araları açık, anlaşmazlık/ihtilâf halinde, kavgalı.
The two boys had been at odds for months.
He is at odds with X: X ile araları açıktır.
her bakımdan, hiç şüphesiz/kuşkusuz, hiç şüphe yok ki, itiraz götürmez şekilde.
The film was by all odds the best of the year.
her bakımdan, hiç şüphesiz/kuşkusuz, hiç şüphe yok ki, itiraz götürmez şekilde.
The film was by all odds the best of the year.
her bakımdan, hiç şüphesiz/kuşkusuz, hiç şüphe yok ki, itiraz götürmez şekilde.
The film was by all odds the best of the year.
büyük handikapa karşı mücadele etmek
Fiil
(spor) birine avans vermek
Fiil
kendi lehine olan bir bahse girişmek
Fiil
büyük farklı, çok aleyhte olan ihtimal (örneğin 100'de 1).
az farklı olan ihtimal (2'ye 1 gibi).
başkasının lehine olan bahse girmek
Fiil
sonucu lehine olan/gözüken bir bahse girişmek.
lay (someone) odds (of): birine avantaj sağlamak, üstünlüğü birine bırakmak.
sonucu başkasının lehine gözüken bir bahse girmek.
kırıntı, döküntü, artık, kalıntı, hurda, ufak tefek şeyler, bölük pürçük, kıvır zıvır.
odds and ends of food: yemek artığı.
İsim
müteferrik işler.
odds and sods
İsim
biriyle arası açık olmak
Fiil