yetenekli, kabiliyetli, muktedir, kadir, güçlü, yapabilir.
The baby is able to walk: Bebek yürüyebiliyor.
DEVAMINI OKU I shall not be able to come today: Bugün gelemeyeceğim.
able bodied: sağlam vücutlu, güçlü.
GİZLE
Sıfat
istidatlı, hünerli, becerikli.
He is an able student: İstidatlı bir öğrencidir.
able minded: zeki, kafalı.
Sıfat
maddî olanaklara sahip.
He is able to support his family: Ailesini geçindirebilir.
Sıfat
sabır/tahammül edebilir.
He is able to sustain great pain: Büyük acı ve ıstıraba katlanabilir.
Sıfat
gerekli hukukî şartları haiz, istihkak ehli, müstahak.
able to vote: Oy verebilir.
Sıfat, Hukuk
bir yılı ticaret gemisinde olmak üzere üç yıl tayfalık yapmış kimse
mal mülk vasiyet edebilir
bir şeyi satın alacak güce sahip olmak
Fiil
birinin nazıni çekmek
Fiil
iyi savunma avukatı olmak
Fiil
birine tahammül edememek
Fiil
lüks şeylerden yararlanamamak
kabuğundan dışarı çıkmamak
hiçbir şey anlayamamak
Fiil
birini (zihninde) çıkaramamak
Fiil
onur una yedirememek
Fiil