tuğla kırmızısı
Adjective
(a) turuncu-kırmızı, (b) al, parlak kırmızı, narçiçeği (kırmızısı).
krom kırmızısı: bazik kurşun kromattan (PbCrO4.PbO) ibaret parlak kırmızı boya.
claret ile ayni anlama gelir. bordo, şarap rengi, koyu morumsu kırmızı.
tap someone's claret
argo burnuna vurup kanatmak.
Kongo kırmızısı, C
32H
22N
6Na
2O
6S
2: alkalilerle
kırmızı, asitlerle mavi renk veren azotlu boya. Yün ve pamuklu kumaşları boyamakta, kimyasal gösterge veya biyolojik boya maddesi olarak kullanılır.
bakır kırmızısı
Adjective
mercan kırmızısı
Adjective
İngiliz kırmızısı
Adjective
Ferrari kırmızısı
Adjective
(a) kızıltoprak: özellikle Basra Körfezinde bulunan kırmızı demir oksitli sarı-kırmızı renkli toprak.
Altın ve gümüş eşyayı parlatmakta ve boya olarak kullanılır. (b) kızıl kahverengi.
fenol kırmızısı: C
19H
14O
5S. Seyreltik eriyiği asit/baz göstergesi olarak
ve böbreklerin çalışmasını incelemede kullanılır.
Noun
poppy ile ayni anlama gelir. al, gelincik kırmızısı.
çok öfkelenmek, gözünü kan bürümek, tepesi atmak.
öfkelenmek, gözünü kan bürümek.
parlak kırmızı, (b) parlak kırmızı renkte pamuklu kumaş.
çok acele uyarı, (askerî/sivil savunmada) düşman taarruzunu bildiren uyarı/alârm.
Noun
kızıl yosun
(Rhodophyceae).
Noun
sendika üyesi olmayan işçi
flandrabalığı
(Cepola rubescens).
Noun
al-ağaç
(Persea borbonia). G ABD'de yetişen gövdesinin özü kırmızı küçük bir ağaç.
Noun
kızıl huş
(Nothofagus fusca). Sert kerestesi makbul Yeni Zelanda ağacı.
Noun
sarı huş ağacının
(Betula lutea) kerestesi.
Noun
aşırı sol eğilimli bir İtalyan terorist örgütü
kırmızı lahana
Noun, Food-Kitchen
kırmızı kart
Noun, Sports
kırmızı halı (ünlü kişileri karşılarken yollarına serilir).
Noun
nezaket, hürmet, itibar, hatır sayma.
Noun
kızıl ardıç
(Juniperus virginiana). Kırmızımsı ve güzel kokulu odunundan kurşun kalem yapılan
bir ağaç.
easter red cedar, savi ile ayni anlama gelir.
Noun
batı ardıcı
(Thuja picata).
Noun
metelik, bir kuruş, çok az para. (Türkçede 5 para, 10 para gibi deyimler yerine kullanılır.)
His promise isn't worth a red cent: Onun va'di 5 para etmez.
Noun
kırmızı kayıtlı akreditif
mal bedelinin önceden avans olarak ihracatçıya sağlanmasına yarayan akreditif
kızıl yonca
(Trifolium pratense). Kırmızı çiçek açar, hayvan yemi olarak yetiştirilir.
Noun
horozibiği
Noun, Plant Species
kızıl mercan
(Corallium nobile). Akdenizde yetişir, mücevher olarak kullanılır.
Noun
hünnap
Noun, Plant Species
kızıl geyik
(Cervus elaphus).
Noun
(yaz kürkü ile) akkuyruklu geyik
(Odocoileus virginianus).
Noun
deniz güzeli
(Sciaenops ocellata). Atlantik kıyılarında avlanan makbul bir balık.
Noun
İngiliz ticaret filosunun bayrağı
kırmızı mürekkeple yazılan muhasebe kaydı
kırmızı göz
Noun, Photography
(bilanço) zarar gösteren rakamlar
Noun
kızıl köknar
(Abies magnifica). Batı ABD'de yetişen kırmızımsı kabuklu köknar ağacı.
Noun, Botany
kızıl köknar kerestesi.
Noun
öfke/kızgınlık/isyan vb. uyandıran şey.
Noun
kırmızı tilki
(Vulpes vulpes).
Noun
Amerika kırmızı tilkisi
(Vulpes fulva).
Noun
kızıl dev: evriminin ortalarında bulunan kızılımsı renkli, yüzey sıcaklığı düşük, büyük yıldız.
