1. İsim, Tekstil Sanayii toz
  2. İsim toz.
    There was half an inch of dust on the books before I cleaned them.
    to raise the dust:
    toz kaldırmak.
    to take a dust bath: toza/toprağa bulanmak.
  3. İsim ince/toz halindeki madde.
    sawdust: üğüntü.
    gold dust: altın tozu.
    to reduce sth to dust:
    birşeyi ufalamak, toz haline getirmek.
  4. İsim toz bulutu.
    The car raised quite a dust as we drove off.
  5. İsim (ince/toz halinde) toprak.
    There is no grass in here and in summer we have a great deal of dust.
  6. İsim toprak: öldükten sonra insan bedeninin çözüşmüş hali.
    Respect the dust of our great leader.
  7. İsim (a) kül, çöp, süprüntü, (b) hurda eşya.
  8. İsim zillet, aşağılanma, küçültücü durum.
    He rose again from the dust of past defeats.
  9. İsim değersiz şey.
    Success in the world was dust to him.
    dust and ashes: önemsiz/değersiz şeyler, kıvır zıvır.
  10. İsim karışıklık, kargaşalık, keşmekeş, dağdağa, telâş.
    to raise a dust (about nothing): (durup dururken/bir
    hiç için) ortalığı telâşa vermek.
  11. İsim
    gold dust ile ayni anlama gelir. altın tozu.
  12. İsim insanın fani vücudu.
  13. İsim zerre, tane.
  14. İsim para, sikke.
  15. Fiil toz(unu) almak/silkmek, fırçalamak.
    to dust a table. Please dust all the books on that shelf. He picked
    his fallen hat, dusted it off and left.
  16. Fiil toz (veya toz gibi madde) serpmek.
    to dust insecticide on the rosebush. to dust a cake with sugar.
  17. Fiil toza bula(n)mak, tozlan(dır)mak.
birinin gözünü boyamak Fiil
birine dayak atmak, pataklamak,
k.d. tozunu almak.
birini dövmek/pataklamak.
öfke ile bırakıp gitmek/terketmek, kızıp ayrılmak, “lânet olsun” diye ilgisini kesmek.
(birini) aldatmak, yanıltmak, gözünü küllemek, yanlış yola sevketmek.
The escape plan depended on
his success in throwing dust in the eyes of the police.
aldatmak, gözünü küllemek/görmez hale koymak.
çabucak yapıp bitirmek, kaşla göz arasında yapmak, duman attırmak, tozu dumana katmak
. Offer Bill
a dollar to clean your yard, and watch his smoke: Bill'e bir dolar verirsen avluyu çabucak temizleyiverir.
" I can go to the store and be back in 5 minutes," bragged Tom, "Just watch my dust."
(a) çok sıkıcı/yavan/tatsız, hiç ilginç değil, (b) çok susuz/susamış.
melek tozu:
phencyclidine'den elde edilen sayrıtıcı uyuşturucu madde.
mıcır
mucur
(a) (savaşta/çarpışmada) ölmek, (b) yenilmek, mağlûp olmak, hezimete/bozguna uğramak.
(a) (özellikle savaşta) yaralanmak, ölmek, vurulup düşmek.
A shot rang out and one of the outlaws
bit the dust. (b) yenilgiye/başarısızlığa/bozguna uğramak, yenilmek, başaramamak.
toz bulutu
evren tozu: uzaydaki madde parçacıkları.
toz toprak olmak Fiil
dust ile ayni anlama gelir. altın tozu.
altın tozu.
aşağılatmak.
çok dedikoduya neden olmak Fiil
yenilmek
öldürülmek Fiil
(toprağı sulayarak) tozu yatıştırmak.
birini arkada bırakmak Fiil
birini geçmek Fiil
birinden daha iyi olmak Fiil
birine toz yutturmak Fiil
birini geride bırakmak Fiil
(a) ölmek, vurulup düşmek, (b) yer/etek öpmek, küçük/zelil/hakir düşmek.
yenilmek, mağlup olmak, kahrolmak, öldürülmek.
toz zerreleri İsim
mıcır
mucur
tozu dumana katmak Fiil
yıldız tozu, gözle farkedilemeyen ve ancak toz bulutu gibi görünen çok uzak yıldızlar kümesi. İsim
karasevda, malihülya, saflık, tutkunluk.
There was star dust in her eyes. İsim
toz torbası İsim
supap kapağı
çöp arabası/kamyonu. İsim
toz içeriği
toz örtüsü/kılıfı, eşyaları tozdan korumak için üzerlerine örtülen bez/plastik vb.. İsim
book jacket İsim
toz hortumu. İsim
toz filtresi
çöplük
kitap gömleği/kılıfı/kabı. İsim
ev tozu akarı İsim, Tıp
kullanılır hale getirmek, canlandırmak, düzeltmek, elden geçirmek.
She dusted off an old manuscript
and sent it to a publisher.
faraş
toz alma
karyola etekliği, karyola yanında yere kadar sarkan kırmalı kenarlık. İsim
birini dövmek Fiil
kum-saçma, en ufak tüfek saçması. İsim
tozak, toz fırtınası. İsim
kükürtlemek Fiil
kitap gömleği/kılıfı/kabı. İsim
birini aldatmak Fiil
ev tozu akarı İsim, Tıp
kıyameti koparmak, bağırıp çağırmak, çekişmek, (hiç yoktan) mesele çıkarmak, bağırarak münakaşa etmek.
(a) kayıtsız şartsız teslim olmak, (b) ölmek.
ortalığın sakinleşmesini beklemek
durumun normale dönmesini beklemek
kavgaya sebep olmak, kıyameti koparmak, tozu dumana katmak.
ağınmak Fiil
aldatmak Fiil
gözünü görmez yapmak Fiil
ortalık yatışınca, kavga/gürültü sona erince.