itidalini/soğukkanlılığını kaybetmek, birdenbire parlamak.
soğukkanlılığını kaybetmek, tepesi atmak, zıvanadan çıkmak, sinirlenmek.
He blew his cool: Tepesi attı.
bekle(til)mek, beklemeye mecbur olmak, işsiz güçsüz/sabırsızlanarak beklemek.
(veya
Brit.: kick one's heels): (a)
k.d. (beyhude/kasten) bekletilmek, (beklemekten)
ayaklarına kara su inmek.
I had to cool my heels for half an hour until he would see me: Onunla görüşebilmek için yarım saat bekledim. (b)
argo (ağaç) kök salmak, köklenmek.
soğukkanlılığını korumak
Fiil
soğukkanlılığını kaybetmek
Fiil
soğukkanlılığını korumak, heyecanlanmamak.
Fiil
sakin olmak, itidalini kaybetmemek, soğukkanlılığını korumak, temkinli davranmak.
fevkalâde soğukkanlı, kendine hâkim.
kendine güvenen ve egemen kişi
(a) soğumak, (b) sakinleşmek, yatışmak, sükûnet bulmak.
Let the situation cool down: Durumun yatışmasını
bekle.
She didn't cool down for hours after that argument. (c) teskin etmek, yatıştırmak.
I tried to cool her down but she was still very angry when she left.
ekonomiyi soğutmak
Fiil, Ekonomi
Parmaklıklar Arkasında
Özel Isim, Sinema
sükûnet bulmak, sakin olmak, öfkesi geçmek, yatışmak.
makul olmak, sükûnet bulmak, sinirleri yatışmak, sakinleşmek, soğumak.
cool-off period: bekleme süresi, intizar devresi.
soğuk hava deposu
İsim, Gıda ve Mutfak
ekonomiyi soğutmak
Fiil, Ekonomi
birine karşı soğuk davranmak
Fiil
soğukkanlılığını muhafaza etmek
Fiil
soğukkanlı davranmak
Fiil