bütün kadrosunu yenilemek
Verb
yolundan bütün engelleri kaldırmak
Verb
paraları cebe indirmek
Verb
şapkasına geniş bir kavis çizdirerek selam vermek.
hayran bırakmak, meftun etmek, derin iz/intiba bırakmak.
dinleyicilerini büyülemek
Verb
(a) kökten değiş(tir)me, temizleme, silip süpürme.
We want to make a clean sweep of all the old ideas and start again. (b) kesin zafer.
Our party made a clean sweep of all places at the last election.
(futbolda) top kaçırma, topu karşı oyuncudan kaçırıp yandan ilerleme.
Noun
muhalefeti/formaliteyi atlatma, kestirmeden sonuca varma.
Noun
(seçim zaferi) ezici çoğunluk elde etmek
Verb
su sırığı: kuyudan su çekmek için ucuna iple kova bağlı sırık.
Noun
rug ABD k.d. sır olarak saklamak, gizlemek, gizli tutmak, kimseye açıklamamak.
I know what you did, you can't sweep things under the carpet.
bir seçmen bölgesindeki bütün oyları almak
Verb
birlikte sürüklemek, alıp götürmek,
mec. çok etkilemek.
speaker who sweeps his audience along with him: dinleyicileri sürükleyen/çok etkileyen hatip.
kenara çekmek, (perde vb.) açmak.
sürükleyip götürmek, yoketmek.
The storm swept everything away. Everything she had saved was swept away overnight: Bir gece içinde herşeyini kaybetti.
bir köprüyü alıp götürmek
Verb
(a) yukarıdan aşağıya doğru süpürmek, sürükleyip götürmek.
The current sweeps the logs down with it. (b) üzerine atılmak, saldırmak, çullanmak.
The enemy swept down upon us: Düşman üzerimize atıldı/saldırdı.
cari hesapta tutulan para miktarı belli bir sınırı aşınca
bu meblağın banka tarafından otomatik olarak yüksek faiz getiren bir hesaba aktarılması işlemi
(saatin ortasındaki) saniye ibresi.
Noun
(a) bir şeyin üstünden süpürmek, fırlatmak.
He swept the books off the desk: Sıradaki kitapları
fırlattı (b) yoketmek, mahvetmek.
The plague swept off thousands: Veba binlerce kişiyi yoketti. (c) alıp götürmek.
altüst etmek.
The tornado swept over the city: Kasırga şehri altüst etti.
süratle veya azametle geçmek
Verb
bazı karanlık şeyleri hasıraltı etmek
Verb
(birisini) yere yıkmak/devirmek, (b) (ânide) âşık olmak.
The young man has rather swept Suzie off her feet. (c) (birisini) derhal ve tamamıyla ikna etmek, inandırmak.
The crowd were swept off their feet by the force of the speaker's arguments.
(a) birisini devirmek/sürükleyip götürmek, (b) kalbini çalmak, kendine âşık etmek.
The young man has rather swept Jane off her feet. (c) tamamıyla ikna etmek.
The crowd were swept off their feet by the force of the speaker's arguments.
birşeyi örtbas/hasıraltı etmek.
bahse yatırılan parayı cebe indirmek
Verb
(a) (kumarda) masadaki bütün parayı kazanmak, (b) (yarışmada) bütün ödülleri kazanmak.
denzileri korsanlardan temizlemek
Verb
(a) süpürerek temizlemek, (b) yanaşmak.
The carriage swept up to the front door: Araba ön kapıya yanaştı.
odayı süpürüp temizlemek
Verb
bütün işleri süpürmek
Verb
kesin bir şekilde halletmek
Verb
insanın kavrıyacağı şekilde