology
yüzünü gözünü oynatmak/buruşturmak, yüzüne acayip ifadeler vermek, (yüz işaretleriyle) alay etmek.
The little girl on the bus was making faces at people.
(a) birisi adına çabalamak, gayret sarfetmek, yardım etmek, desteklemek, (b) sadakatini/bağlılığını ilân etmek, biat etmek.
(bir yere) varmak/ulaşmak/erişmek/vasıl olmak.
alacakları tahsil etmek
Verb
alacaklarını toplamak
Verb
(a) çekip çıkarmak, (b)
argo (zor bir işi) başarmak, muvaffak olmak, başarı ile sona erdirmek,
hakkından gelmek, (c) taşıtı yolun kenarına çekmek/yanaş(tır)mak.
arabayı park edilecek bir yere çekmek
Verb
arabayı yoldan park edilecek bir yere çekmek
Verb
akıllıca davranarak başarıya (istenilen amaca) ulaşmak.
piyasadan çekmek
Verb, Medicine
(US) marifetini göstermek
Verb
yirmi ton çekiş gücü olmak
Verb
kendine gelmek, kendine (hislerine/sinirlerine) hâkim olmak.
(a) yola çıkmak, hareket etmek, (b) (bir işten) çekilmek, ayrılmak, elini eteğini çekmek, ilişiğini kesmek, (c) çekip çıkarmak.
kredi konsorsiyum'dan çekilmek
Verb
(a) taşıtı kaldırıma/yolun kenarına yanaştırmak, (b) (taşıt) yol kenarına yanaşmak.
arabayı yolun kenarına çekmek
Verb, Transport
arabayı kenara çekmek
Verb, Transport
mevkiini kötüye kullanmak, maiyetindekileri ezmek/hor görmek.
birine yol göstermek
Verb
birinin dişlerini çekmek
Verb
birini zor bir durumdan kurtarmak
Verb
birine bir şeyi yutturmak
Verb
ilgisini kesip/bırakıp gitmek.
(kundura arkasında giymeyi kolaylaştıran) tutamak, kundura tutamağı.
Noun
(a) başkalarının faaliyetini gizlice kontrol etmek, ipi başkalarının elinde olmak, (b) başkalarına gizlice
tesir etmek, (c) iltimas/piston/torpil yaptırmak.
He had to pull a few strings to get that job.
hükümeti buhrandan çıkarmak
Verb
zor altında çalışmak
Verb
(a) hastanın hayatını devam ettiren cihazı durdurmak, (b) son vermek, sona erdirmek, bitirmek.
desteklemekten vazgeçmek
Verb
yüzüstü/tehlike ile karşı karşıya bırakmak, desteklememek.
başkalarının faaliyetini gizlice yönetmek
Verb
başlatmak, harekete geçirmek, ateşlemek, tetiği çekmek.
ilişkileri aracılığıyla mevki elde etmek
Verb
(US) birini aldatmak
Verb
(a) (hastalıktan, krizden vb.) kurtulmak, sağ salim çıkmak/kurtulmak, paçayı kurtarmak, (b) başarmasına
yardım etmek, elinden tutmak, desteklemek.
He had difficulty with his work for the examinations, but his teacher pullled him through.
çürütmek, cerhetmek, yanlışlığını kanıtlamak.
He pulled their argument to pieces. (b) kusur bulmak,
kusurlarını/noksanlarını meydana çıkarmak.
paramparça etmek,
pull someone to pieces: birini şiddetle tenkit etmek, didik didik etmek.
(a) yapıp çatmak, elde bulunanlarla meydana getirmek, düzenlemek, düzene sokmak, çeki düzen vermek, işler
hale getirmek.
The directors called an experienced man to pull the department together. (b) işbirliği yapmak.
(a) durmak, (b) (kökten) sökmek, çıkarmak, (c) tamamen kaldırmak, bertaraf etmek.
yaya kaldırımında durmak
Verb
ilgisini kesip/bırakıp gitmek.
evinden/işinden ayrılmak, başka yere gitmek,/taşınmak.
birine haddini bildirmek
Verb
ilerleyip (birisi ile) aynı hizaya gelmek.
sandalyenizi yaklaştırmakıniz
birlikte iyi çalışmak
Verb
… ile anlaşmak, uyum sağlamak, ayak uydurmak, işbirliği yapmak.
üzgün görünmek, yüzü gülmemek, suratını (bir karış) asmak.
talep artması karşısında alınan önlemler
Noun
birini avucunda tutmak
Verb
birinin üzerinde büyük etkisi olmak
Verb
(red anlamında) surat asmak, kaş çatmak.
yüzünü gözünü oynatmak/buruşturmak, yüzüne acayip ifadeler vermek, (yüz işaretleriyle) alay etmek.
The little girl on the bus was making faces at people.