Noun
taze yiyecekler gibi sık satın alınan
her yerde bulunabilen ürünler
Noun
Avustralya ökaliptüs ağacı
(Eucalyptus camaldulensis, E. amygdalina, E. calophylla).
Noun, Botany
diş çıkaran çocuklarda görülen diş eti iltihabı.
Noun
öksüz balığı
(Triglia lyra).
(Katoliklerde) kardinal şapkası.
Noun
çok yüksek sıcaklık, madeni kızıl dereceye getiren sıcaklık.
Noun
kızgınlık, kızıl dereceye ulaşma hali.
Noun
(a) tütsülenmiş ringa, (b) esastan uzaklaştırmak için söylenen söz.
draw a red herring across the trail: bile bile konuşmayı esas konudan uzaklaştırmak.
tütsülenmiş ringa balığı.
Noun
oyalama, asıl konudan uzaklaşma, dikkati asıl konudan uzaklaştıran şey.
Noun
kızıl levrek
(Epinephelus guttatus). Antil adaları ve Brezilya kıyılarında avlanan bir balık.
Noun
kıpkırmızı kesilene kadar ısıtılmış
zarar, (banka/ şirket vb.) bütçe açığı.
Noun
borçluya zimmet olarak geçirilen faiz oranı
kırmızı yasemin
(Plumeria rubra): pembe-kırmızı-mor çiçekler açan güzel kokulu çiçek.
Noun
sülüğen, kurşun oksit: Pb3O4.
Noun
kırmızı mercimek
Noun, Food-Kitchen
piyasanın canlı olduğu gün
kırmızı ışık, trafikte “dur!” ışığı.
Noun
tehlike işareti, ihtar.
see the red light: tehlikeyi sezmek/görmek/farketmek.
Noun
kırmızı lobelya: K. Amerikada yetişir, gösterişli kırmızı çiçekler açar.
(K. Amerika) kızıl derili.
Noun
kızıl ağaç
(Acer rubrum). K. Amerikada sulak arazide yetişen bir tür akçaağaç.
Noun
ilik, alyuvarları üreten kemik iliği.
Noun
kırmızı et, çiğ iken kırmızı olan et (koyun, sığır vb.). white meat
Noun
karadut
(Morus rubra) (ağaç).
Noun
barbunya balığı
Noun, Food-Kitchen
bodur meşe, sapsız meşe
(Quercus Rubra).
kızıl meşe
(Quercus velutina, Q. borealis). K. Amerikada yetişir.
Noun, Botany
kızıl meşe odunu/kerestesi.
Noun
aşı (toprağı), hematit ihtiva eden ve boya olarak kullanılan kırmızı toprak.
Noun
kırmızı soğan
Noun, Food-Kitchen
kızıl söğüt
(Salix purpurea). Dallarından sepet örülen sağlam bir ağaç.
Noun
kırmızı biber
(Capsicum frutescens).
Noun
kızdıran/öfkelendiren şey.
Noun
ırmak domuzu
(Potamochoerus pocus). B. Afrikada yaşar, parlak kızıl tüylüdür.
Noun
kırmızı som balığı, sockeye salmon
Noun
kırmızı sandal ağacı
(Pterocarpus santalinus).
ketçap
Noun, Food-Kitchen
bozkır koyunu
(Ovis vignei).
Noun
kızıla kayma: Galaksilerin (arzdan uzaklaşması sonucu Doppler olayından ileri geldiği sanılan) ışıklarının
dalga uzunluğunun artması.
Noun
alkapan
(Lutjanus blackfordi). Meksika körfezinde avlanan iri bir balık.
Noun
terra rosa
Noun, Geography
sincap
(Tamaiasciurus hudsonius). Kızıl tüylü K. Amerika sincabı.
Noun
kızıl-sopa, kızılderili reisi Tecumseh'in savaş simgesi olan kırmızıya boyalı değneği.
Noun
kızılsopa taşıyan Kızılderili.
Noun
ABD' ne düşman Kızılderili.
Noun
kırtasiyecilik, resmî işleri geciktiren aşırı/lüzumsuz formaliteler.
Noun
kızıl gelgit: çok sayıda mikroskopik kamçılıların kızıl kahverengine boyadığı deniz suyu.
Noun
kızılsu: idrarda kan ile beliren bir sığır hastalığı.
Noun
kızıl söğüt
(Salix rubra).
kırmızı şarap
Food-Kitchen
kızıl solucan, kızılkurt
(Tubifex): sularda yaşayan küçük kırmızı kurt.
Noun